En belirgin özelliği kibirdir!
Kibrinden yanına bile yaklaşamazsınız.
Hareketlerinde ve davranışlarında o müthiş haslet olan tevazudan/alçakgönüllükten eser bile bulamazsınız.
Bir hindi gibi kabarmanın, karşısındakileri hor görmenin kendisine Allah’ın bir lütfu olduğunu sanır.
Her an, her saniye, o şişkin egosuna yenik düşmekten kendini kurtaramaz.
Onu hemen tanırsınız…
Kuran, “kibir” konusunda ilk örnek olarak İblis’i gösterir.
İblis, “Adem’e secde et!” emri karşısında kibre saplanmış ve “Ben ondan üstünüm!” diye tavır koymuştur.
Kuran İblis’in bu davranışını, kibir kökünden gelen “istikbâr” sözcüğü ile belirler. (Bakara, 34; Zümer, 59)
Kibir, İblisî bir büyüklenmenin en zehirli görünümüdür.
Bu bir büyüklük vehmi, çirkin bir hastalık olarak nitelendirilebilir.
Allah, kibirli kişileri asla sevmez. (Nahl, 23)
Bu hatırlatmalar, kibrinden ve büyüklenmesinden yanına yaklaşılamayanlara tanrısal bir uyarıdır!
Kibir, insanın tüm güzelliklerini bertaraf eder ve sahibini cehennem yolunda hızlı adımlarla ilerletir. A’raf 41, bu kişiler için cehennemde bir döşek vaat etmektedir.
Mümin Suresinin 35. ayeti, kendini büyük gören, kibirli kişilerin kalpleri üzerine nasıl mühür basılacağını ifade etmektedir.
Kibir, Allah katında bu denli büyük bir günahtır.
İlginçtir; kibirlenenler genellikle servetle şımarmış kodamanlar arasından çıkmaktadır.
Kuran buna “teref” demektedir; yani servet ve refahla şımarma ve büyüklenme.
Bakın, İsra Suresinin 16. ayeti ne diyor:
“Biz bir toplumu mahvetmek istediğimizde, onun servet ve mallarla azıp şımarmış kodamanlarına birtakım emirler yöneltiriz veya onları o ülkenin yöneticisi yaparız da, onlar orada bozuk gidiş sergilerler. Böylece o ülke aleyhine hüküm hak olur; biz de oranın altını üstüne getiririz.”
Kuran öğretiyor ki, bir ülke, kibir belasına saplanmış kişileri kendine yönetici seçmişse, o ülkenin iki yakası bir araya asla gelmez!
Kuran’ı incelediğinizde, yaşam diyalektiğinin başına ezen-ezilen diyalektiğinin koyulduğunu görürsünüz.
Bu diyalektiğin bir tarafında ezenler (müstekbirler/kibir sahipleri), bir tarafında ise ezilenler (müstazaflar) bulunmaktadır; ve bu diyalektikte o kahrolası kibri, o şaşkınlıkla izlediğiniz büyüklenmeyi, kasılıp kabarmayı hemen tespit etmekte hiç zorlanmazsınız.
Ezilenler için mücadele etmemek (Kuran “savaşmak” sözcüğünü kullanıyor), dolayısıyla kibirlenerek ezen ve sömürenlere haddini bildirmemek, Allah tarafından “size ne oluyor da” diye çıkışılacak derecede önemli bir günahtır. (Nisa, 75)
Kibir öylesine müsibet bir davranış biçimidir ki, Kuran, bırakın böylesine kibirlenmeyi, “Yeryüzünde kasılıp kabararak yürüme!”yi bile eleştirmekten geri kalmaz. (İsra 37)
Bu, sıradanmış gibi gelen davranış bile Rab katında “çirkin” olarak görülmektedir. (İsra, 38)
Kuran’ın tahlili, şirk koşmaktan sonra en büyük günahın kibir olduğunu göstermektedir.
Kibirlenmenin, büyüklenip hot zot taslamanın önemli örnekleri olarak Kuran’da Kârun, Firavun ve Hâman gösterilmektedir.
Bunlar, öylesine kibirli idiler ki, Allah’la bile büyüklük yarışına girecek kadar ileri götürdüler işi.
Kimi egosuna yenip düşüp bilerek yaptı bu işi, kimi de bilmeden.
Kimi servet sahibiydi, kimi makam-mevki-iktidar…
Ama sonları aynı oldu.
Felaketten kurtulamadı hiçbiri!
Bu dünya hiçbirine kalmadı.
Zamanımızın müstekbirlerine/kibirlilerine de kalmayacak bu dünya.
O veya bu biçimde bir gün yıkılıp gidecekler.
Ve o gün hiç de uzak değil!
Allah’a emanet olun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder