5 Eki 2012

‘Kur'an'daki İslam’ üstüne

Sa­de­ce bir ki­ta­bın de­ğil, bir an­la­yı­şın, bir tav­rın, bir kar­şı çı­kı­şın, bir ekolün ve ni­ha­yet hâlâ de­vam eden bir kon­fe­rans­lar di­zi­si­nin adı ol­du Kur'an'da­ki İs­lam...

Bir ki­tap ola­rak Kur'an'da­ki İs­lam, Ekim 1992'de ya­yın­lan­dı ve bir ay içinde bit­ti. Şu an­da kırk altıncı bas­kı­sı vit­rin­le­re ulaş­mış bu­lu­nu­yor. Bu kitapla ilgili aldığımız mektupların sayısı yüzlerce, belki binlercedir. Bun­la­rın he­men ta­ma­mı, ki­tap­ta ortaya konan ve Kur'an di­ni­nin hu­ra­fe­ler­le ör­tül­müş her­han­gi bir ya­nı­nı ay­dın­lı­ğa çı­ka­ran tes­pit­ler­le il­gi­li­dir.

Kur'an'ın ve­ri­le­ri­ne gö­re Al­lah, pey­gam­ber, ol­ma­sı ge­re­ken şe­kil­le­riy­le ab­dest, na­maz, oruç, di­ni pe­ri­şan eden uy­dur­ma ha­dis­ler, sah­te kut­sal­lar, hi­le-i şer'iye oyun­la­rı, ör­tü­lü put­çu­luk tür­le­ri, mi­rac adı al­tın­da­ki mi­to­lo­jik hikâ­ye­ler, Be­ni­is­ra­il tah­rif­le­ri, bu tah­rif­le­re kar­şı çık­tı­ğı için öl­dü­rü­len Ha­li­fe Ömer'in mü­ca­de­le­si, uy­dur­ma­cı­lı­ğa kar­şı çık­tı­ğı için ‘kâfir’ ilan edi­len İma­mı Âzam'ın çek­tik­le­ri, ka­dın hak­la­rı­nı ört­mek için ayet­ler­de başvurulan an­lam kay­dır­ma­la­rı, bo­şan­ma, örtünme, âdet ha­li, din­de bas­kı, mür­ted­lerin (İslam dininden çıkanların) du­ru­mu, zo­run­lu hal­ler­de hük­mün de­ğiş­me­si, hi­la­fet ve ci­hat­la il­gi­li sap­tır­ma­lar, din ger­çe­ği ve şeriat, din­de Arap he­ge­mon­ya­sı... gi­bi ko­nu­lar Kur'an'da­ki İs­lam'ın il­gi­yi iyi­ce ısı­tan ko­nu­la­rıdır.

Ki­ta­bın ya­yı­nın­dan bu­gü­ne de­ğin, ‘Kur’an’daki İslam’ adıyla yurtiçinde ve yurtdışında ver­di­ği­miz kon­fe­ran­sların sayısı da yüzlercedir.

İn­sa­nı­mız açı­sın­dan çok kri­tik bir dev­rede şu­nu bir iman bor­cu ola­rak bir kez da­ha ifa­de ede­ce­ğiz: Kur'an'da­ki İs­lam, ka­der nok­ta­sı­na, ol­mak ya da ol­ma­mak nok­ta­sı­na par­mak bas­mak­ta­dır. Şu­nu bil­mek bor­cun­da­yız: İs­lam di­ye bir ger­çek var­sa -ki kuş­ku­suz var­dır- bu­nun esa­sı, ol­ma­sı ge­re­ke­ni tüm çıp­lak­lı­ğıy­la or­ta­ya kon­ma­lı­dır. İn­san­lık onu­run­dan na­si­bi olan­lar, çağ­la­rın önü­mü­ze yığ­dı­ğı Arap-Acem-Şa­man ka­rı­şı­mı bir anlayışı İs­lam di­ye­rek yergilerine ve­ya övgülerine ko­nu et­me­me­li­dir. Ne ya­zık ki, dün­ya­da ve özel­lik­le ül­ke­miz­de ya­pı­lan bu­dur.

KUR’AN’DAKİ İSLAM’IN DAYANDIĞI ÜÇ DEĞER

O hal­de, sa­mi­mi ve onur­lu in­san­lar, ger­çek İs­lam'ı tanımak ve or­ta­ya koy­mak bor­cun­da­dır. Bu­nu yap­mak, mu­ci­ze­ler ya­rat­ma­ya bağ­lı bu­lun­mu­yor. Kur'an'a baş­vur­mak ye­ter­li­dir. Bu baş­vu­ru­nun bek­le­nen so­nu­cu ver­me­si için şu üç şe­ye muh­ta­cız: İyi ni­yet, ye­ter­li gay­ret ve bil­gi.

İyi ni­yet bi­zi, re­form psi­ko­zu­na, po­li­tik he­sap­la­ra ya­ka­la­na­rak di­ni eroz­yo­na uğ­rat­mak­tan, gay­ret de işi şu­na bu­na ha­va­le ede­rek sır­tüs­tü yat­mak­tan kur­ta­rır. Bil­gi ise Kur'an di­ni­nin özü­ne kon­muş bir ‘va­ro­luş şar­tı’dır.

Kur'an'da­ki İs­lam, bu ‘üç ka­çı­nıl­maz’ın bir­lik­te­li­ğin­den doğ­muş­tur. Kırk yı­lın bi­ri­ki­mi, uzun ge­ce­le­rin uy­ku­suz­lu­ğu, göz­yaş­la­rı, ya­ka­rış­lar, çi­le­ler ku­cak­laş­mış­tır böy­le bir ürün vü­cut bul­sun di­ye... Geç­miş yıl­la­rın ıs­tı­ra­bıy­la ge­le­cek yıl­la­ra uza­nan ümit­le­ri ba­rış­tı­ran gön­lü­müz is­te­miş­tir ki, in­sa­noğ­lu­nun sa­hip ola­bi­le­ce­ği en gü­zel din, in­san ya­ra­dı­lı­şı­nın as­la ısı­na­ma­ya­ca­ğı ka­ran­lık, ya­lan, hu­ra­fe, inat, kin ve ego­izm­den arın­dı­rıl­sın ki saf ve ber­rak ben­lik­ler Ya­ra­tı­cı'nın yo­lun­da se­vinç, di­renç ve coş­kuy­la ka­nat­la­na­bil­sin.

İs­lam'a fa­tu­ra edi­len akıl düşmanlığına, Arapçılığa, ahlaksızlıklara, soygunlara, hainlik ve namertliklere ba­ka­rak İs­lam'a sırt dö­nen in­san­la­rın, Allah ile aldatan şey­tan el­ler­de te­lef ol­ma­sı­na is­yan edi­yor ve in­sa­nı­mı­za şunu söylüyoruz:

Kur'an'da­ki İs­lam, ya­rın­la­rı oluş­tu­ra­cak ka­de­rin mutluluk yönünde be­lir­len­me­si için mut­la­ka ta­nın­ma­sı ve ta­nı­tıl­ma­sı ge­re­ken bir fe­no­men­dir. İs­lam di­ye bir me­se­lesi olan­lar bu fe­no­me­ne ka­yıt­sız ka­la­ma­ya­cak­tır di­ye dü­şün­mek­se aklın gereğidir.

Yıl­lar ve yıl­lar, İs­lam pa­ten­ti al­tın­da ser­gi­le­nen ve Kur’an tarafından şirk olarak tanıtılan şu­cu­luk bu­cu­lukla, ümit­le­ri­miz ve alın te­ri­miz he­der edil­miş­tir. Şim­di in­sa­nı­mız, bir sı­ratı müs­ta­kîm (şaş­maz, sen­de­let­mez yol) mut­lu­lu­ğu ara­mak­ta­dır. Bu mut­lu­lu­ğun bi­ri­cik yo­lu ise Al­lah­cı, akılcı ve Kur'an­cı ol­mak­tır. Eğer ille de ‘bir şey­ci’ ola­cak­sak, ne­den akılcı ve Kur'an­cı ol­ma­ya­lım? On­lardan da­ha emin sı­ğı­nak, onlara sarılmayı emreden kud­ret­ten da­ha gü­ve­ni­lir dost mu var?

Hiç yorum yok: