Antik Mısır…
Tanrı Krallar çağı…
Tevrat |
Bir gün Musa adında biri ortaya çıkar. Bazı fikirleri
vardır. O güne kadarki genel kabule sığmayan fikirlerdir bunlar. Metafizikten, varlıktan, Tanrının birliğinden
söz eder. Mısırın efendileri bu aykırı adamı hoş bir farklılık olarak görür
önceleri. Mısır egemeni Firavun Musa’yı dinler, tartışır, eğlenir… Derken bir
gün Musa denen adam Mısır sistemine bir çomak sokar. Ekonominin temel direği
köleleri Mısırdan çıkarır. O güne kadar Musa’yı bir şekilde tolere eden Firavun
birden hiddetlenir ve onu öldürmek ve köleleri geri getirmek için ordusuyla
saldırır… Firavunu çıldırtan Musa veya fikirleri değil, düzeninin bozulmasıdır.
Kaçarlar… Ancak sürekli memnuniyetsiz bir grup vardır. Yeni
bir hayat kurmak isteyen bu ezilmiş toplumun firavunları olmaya soyunmuş bir
grup sürekli muhalefet ederler Musa’ya… Musa mucizeler gösterir, denizleri
yarar, kayalardan ırmaklar akıtır ama yetmez… Hep yalnız bırakılır Musa ve ona
inananlar. Derken Musa’dan sonra yeni egemenler Musa adına ortaya çıkıverirler.
Tanrı, onun temsilcisi Musa, onun temsilcisi de biziz… Biz olmadan ne Tanrıyı
ne de sözlerini anlayamazsınız derler. Yani bize karşı gelirseniz Musa’ya ve
dolayısıyla Tanrıya isyan etmiş olursunuz… Homurtular dinmiştir Musa’ya karşı.
Yaşarken sürekli didişilen Musa panteonda yerini almıştır.
Aradan yüz yıllar geçer, bu günkü İsrail denen topraklarda
İsa adında bir adam ortaya çıkar… Din adamıdır, insanları vaftiz eder, şifa
dağıtır, hikmetli sözler söyler… Ne Yahudi egemenler, ne de Romalı vali çokta rahatsız
değildir bu farklı mistiğin varlığından… Derken bir gün bu adam Yahudi
tapınağına gelir. Tapınağın adeta bir borsaya dönüştüğünü görünce çılgına
döner, cezbeye tutulmuş bir derviş gibi haykırarak ortalığı birbirine katar,
tefecilerin tezgâhlarını devirir. O güne kadar varlığı rahatsızlık vermeyen İsa
artık sistemin düşmanıdır. Yahudi egemenler onu Roma valisine şikâyet edip
öldürülmesi gerektiğini söylerler. Hatta o günlerin azılı bir suçlusu olan
Barabbas’ı serbest bırakma pahasına İsa’nın ölmesini isterler. İsa Barabbas’tan
tehlikelidir. İsa’yı öldürürler, ona inananlar avlanır. Ama ne zamanki
Hıristiyanlar sistemle olan kavgalarından vazgeçerler, birden İsa’yı öldüren,
inananlarını avlayan Roma, Tanrının nuruyla aydınlanıverir. Artık herkes Hıristiyan
olmalıdır. İsa artık insan bile değildir, Tanrıdır. Onun temsilcisi ise Roma.
Yani Tanrıyı öldürenler… Pagan Roma’nın efendileri artık Kutsal Papa olmuşlar
ve kavga bitmiştir.
Bir zaman sonra Muhammed adında bir adam Arap
yarımadasındaki Paganizme, ahlaksızlığa ve zulme karşı çıkar… Söyledikleri
adalet, iyilik, tek Tanrı gibi, Musa ve İsa’nın söylediklerinden farksızdır.
Daha da ilginç olanı Muhammed bu sözleri söylediğinde toplum hiç de yabancı
değildir sözlerine. Tek tanrı fikrine inanan ve putları inkâr eden, Yahudi,
Hıristiyan, Hanif ve Zerdüştler vardır toplum içerisinde. Kimse onları
dışlamamış, inançlarını inkâra zorlamamıştır. Ancak Muhammed, köle ile
efendinin eşit olduğu, aynı safta ibadet etmeleri gerektiği, zenginlerin
malında yoksulların hakkı olduğu gibi efendileri huzursuz eden bazı eklemeleryapmıştır semavi dinlerin söylemlerine. Birden durum değişir, ona ve
inananlarına savaş açılır. Savaşlar, işkenceler, sürgünler… Muhammed ölür ancak, savaşlar ölümler bitmez.
İncir çekirdeğini doldurmayan bahaneler yüzünden Muhammed ile beraber ibadet
eden yaklaşık 90 bin kişi (sahabe) bu savaşlarda birbirlerini katlederler.
Derken bir gün pagan Arapların lideri, Muhammed’in temsilcisi (Halefi) olarak
başa geçer. Dünün putperest Mekke’sinin efendileri, artık savaştıkları
Muhammed’in vekilidirler. Otuz yıllık aradan sonra egemenlik gene aynı
kişilerdedir. Kavga sona erer. Muhammed Tanrı ilan edilmez ama sözleri Tanrı
sözleri gibi kutsal kabul edilir. Sonra gelsin sözler… Hangi egemen, ne yapmak
istiyorsa “kale Resulullah” (Allahın elçisi dedi ki) deyip bir söz (hadis)
söyleyiverir. Söze karşı gelen Tanrıya karşı gelmiş sayılır…
Her şeye rağmen her üç dinin içerisinde de hakkı haykıranlar
elbette var olmuşlardır. Ama inanın öyle ezilmişlerdir ki, aklınıza gelebilecek
hiçbir ezâ anlatmaya yetmez yaşananları…
Şimdi her üç semavi din, öyle teferruatlarla, girift inanç
kaideleriyle, ritüellerle boğulmuştur ki, Musa’nın, İsa’nın, Muhammed’in saf ve
basit mesajlarını bu karmaşanın içerisinden çıkarmak neredeyse imkânsızdır.
Madem imkânsızdır o halde kendini bu Gordion düğümünü çözmeye adamış bir
zümreye ihtiyaç vardır. Dolayısıyla Tanrının ne istediğini ancak bu din
adamları zümresinden öğrene biliriz. On yıllar süren teolojik eğitimler, Tanrının
sözlerini şerh eden yüz binlerce kitap, sadece “ehlince” anlaşıla bilecek
hakikatler… Oysa Musa mesajını eğitimsiz kölelere, İsa okuma yazma bilmeyen
Balıkçıya, Muhammed kulağı kesilmiş siyahî kölelere anlatabilmişti. Binlerce
yıl önce hiç bir akademik eğitim almamış insanların kolaylıkla anlayıp, inanıp,
uğrunda ölecek kadar içlerine sindirdikleri hakikat ışığı, 21. Yüzyıl insanına
üç din, onlarca mezhep, milyonlarca kitap olarak sunuluyor…
Neden mi? Çok basit…
Anlamayın…
Anlamayın ki sorasınız…
Sorasınız ki biz var olabilelim…
Bizim varlığımız binlerce yıldır küçük aksamalar dışında
sürekli dönen “dharma”nın şeriat tekerleğini sürekli kılsın…
Kurumsallaşmış din ve Kader inancı olacak ki, Kastın plepleri
boyun eğsin.
3000 bin yıl önce Hindistan…
Soru: neden ben parya, siz Kshatriya’sınız?
Cevap: Şimdi bu
hayatta böyle ama eğer iyi bir köle olup kaderine razı olursan sonraki
hayatında sende Kshatriya olabilirsin. Yok, eğer karşı gelirsen seni bu şekilde
yaratan Tanrıya isyan etmiş olursun. İsyan edersen sonraki yaşamında köpek veya
bok böceği olarak gelirsin dünyaya.
Soruyu soran: Hımm! der, başını kaşıyarak gider.
3000 bin yıl sonra Günümüz…
Soru: Neden ben asgari ücret alırken, ortaçağ kölelerinden
daha kötü bir hayatı yaşamak zorunda kalırken, siz milyar dolarlar ile yaşıyor
benim bir aylık maaşımı köpeğinizin bir kuaför masrafına veya beş yıldızlı
umrenizde kaldığınız otelin bir gecelik oda kirasına harcıyorsunuz?
Cevap: Bunu da bulamayanlar var. Onları düşün kanaat et.
Eğer anarşi çıkarmaz, emre itaat edersen,
öbür dünyada sen zenginlerden daha üstün bir makamla
ödüllendirileceksin. Tanrı seni yoksullukla, onları da zenginlikle sınıyor…
Soruyu soran: Hımm! der, başını kaşıyarak gider.
Kast öyle bir sistemdir ki Tanrı bile o sistemi bozamamıştır
tarih boyu. Bozmak için elçilerini yollamış sistemi alt üst etmek istemiş,
ancak sistem şekil değiştirip Tanrının dinlerini de ele geçirmiştir.
Hiç düşündünüz mü?
Egemenler hiçbir zaman dindar olmadıkları halde her zaman yanlarında
rahipler, papalar veya hoca efendilerle poz verirler… Onlara hürmet eder
ağırlarlar…
Egemenler peygamberlerle savaşır ama onların dinlerini
himaye ederler…
“Dünyadaki her türlü adaletsizliğin çözümünü öte dünyaya
havale eden bir inanç sistemini neden kucaklamasın ki egemen sınıflar…”
Adalet ve iyiliği yaşarken hâkim kılmaya çalışan Musa, İsa
ve Muhammed ile savaşan egemenler, onların adalet ve iyiliği öte dünyada
bulabileceğimizi vâzeden dinlerini ve o dinlerin temsilcilerini halktan üstün ancak
kendilerinden aşağı bir sınıf olarak bağırlarına basmaktadırlar.
Nasıl bir Tanrıdır ki, onu razı etmek için binlerce yıldır herkes
birbirini boğazlıyor.
Haçlı ordularına papazlar, “size ok değmeyecek, kılıç
batmayacak, ölürseniz şehitsiniz “ diyorlar ve orda doğuya salıyorlardı cahil
sürüleri. Macaristan seferine çıkan Müslümanlar farklı bir motivasyona sahip
değillerdi kuşkusuz.
Günümüzde hala Tanrı adı haykırılarak insanlar
öldürülüyor.
Sorun bir an için vicdanlarınıza!
Tüm evreni var eden bir yaratıcı neden birinin gırtlağını kesmenizi
istesin ki sizden?
Sana bir şey söylemek istediğinde neden hiyerarşik bir
bürokratlar zincirine ihtiyaç duysun?
Tanrı Cebrail’e-Cebrail Papa’ya- Papa
Kardinallere- Kardinaller Papazlara- Papazlar halka…
Neden?
Tanrı bir çiçeğe veya arıya vahiy ederken, insanın gönlüne
vahyedemiyor mu ki, hahamlara, papazlara veya hocalara ihtiyaç
duysun?
Hakikatin kör edici ışığı güneş gibi apaçık duruyorken,
gözleri yumuk, karanlıkta mum arayanlara ancak şöyle denebilir…
Açın artık gözlerinizi…
1 yorum:
Bu güzel blog için teşekkürler...
Yorum Gönder