GAZETECİLER KİŞİLİKLERİNİN ÜZERİNE MEZAR TAŞI DİKİYOR
Bu yaklaşım doğrultusunda; TV ekranlarında “fikir sahibi” oldukları kendilerinden menkul ünlü basın mensuplarının bazıları, kimlerden destek aldığı örtülü olarak, deneyimli saldırganlıkları ile, bazıları da, çıkar alanlarına cesur giriş yapma adına, cehaletin yansıdığı çocuksu şımarıklıkları ile siyasal davalar üzerinde tartışırken, belki de kendilerinin de farkında olmadan yüklendikleri siyasal misyon doğrultusunda kişiliklerinin üzerinde birer mezar taşı diktiklerini görememekteler. Meselenin hukuki olmayıp, siyasi ağırlıklı olması bu tür tartışmaları anlamsız kılıyor olmakla beraber, yürütülen çirkin siyasetin perdelemesi için kaçınılmaz görülmektedir.
Konuya geniş yaklaşım yapılarak, tartışmalarda sıkça gündeme getirilen“darbeler ülkesi” sloganının arkasına sığınılmamalıdır. Eğer bu ifade gerçek ise, darbeleri değil, darbelerin gerekçelerini tartışmak hem bilimsellik hem de toplumsal gelecek açısından daha yararlıdır. Zira bir toplumsal olayın bataklığı görülmez ve ona göre önlem alınmaz ise, mücadele adına yaşanan her karşı hareket toplumu gerileteceği gibi, ileriki dönemlerde de önü alınamaz karşıt hareketleri yaratabilir. İşte böyle bir ülke, Türkiye gibi “darbeler ülkesi” konumuna dönüşür. Darbeler ya da “askeri vesayet” iddiaları “buzdağının tepesi”ni gösterirken, aynı zamanda buzdağının altında da içi urlarla dolu koca bir kütlenin varlığına işaret eder. Buzdağının tepesinde darbeciler var ise, atında da darbeye yol açan siyasiler bulunmaktadır. Keşke, siyasiler din sömürücülüğü yapmayıp, feodal yapılara hizmet ederek onlara teslim olmayıp, sadece sermaye çıkarını güderek halka sırtını dönmeyip, oy hesabına takılmayıp, geçmiştekinden daha büyük cesaretle toplumun kalkınmasına ve çağdaşlaşmasına çalışmış olsalardı da darbe ortamını ülkenin kaderinden silselerdi. Keşke ikinci sınıf burjuvazimiz de kısa yoldan dünya milyonerleri arasına girmeyi değil de, devlet desteği ile de olsa, gerçek sanayileşmeyi hedefleyip ekonomiyi ilerilere taşımayı becerebilseydi de emperyalizmin siyasilerimize bu denli duhulünü önleyebilseydi.
Gündemimizi oluşturan olgular pozitif hukukun değil, baskıcı küresel emperyalist güç politikalarının içte siyaset ve toplumu etkileme ve dönüştürme konularıdır. Darbeler kabullenilmez, ancak aynı şekilde küresel gücün içte halkların çıkarı aleyhine siyasete yansımaları da kabullenilmez. Jakobenizm budur; çarpıtılmış ve savunmanın dışlandığı hukuk baskısıyla eskiyle hesaplaşma; eğitim ve idari baskılarla da geleceği şekillendirme!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder