Türk Milliyetçisi Barış Kaya’nın önemli mektubu
Sayın Barış Kaya’nın 16 Ekim 2012 günü yolladığı önemli
epostasını olduğu gibi yayımlıyoruz. Yarın bu köşede mektup üzerine
görüşlerimizi bulacaksınız. Şimdi söz Kaya’nın:
“Ben 37 yaşındayım. Üniversite ve mastır eğitimimi ABD’de
yaptım ve toplam 13 sene orada yaşadım. Bu sebepten sizi daha en başından
kaybettim sanırım.
“Türk milliyetçisiyim. Üstüne basa basa tekrar yazıyorum,
‘yurtsever’ değil, hatta ne olduğu belirtilmemiş sadece ‘milliyetçi’ de değil,
üstüne basa basa, ‘Türk milliyetçisiyim’! Ben bu ifadeyi asla ‘ırkçılık’ olarak
görmüyorum. Ancak Türk olmaktan utanırmış gibi yapmak da kanıma dokunur.
“Lise çağlarından beri bu duyguyu taşıyorum. Bu duygunun
doğal sonucu elbette beni ‘milliyetçi hareket’i temsil ettiğini iddia eden
partiye kaçınılmaz olarak çekecekti ve çekti. Uzun süre yurt dışında yaşamam
sebebiyle bugüne kadar sadece 3 kez oy kullanabildim ve hepsinde de MHP’ye oy
verdim.
“Hayatım solculara nefretle geçti, neden?”
“Size karşı çok açık olmak istiyorum. Hayatımın önemli bir
bölümü solculardan nefret etmekle geçti. Bunun ekonomik anlamda sosyalizme uzak
olmakla da hiçbir ilgisi yoktu. Zira benim için hangi ekonomik sistemle
yönetileceğimizin o zamanlar hiçbir önemi yoktu. Önemli olan Türk Devleti’nin
güçlenmesi ve Türk Milleti’nin yükselmesiydi. Ancak özellikle lise çağlarımda,
içimdeki Türkçülük ateşi yeni yeni yanmaya başladığı yıllarda, Türkiye’deki
solcuların çoğu ‘Kürtçülük türküleri’ söylerlerdi. Annem sol görüşlü olduğu
için evimizden Cumhuriyet gazetesi eksik olmazdı ve bu gazetede mesela Oral
Çalışlar tam bir Kürtçüydü. Gazetenin genel politikası, attığı başlıklar filan
da asabımı bozardı. O yıllarda açıkça ‘etnik nefretini’ kusmak isteyen hemen
herkes ‘solcu’ kisvesine bürünmüştü.
“Sonra ben genç yaşta yurtdışına çıktım. Bu olaylardan uzak
yaşadım yıllarca, iyi de oldu, zira Türkiye’de kalsaydım, muhtemelen Ülkü
Ocaklarında ‘reis’ falan olurdum. Yurtdışında yaşamak ne olursa olsun insanın
olaylara daha geniş bir açıdan bakmasına yardımcı oluyor.
“Sorun sosyalist olmanızda değil”
“Bugün geldiğim noktada MHP yönetiminin aynen sizin
söylediğiniz gibi Amerikan maşası olduğunu gayet net görebiliyorum. Bununla
ilgili çok örnek verebilirim, ama zaten bildiğiniz şeyleri size tekrarlamanın
anlamı yok. İşçi Partisi’nin vatan savunmasında en ‘milli duruş’ sahibi parti
olduğunu da görebiliyorum.
“Yalnız şöyle bir sorunum var. Ben hâlâ çok ‘Türkçüyüm’!
Bundan da asla taviz verecek değilim. Mesela sizin için muhtemelen Doğu Türkistan’daki
soydaşlarımızın davası diye bir şey yoktur. Hatta muhtemelen o bölgeden ‘Doğu
Türkistan’ diye bile bahsetmezsiniz, ‘Sincan-Uygur’ bölgesi dersiniz! Aman
Çinli dostlarımız kızmasın! Kusura bakmayın ama işte zaten bu tavrınız, belki
de binlerle, onbinlerle ifade edilecek sayıda Türk Milliyetçisini içine sine
sine saflarınıza katılmaktan alıkoyuyor! İnanın bunun sosyalist olmanızla
hiçbir alakası yok! Zira bir Türk Milliyetçisini inanın sosyalizmin ülkeye daha
faydalı bir sistem olduğuna, insan onuruna daha uygun olduğuna vs... ikna etme
şansınız gerçekten vardır, ama asla hiçbir Türkçü, hiçbir Türk Milliyetçisi’ne
Doğu Türkistan’dan ‘Sincan-Uygur’ özerk bölgesi diye bahsettiremezsiniz!
“Bu açmazı nasıl çözeceksiniz? Beni ve benim gibi binlerce,
hatta milyonlarca Türk Milliyetçisini içimize sine sine saflarınıza katılmaya
nasıl razı edeceksiniz? Kusura bakmayın ama sadece ‘vatan savunmasında
birleştik’ olmuyor! Zira ‘vatan’ ne için önemlidir sizce? Bizim gibiler için
vatanın önemi, ‘Türkün yurdu’ olmasından dolayıdır! Türkün olmayacak vatan,
vatan değildir!
“Milliyetçilik üzerine yazdıklarınız ilgimi çekti”
“4 yıl önce ülkeme döndüm. Geldiğim günden beri Yeni Çağ
gazetesi alıyordum. Ancak Nazmi Çelenk gibi ‘okyanus ötesinin sesi’ olduğu
açıkça belli kişiler o gazetede yazmaya başladığından beri iyice soğumuştum.
Yaklaşık 1 aydır Aydınlık alıyorum. Yazılarınızı da büyük bir zevkle okuyorum.
Özellikle milliyetçilik üzerine yazdığınız yazılar oldukça ilgimi çekti. O
yazılarda neredeyse bir ‘Türkçü’ gibi ifadeleriniz vardı. Ama o yazılar bitip,
başka konulara geçince yine birden ‘yurtsever’ oluverdiniz! Sanki
‘milliyetçiyim’ demek bile size zor geliyor adeta, hatta göğsünüzü gere gere
‘Ben sosyalist bir Türk milliyetçisiyim ve Türkçüyüm’ demek sizin için imkânsız
gibi!
“Şüphemde haklı mıyım?”
“Sayın Perinçek, uzun yazdım, belki de bu yazı size
ulaşmamıştır bile, ulaştıysa bile belki de çoktan okumayı bırakmışsınızdır. Ama
hâlâ okuyorsanız, şunu anlatmak istiyorum ki, bana sanki sizde ‘şu vatanı bir
emperyalistlerin elinden kurtaralım, sonra bu Türkçülerle nasılsa hesaplaşırız,
vatan kurtulana kadar milliyetçilik dalgasını arkamıza almak önemli, ama sonra
biz kendi görüşlerimizi uygularız’ gibi bir düşünce var gibi geliyor bana,
acaba bu şüphemde haklı mıyım?
“Bununla birlikte sunu da bilmenizi isterim ki, çok yiğit
bir insansınız! Buna gerçekten şapka çıkartılır! Hele Youtube’dan davanız
sırasındaki savunmanızı seyrederken, inanın gözlerim doldu, ağlayacaktım!
Gerçekten de vatanseverliği yargılamak isteyenler bir gün kesinlikle Türk
Milleti’nin ayakları altında kalacaktır! Bundan hiç şüpheniz olmasın! Ancak ya
sonra?
Allah size ve yakınlarınıza dayanma gücü versin!”
YARIN: BARIŞ KAYA ŞÜPHELERİNDE HAKLI MI?
KÜRŞAT PEKOSBİLL'İN
AT UŞAĞI OLURMU?
Dün Sayın Barış Kaya’nın mektubunu yayımladık.
Milliyetçilerden gelen mektuplara önem veriyoruz. Bizim devrim tarihimiz
Milliyetçiliğin tarihidir.
1945 sonrasında başlayan ve 1980’den sonra hızlanan
karşıdevrim tarihimiz ise, Milliyetçiliğin teslimiyet tarihidir. Emperyalizme
karşı savaşan Milliyetçilerin bir kısmı, Atlantik döneminde Atatürk’ü terk
etmiş ve Batı emperyalizminin vurucu gücüne dönüşmüştür. Biz Kürşatların, Pekos
Bill’e at uşağı olmasını asla kabul etmedik. Ayrılık-gayrılık nedeni budur. Biz
Türklüğün gururunu savunuyoruz.
Güveniyoruz ve birbirimizi anlamalıyız
Türkiye’nin önündeki büyük şahlanışta, “Milliyetçiyim”,
“Türkçüyüm” diyen kitlenin emperyalizme karşı milletin ön saflarında mücadele
edeceğinden kuşku duyulamaz. O nedenle Türkiyemizin ve Türk milletinin önündeki
meseleleri aynı davanın insanları olarak, arkadaşça tartışma ortamları
yaratmalı ve birbirimizi anlamalıyız.
Türk Devriminin Milliyetçiliği
Türk Devriminin önderliği, Milliyetçiliği CHP 1931 ve 1935
Programları’nda aynı ifadeyle özetlemiştir:
- İlerleme ve gelişme yolunda bütün çağdaş milletlerle uyum
halinde yürümekle birlikte
- Türk toplumunun özel karakterini ve başlı başına bağımsız
kimliğini korumak. (Bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim - 7 - Atatürk’ün CHP
Program ve Tüzükleri, Kaynak Yayınları, s. 128 ve 173.)
Kısacası Türk Milliyetçiliği çağdaş milletlerle uyum ve
milletin bağımsızlığıdır.
Milliyetçiliğin önceliği ve ekseni
Milliyetçiliğin önceliği, Türkiye’nin bağımsızlığı ve çağdaş
uygarlığa ilerlemesidir. Program ve stratejimizi bu eksende kuracağız. Mustafa
Kemal Paşa da öyle yaptığı için İstiklâl Savaşı’nı başarmış ve “Türk Mucizesi”
denen 1930’ların büyük kalkınmasını gerçekleştirmiştir.
Türk Milliyetçiliğinin stratejisi
Türk Milliyetçiliğinin stratejik düşmanları, emperyalizm ve
Ortaçağ ilişkileridir. Bağımsızlık ve özgürleşme buna bağlıdır.
Bu stratejik program gereği, örneğin Atatürk 1920’de
Sovyetlerle anlaşarak, İngilizlerin Kafkas seddini yıkmıştır. TBMM kürsüsünden
şu müjdeyi vermiştir: Türk Ordusu ve Sovyet Kızıl Ordusu düşmanları yenerek
buluştular. Kastedilen düşmanlar, İngiliz işbirlikçisi Gürcistan Menşevik
hükümeti, Ermenistan Taşnak hükümeti ve Azerbaycan Musavat hükümetiydi.
Demek ki, Türk Milliyetçiliği, İngiliz işbirlikçisi Azerî
hükümetini Sovyetlerle birlikte tasfiye ederek, Türkiye’yi kurtarabilmiştir.
Kafkas Seddi yıkılmasa, İstiklal Savaşı kazanılamazdı.
Milliyetçilik, şu veya bu ülkedeki Türklerin emperyalizmle
işbirliğini desteklemek değildir. O zaman Milliyetçilik, gerici ve esaret
yanlısı ideolojiye dönüşür ki, o türleri de vardır.
Atlantik’te at uşağı Avrasya’da bağımsız ve özgür
Gelelim bugüne:
Türkiye, bölünme tehdidi altındadır, bölünmektedir ve
bağımsız değildir; ABD’nin denetimindedir ve AB kapısına bağlanmıştır.
Bu durumda görev, Türkiye’yi ABD denetiminden kurtarmak ve
vatan bütünlüğünü sağlamaktır.
Bu stratejik görevi, bugünkü Batı Asya ve dünya tablosunda,
bölge ülkeleriyle (Suriye, Irak, İran, Azerbaycan) ittifak ederek ve Rusya ile
Çin’in oluşturduğu cephe gerisini sağlam tutarak başarabiliriz. Milliyetçilik
de, Halkçılık da, Devrimcilik de, Sosyalistlik de bunu gerektirir.
Bu koşullarda, Türk Milliyetçisi ABD’den kurtulmak için,
Rusya ve Çin dostu olacaktır. Olmazsa, Milliyetçiliği lafta kalır. Türkiye,
yükselen Avrasya uygarlığının öncüleri arasında yer alacaktır ve bu
kaçınılmazdır. Atlantik’te at uşağıyız, Avrasya’da bağımsız ve eşitiz.
ABD güdümlü ayrılıkçı teröre dünya ölçeğinde tavır
Bu stratejik saflaşmada, ABD emperyalizmi Türkiye’yi PKK
ile, Rusya’yı Çeçen maskeli yobaz örgütleriyle ve Çin’i de sözde “Uygur”
ayrılıkçılığıyla bölmek veya karıştırmak istiyor.
CIA güdümlü olduğu dünyaca bilinen “Uygur” maskeli o terör
faaliyetini destekleyen BOP Eşbaşkanlığı, ABD’nin kucağında oturuyor ve buna
mahkûmdur. Türkiye’nin düşmanlarıyla birleşiyor ve dostlarını da düşman
yapıyor.
İnsanlığı kurtaracak Turan
Uygur bölgesindeki ayrılıkçı terör, Uygurların özgürlük ve
gönencine değil, ABD emperyalizmine hizmet ediyor. Onları desteklemek, ne Uygur
halkının yararınadır; ne de Türk milletinin ve dünyada yaşayan diğer Türklerin.
Nitekim, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan,
ayrılıkçı teröre cephe alıyor ve Çin Halk Cumhuriyeti ile dostluğa büyük önem
veriyor. Şanghay İşbirliği Örgütü, bir Türk-Rus-Çin ittifakıdır. Türkiye’nin
yeri de orasıdır. Turan, Türk-Rus-İran-Çin birliğidir! İnsanlığın kurtuluşu,
Turan’dadır!
Türk Cumhuriyetleri, ancak Avrasya İttifakı içinde
yardımlaşabilir ve birleşebilirler. Rus ve Çin düşmanlığı, bütün Türklerin
zararına olduğu için Türkleri birleştirmez, böler.
Rusya ve Çin dostluğu, Rusya ve Çin içindeki Türklerin de
yararınadır. Uygurlar ve diğerleri, Büyük Avrasya Birliği içinde, bulundukları
ülkenin özgür ve eşit yurttaşı olarak gelişirler.
Bugün Türk milleti, Rusya ve Çin’in toprak bütünlüğünü hedef
alarak hiçbir şey kazanamayacağı gibi, kendi toprak bütünlüğünü de koruyamaz ve
Cumhuriyetini de kaybeder; kaybetmiştir.
Mazlum Milletlerin Milliyetçiliği halkçıdır
Türk Milliyetçiliği halkçı idi ve halkçı olmaya mecburdur.
Türk Milliyetçiliği ve Sosyalizm, 19. yüzyıl sonlarında iç
içe ortaya çıktı ve gelişti. Çünkü emperyalizm çağında Milliyetçilik, bireyci
ve liberal olamaz; toplumcu olmaya mecburdur.
Atatürk, Sun Yat-sen, Bin Bella, Musaddık, Nasır, Lumumba,
Chavez vb, hepsi hem Milliyetçidir; hem de halkçı veya toplumcudur.
Kiminle hesaplaşırız Kiminle kardeşten de öte biriz
Vatanı emperyalistlerden kurtardıktan sonra “Türkçülerle
hesaplaşma” düşüncesi yersizdir. Türkçülük, Türk milletinden yana olmaksa, biz
herkesten önce Türk milletinin devrimcileri ve fedaileriyiz. Hesaplaşılacak
güçler, emperyalizmin işbirlikçileridir. Bu hesaplaşmadan sonra yapılacak iş,
el ele, omuz omuza daha özgür, daha zengin, daha çağdaş bir Türkiye için
çalışmak ve büyük mutlulukları paylaşmaktır.
Büyük millî kuvvetin denklemi
Bu konuları tartışmaya devam edelim. Okuyucularımızı ve
aydınlarımızı bu tartışmaya katılmaya çağırıyorum.
Milliyetçileri, Halkçıları ve Sosyalistleri tek bir partide
birleştirerek, BOP Eşbaşkanlığı iktidarına son vermek ve bağımsız-halkçı
Türkiye’yi kurmak, büyük kuvvetle olur ve o büyük kuvvet bu denklemin
kurulmasındadır.
Altı Ok’un ikinci oku
Altı Ok, Türk Devriminin programıdır ve milli demokratik
devrimimizi tamamlayabilmiş değiliz, hatta Kemalist Devrimin gerisine düştük.
Milliyetçilik, Altı Ok’un ikinci okudur. 1931 CHP
Programı’ndaki, çağdaş milletlerle uyum ve milletimizin bağımsızlığı anlamıyla,
Milliyetçilik ortak programımızdır. Bu programa karşı çıkacak bir sosyalist
yoktur. Nitekim Şefik Hüsnü ve Nâzım Hikmet’ten Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli,
Mehmet Ali Aybar ve bizim kuşaklara kadar hepimiz bu içeriğiyle Milliyetçiliği,
Kuvvayı Milliye’yi, İkinci Kurtuluş Savaşı’nı savunduk ve savunmaya devam
ediyoruz.
Son Güncelleme: Pazartesi, 22 Ekim 2012 22:24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder