1 Eyl 2012

‘Müslüman Kanı’


Kan dediğimiz yaşamsal sıvının İslam dünyasında nasıl bir kutsallık içerdiği, Suriye’deki iç savaş nedeniyle bir kez daha anlaşıldı. Müslüman politikacılar gibi Müslüman gazeteciler de “dindaş kanının” kendileri için ne denli önemli olduğunu vurgulamak için hiçbir olanağı kaçırmıyorlar. Müslüman kanı söz konusu olduğunda Sünniler de Şiiler de ortak paydada buluşuyorlar.
Örneğin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İran’ı ziyareti sırasında ülkenin dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Suriye’deki gelişmelerden duyduğu endişeyi dile getirirken, “Müslüman kanının dökülmesinden rahatsız olduğunu” söylüyor. (Ntvmsnbc TV, 29.03.2012) Müslüman kanının Başbakanımız için ne ölçüde önemli olduğunu ise Davos’taki “one minute”çıkışından bu yana biliyoruz. Müslüman kanı dökmenin İslam dininde büyük bir suç, cezasının ise cehennem olduğu Kuran’da belirtiliyor. “Kim bir mümini kasdi olarak öldürürse, o kimsenin cezası Cehennem’de (ebedi) kalmaktır!”(Nisa Suresi 93)

Dünya Kudüs Günü ve İslam coğrafyasında dökülen kanlar nedeniyle kitlesel bir basın açıklaması yapan Batman Hak ve Özgürlükler Platformu, “akan Müslüman kanının durdurulması”, “özgür bir Kudüs” istemi ve “İsrail’siz bir dünya” özlemini dile getiriyor. (17.08.2012) Bu sözlerden Musevi kanının kutsallık içermediğini anlıyoruz.
Aydınlık gazetesi yazarı Sabahattin Önkibar, 9.08.2012 tarihli yazısında konuya bir başka açıdan yaklaşıyor: “Geçtiğimiz ramazanlarda Irak ve Libya’da olduğu gibi bu ramazan ayında da Suriye’de oluk oluk Müslüman kanı akıtılıyor. Akıtan malum: Karar verici konumda, AB-D yani Avrupa Birliği ile Paxamericana! Uygulayıcı, yani figüranlar ise başta Türkiye, pardon Erdoğan-Gül devleti olmak üzere Suudi Kralı ile Katar Emiri!”
MHP Adana Milletvekili Seyfettin Yılmaz ise iktidara, niçin “Müslüman ülkeleri paramparça eden kanlı savaşa yardımcı olduğumuzu” sorarken, “her tarafta Müslümanların kanı akıtılıyor” diyor. (Adana 5 Ocak Gazetesi, 17.08.2012)
Başka konularda birbirlerine ters düşen çeşitli inanç ve görüşlerden insanlar“Müslüman kanı” konusunda aynı noktada buluşuyorlar. Fakat Müslümanlar yine de bir gerekçe bulup birbirlerinin kanını akıtıyorlar. İran ve Irak arasında 8 yıl süren (1980-1988), İranlıların “Jang-e-tahmilî”, Iraklıların “Qâdissiyat Saddâm” adını verdikleri savaş, Sünni ve Şii bir milyondan fazla Müslümanın ölümüne, 150 milyar dolarlık parasal yıkıma neden olmuş, galibi olmadan sonuçlanmıştı. Her iki ülke de Müslüman kanı akıtmakta kendince haklıydı!
Aynen Yavuz Sultan Selim’in Sünni Memluk devletine karşı başlatıp Kutsal Topraklar’ı kan gölüne çevirdiği Memluk Seferi’nde dayandığı gerekçelerdeki haklılık gibi…
Yavuz’un gerekçesi, Portekiz’in Hint Okyanusu’ndaki güçlerine komuta edenAlbuquergue’nin Müslümanları kutsal topraklardan atmak için hazırlıklar yaptığına ilişkin aldığı duyumdu. Portekizli komutan 1.04.1512’de kralına yazdığı bir mektupta amaçlarını sıralamıştı: “Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ndeki giriş çıkışları denetim altına almak, Yemen’de Aden’i ele geçirmek, Nil Nehri’nin yanında bir kanal açarak Mısır’ın kuraklıktan kırılmasını sağlamak ve en önemlisi Kâbe’yi yerle bir etmek, dahası, Medine’deki Hz. Muhammed’in mezarını Hıristiyan topraklarına kaçırmak.” (Mustafa Armağan, Zaman Pazar, 14.08.2012) İşte Yavuz, Memluklerin bölgeyi koruyamayacakları belli olunca İslamın kalbini korumak için sefere çıkmış, önüne kim çıktıysa kılıçtan geçirmişti.

Kuramsal olana daha fazla ağırlık verdiğimden midir nedir, bilemiyorum, işlek bir anlak’a (zekâ) sahip olduğumu söyleyemem. Fakat yukarıda yazdıklarımın nedenlerini zorla da olsa anlayabiliyorum. Ama yine de bu “Müslüman kanı”konusunda anlayamadığım gölgeli yerler var; sözgelimi, saygı duyduğum, çalışmalarını ilgiyle izlediğim Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, CHP’li milletvekillerinin Hatay’da Suriyeli sığınmacıların kaldığı bir kampa alınmamaları üzerine yaptığı, “O kampta Müslüman kanı dökülsün diye adam mı eğitiyorsunuz?” çıkışını. Doğrusu yadırgadım. Kanın dini, milliyeti, inancı, mezhebi olur mu, diye düşündüm. Belki de kendi eksikliğimdendir; ırk, din, mezhep, milliyet, soy-sop bir yana, “insan” bir yana anlayışıyla yetiştirildiğimden olacak!
Bilmem, sevgili okurlar, benim anlayamadığımı sizler anlıyor musunuz?
29 Ağustos 2012 - Cumhuriyet

Hiç yorum yok: