20 Ara 2012

İman ettim deme!

Yalan söylüyor!

Bilmediğinden değil; işine gelmediğinden.

Bal gibi biliyor bilmesine de, uygulamak zor geliyor.

Bu nedenle yalan söylüyor!

Kendi iğreti doğrusunu dayatıyor!

Saltanatı yıkılacak çünkü!


İslam’ın şartları dendiğinde şunları dayatıyor:

Kelime-i Şehadet.

Namaz.

Oruç.

Hac.

Zekât.

Kuran’da böyle bir şey yok!

Kuran’da İslam’ın beş şartı diye bir şey yok!

Bunlar tabii ki var; ama bunların dışında bir sürü şey daha var.

Bu mukaddes ritüeller olsa olsa İslam’ın belirişleri olabilir.

Peki; “infak” ne olacak?

Hani ihtiyaç fazlası mal ve imkânların dağıtılarak tüketilmesi.

Yalan söylememek ne olacak?

Ya zulmetmemek?

İftira etmemek.

Yalancı tanık kullanmamak.

Halkın alın terini sömürmemek.

Haram lokma yememek.


Kuran’da İslam’ın şartları diye bir mesele yok!

İlle de bir şart aranacak olursa, Kuran’ın tümü olmalıdır bu şart.

Altı bin küsur ayette sadece yukarıdaki beş ritüel mi geçiyor!

Bu altı bin küsur ayette geçenler İslam’ın şartlarına girmiyor mu yani!

Yetim hakkı yiyerek servet biriktirmemek mesela.

Kamu hakkının yerine ulaşmasına engel olarak kitleleri perişan etmemek mesela.

Cana kıymamak ve kıydırmamak mesela.

Bunlar islam’ın şartları değil mi!

*** *** ***

Sen elâlemin gavuruyla bir ol, Müslüman ülkelerde iç karışıklık çıkar, oradaki meşru hükümetleri devirmek için tezgâh kur, on binlerce kişinin ölümünden sorumlu ol; sonra da kalkıp ama ben İslam’ın beş şartını yerine getiriyorum, müminim de.

“Yok öyle!” diyor Kuran!

Sen kalk kendi ülkendeki insanları açlığa mahkûm et, kapitalizmin en iğrencini uygula, milleti üç-beş kilo pirince, makarnaya-bulgura muhtaç et, insanların adil yargılanmasını engelle; sonra da beş şartı yerine getiriyorum, müminim diye ahkâm kes.

“Yok öyle!” diyor! 


Kuran’da ilginç bir ayet var:

“Bedeviler, ‘İman ettik’ dediler. De ki: ‘Siz iman etmediniz. Ancak ‘Müslüman olduk’ deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. …” (Hucurât, 14)

İslam’ı kabul eden Araplara çıkışıyor bu ayette Allah.

İslam’ın işine gelenine inanıyor, işine gelmeyenine inanmıyor çünkü çöl Arabı.

Allah da “Yok öyle!” diyor; “iman sizin kalplerinize girmemiştir!”

Ya tümüne inanırsın, ya da hiç inanmazsın; yani iman etmezsin.


Arz ve içindekiler insana emanet edilmiş ve o da bu emaneti kabul etmiş. (Ahzâb, 72)

Ama emanet edilenler perişan!

İnsanlar aç susuz, onurlarıyla oynanmış, doğa katlediliyor, hayvanlara her türlü zulüm işleniyor…

Sonra da, kalk, “ama ben namaz kılıyorum” de!

Yok öyle!

Türkiye’de milyonlarca kişi açlıkla karşı karşıya.

Senin namazın bunu önlüyor mu!

Libya senin de desteğinle gavurlar tarafından yerle bir edildi; senin namazın bunu engellemeye kafi gelmiyor muydu!

Ordun, kardeş ve Müslüman Suriye’ye girdi girecek.

Senin haccın bunu engelliyor mu!

O halde bir sorun var demektir!


Kuran “Hep merhametli, çok merhametli Allah’ın adıyla” diye başlıyor ve müthiş bir mesaj veriyor:

Merhametli olacaksın!

İlle de bir şart aranıyorsa; tek şart bu olmalı!

Kitabı incelediğinizde, Allah’ın en önemli niteliklerinin birincisinin çok merhametli olduğunu görüyorsunuz.

Ve içinize üflenen o Nefesle de (Sâd, 72) bir parça O olmuşsunuz.

Peki; nerede merhamet!

Bu tanrısal haslet, bu birinci tanrısal haslet nasıl olur da İslam’ın şartlarından biri olmaz!

Olur mu böyle şey!

*** *** ***

Bakın size vahim ve insanın içini ürperten bir tablo.

Gelişmiş ülkeler, gerçek demokrasiyi uygulayan ülkeler, mal ve nimetlerin adaletli bölüşümünü kısmen de olsa sağlayan ülkeler, yapıp ettikleri göz önüne alındığında, Müslüman ülkelere nazaran İslam’dan nasibini daha fazla almış ülkeler olarak çıkıyor karşımıza.

Gavur ama İslam’a daha yakın…

Tuhaf bir saptama değil mi?

Ve de hazin…

Ama ne yaparsınız ki, durum bu.

Çünkü beş şartı dayatanların, bunu yeterli görenlerin kalplerine iman girmemiş!

Namazı-haccı boşuna!


İslamcı-laik çelişmesi burada yatıyor:

Bu beş şarttan herhangi birini yerine getirmeyeni Müslüman saymıyor çünkü.

Kini ve nefreti buradan kaynaklanıyor!

Bu beş şarttan herhangi birini yerine getirmeyeni Müslüman saymıyor; dolayısıyla saygıya layık da saymıyor; hatta bu kesim onun gözünde insan bile değil!

Kininin ve nefretinin nedeni bu!

Şuayb Peygamberin namazı, insanların mallarında dilediği şekilde davranmasını, fakir fukaranın bu nedenle ezilip horlanmasını engelliyordu. (Hud, 87)

Senin namazın, Kuran’ın üzerine bina edildiği adalet-zulüm çelişmesinde zulmü engellemeyi, adil olmayı emrediyor mu?!. (Nisa, 75)

Ergenekon tertibi gibi bir vahşet ortada dururken, masum vatanseverler zindanlarda çürürken, günde beş değil, beş yüz kez namaz kılsan ne olur!

Millet açlık zilleti altında inlerken bir kez değil, on kez hacca gitsen ne olur.

Allah’ın her türlü saygıya ve sevgiye layık halifesi (Bakara, 30) perişanken senin ritüellerinin ne önemi var!

Sen “Müslüman” olduk de; “iman ettik” deme!

Çünkü senin kalbine girmemiş iman!

Allah’a emanet olun…

Hiç yorum yok: