25 Oca 2013

AKP niçin iktidarda?


Mümkün olsa da bu yazım, “Anayasayı AKP Engelliyor” (21.12.2012), “Ne Vesayet ne de Hacr” (27.12.2012) başlıklı yazılarımın devamı olarak okunabilse. Birçok yazımda ve özellikle bu iki yazımda “Dinin Vesayeti”nden söz etmiştim. Bu yazılarda, askerî vesayete karşı olanların dinin vesayetinin farkına bile varmadıkları gerçeğine dikkat çekmek istiyordum. Belki de, dinin vesayeti altında yaşamak “sağcı solcular”a bile doğal geliyordu. Oysa “Vesayet”in olduğu yerde ne demokrasi vardır ne de özgürlük!
İslâmcılar ve AKP, demokrasi ve özgürlük aşkı için değil, İslâm’ın vesayetini yeniden kurmak ve sağlamlaştırmak için askerî vesayete karşıydılar. Dinin vesayetini engellediği için laikliğe karşıydılar.

AKP’yi iktidara getiren ve on yıldır orada tutan dinin vesayetidir. Şimdi, nüfusun yüzde doksan dokuz buçuğunun Müslüman olduğu bir ülkede dinin vesayetinden şikâyet de neyin nesi oluyor, diyenler çıkacaktır. Ama unutmamalı ki, dinin vesayetini özgürce kullanan bir siyasal iktidara karşı hiçbir muhalefet etkili olamaz. Bu nedenle, askerin vesayetine karşı olanlar, başta dininki olmak üzere bütün vesayetlere karşı olmalıdır.

Kant ve dinin vesayeti
“Din Vesayeti”ni kendi uydurmam sandığım için çekinerek kullanıyordum. Taner Timur’un “Marx-Engels ve Osmanlı Toplumu” (Yordam Kitap) adlı çok değerli kitabını okurken, yazarın Kant’tan yaptığı bir alıntıya rastladım:
“Aydınlanma’nın temel noktasını, insanların bizzat kendilerinin sorumlu oldukları vesayet durumundan, özellikle de din konularındaki vesayetten çıkmalarında görüyorum; çünkü dinî vesayet tüm vesayetlerin hem en zararlısı hem de en onur kırıcısıdır.” (s.29)

Cumhuriyet, toplumu dinin vesayetinden kurtarıp özgür birey ve vatandaşlar haline getirmek için laikliği seçti. Cumhuriyet’ten önce, Osmanlı döneminde, dinin vesayetini kullanarak toplumu yönlendiren, cebini dolduran ve devlet yönetimini etki altında tutan ulema sınıfı, anında laikliği karşı çıktı. Laiklik sözcüğünün ağza bile alınmadığı Tanzimat’tan itibaren.

Dinin vesayetine karşı olmak, bu vesayetten kurtulmak, elbette dine karşı olmak, dinden çıkmak anlamına gelmez. Özgür düşünce ve bilim için aklın ve bilincin dinin ipoteğinden, vesayetinden kurtulması gerekir. Bütün dünya halkları dinin vesayetinden kurtuldukları oranda bilim ve uygarlık alanında gelişme gösterdiler. Avrupa ve Kuzey Amerika aydınlanma çağından itibaren dinin vesayetinden kurtulup ilerlemiş ama Güney Amerika bunu başaramadığı için geri kalmıştır.
Müslümanların dünyası da dinin vesayetinden kurtulamadığı, kurtulmak isteyemediği için geri kalmıştır.

İslâm dünyasının sanayileşme ve teknoloji karşısında kendine olan nedensiz özgüvenini yitirmesi, Kuran’da yazılı olanların bilimsel gerçeklerle çatışıyor olması, bu dünyayı içine kapanmak zorunda bırakmış ve bu durum akıl dışı bir iddianın doğmasına yol açmış: “Her şey Kuran’da yazılıdır.” Böylece Kuran; matematik, fizik, kimya, tıp, astoronomi, hukuk ve siyasetin temel kitabına dönüştü. Böylece, İslâm’ın vesayeti, Musevilik ve Hıristiyanlığın vesayetine göre mutlak güç kazandı. Aydınlanma çağında Hıristiyanlık vesayet gücünü yitirirken, İslâm vesayetini giderek güçlendirdi.

AKP ve İslam’ın vesayeti
Laik Cumhuriyet, çıkardığı devrim yasalarıyla İslâm’ın vesayetini bir ölçüde sınırlandırmayı başardı. Bu sınırlı başarı bile Türkiye toplumunu epeyce çağdaşlaştırdı. Hukuk, eğitim ve öğretim dinin vesayetinden kurtulduğu için her alanda toplum ve birey yeni ve gelişmiş bir kimlik ve nitelik kazandı. Ancak toplumun tamamı değil, bir bölümü.

Sözü siyaset alanına getirecek olursak, dinin vesayetinden kurtulmamış toplum kesim ve katmanları AKP’ye oy veriyor; bu vesayetten belli ölçüde kurtulmuş olanlar bu partiye oy vermiyor.

Kendini “Muhafazakar Demokrat” olarak vaftiz eden AKP neyi muhafaza ediyor? Gelenek ve görenekleri mi, örf ve adetleri mi? Bunları muhafaza etmek bir siyasal partinin işi değil. Zaten bu olumlu ve olumsuz değerler bilinçli olarak muhafaza edilemez. Bu türden zihniyet zaten demokratik de değildir. AKP’nin “Muhafazakarlık” ile “Demokrasi”yi yan yana getirmesi tam anlamıyla sınırsız bir demagoji. AKP, hiçbir şeyi değil, sadece dinin vesayetini muhafaza ediyor. Siyasal ilkesi ve tek silahı bu!

Dinin vesayeti altında nasıl bir demokrasi olacak? Olmadığı, olamadığı tecrübeyle sabit!

AKP’nin tersine çevirme siyaseti
AKP iktidara geldiğinden bu yana, dinin vesayetinden kurtulmuş kesime karşı tekrar İslamileştirme programı uyguluyor: Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun işlemez hale getirilmesi; imam-hatip okullarının yaygınlaştırılıp klasik liselerin yerine ikame edilmesi; Peygamber’in hayatının, Arapça Kuran’ın okullara ders programlarına alınması; hastanelerde Kuran kursları açılması; kentlerin, bütün yerleşim yerlerinin, üniversite kampüslerinin camilerle, okulların mescitlerle doldurulması ve benzeri girişimler bu fesat programının parçaları.

Nesnel tarih ve toplum psikoloji bilgisinden yoksun oldukları için başbakanları, Kürt sorununu çözümleme yolunda “Biz aynı kıbleye dönen tek bir milletiz. Silahı aradan çekeceğiz, sıkılı yumrukları aradan çekeceğiz. Kardeşçe kucaklaşacağız. Buradan 75 milyona şu hadisi şerifi hatırlatmayı borç biliyorum. Peygamberimiz ‘Müminin mümine bağlılığı, taşları kenetlenmiş bir bina gibidir’ der. İşte biz milletçe böyle olmalıyız.” (Birgün, 16.01.13)

Başbakan, İslâm’ın peygamberine atfedilen bu hadisin, hiçbir zaman gerçekleşmediğini kuşkusuz biliyor ama gene de söylüyor.

Hiç yorum yok: