27 Oca 2013

İkinci İsrail’e adım adım-1

Türkiye’de kara kışın ortasında öyle bir bahar havası var ki, TV’lerde, gazetelerde çiçekler açıyor. AKP’si, YCHP’si, BDP’si ve bilumum sistem partilerine mensup siyasilerden, TÜSİAD kodamanlarına, Küreselleşmenin NGO aydınlarına kadar herkes, “PKK teröründen kurtulacağımız” müjdesini veriyorlar. “Büyük barış geliyor” diyorlar. 

Kışın ortasındaki bu bahar, onu müjdeleyenleri görünce beni çok şüphelendiriyor. Şüpheleri gidermenin en iyi yolu soru sormaktır. O zaman başlayalım bu işe.

Soru 1: Türkiye’de bu bahar havasını estiren planı kim yapmıştır?
Cevap 1: Bu planın gerçek sahibinin ABD olduğu o tadar açık ki, planı savunanlar bu “gerçeği” milletin gözünün içine sokarcasına tekrarlayarak, cesaret ve imanlarının arkasındaki güçten kaynaklandığını belirtme ihtiyacı duyuyorlar. Planın en önemli görevlilerinden olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan, PKK ile yapılan görüşmelerin hedefini bile Amerikancayla açıklıyor: “DDR-Demobilisation, Disarmament, Reintegration” (Savaşdışılık, Silahsızlanma, Yeniden Bütünleşme). “İş” bu kadar açık yürütülüyor.

Soru 2: PKK terör örgütünün tarihi perspektiften küresel aktörler için oynadığı rol nedir?
Cevap 2: ABD’nin Kürt planının neyle sonuçlanacağını anlayabilmek için Kürt meselesinin tarihi arka planını hatırlamakta fayda var. PKK’nın nihai amacının Türkiye, Irak, İran ve Suriye’den toprak kopartarak büyük bir Kürt devleti kurmak olduğu bilinmektedir. Aslında bu fikir yeni olmayıp PKK’ya da ait değildir. 

1. Paylaşım Savaşının sonunda ABD Başkanı Woodrow Wilson, “Self Determinasyon” ilkesini ortaya atarak, Osmanlı toprakları üzerinde bir Ermeni ve bir Kürt devleti kurulmasını önermişti. Amaç; o tarihte bilinen iki petrol bölgesi yani Bakü ve Musul’u kontrol etmekti. 100 yıl öncesinin senaryosu halen geçerlidir. Eğer bölgede, Türkiye, Irak, İran ve Suriye’den toprak koparmak isteyen bir Kürt Devleti kurulabilirse, bu devlet sayılan dört ülke ile de husumet içinde olacağından, dış desteğe muhtaç olacaktır. Böylece olası Kürt devleti ABD’nin bölgeye yerleşmesi ve bu coğrafyayı kontrol etmesi için en büyük araç haline gelecektir. Bir başka değişle, bölgede İsrail’in oynadığı rolü paylaşan ikinci bir İsrail Devleti kurulmuş olacaktır. Ayrıca Sam Amcanın Musul-Kerkük petrollerini sömürebilmesi için de, olası Kürt devletinin komşularıyla husumet içinde olmasının bir zorunluluk olduğu unutulmamalıdır. 

Soru 3:
 PKK’nın varlığı devam etse, bir Kürt devleti kurulabilir mi?
Cevap 3: Bugün Kürt devletinin filizlendiği yer Kuzey Irak’tır. Buradaki devletleşme süreci tamamlanmış olup sadece ilan edilmeyi beklemektedir. PKK, Kuzey Irak’ta varlığını sürdürmeye devam ederse Kürt devletinin ilan edilmesi zorlaşacaktır. 

İlk denemeyi 1992 yılında yaptılar. Türkiye’nin sınırı tamamen kapama tehdidi, Madam Mitterrand’ın içinde bulunduğu Erbil’deki Meclise geri adım attırdı. 

Musul Kerkük petrolleri olmadan bölgede bir Kürt devleti kurulamaz. Kurulsa bile yaşatılamaz. En büyük yaşam kaynağı petrol ise bölgeye hapsolmuş durumdadır. Türkiye sınırı kapattığı anda bu devletçiğin sonu gelir. PKK’nın, Kuzey Irak’taki varlığı sürdükçe Türkiye Kürt devletine razı olmayacaktır. AKP bile razı olamayacaktır. 

Peki, PKK’ya üs sağlayacak bölgede başka bir ülke var mıdır? Kendisi için de benzer bir tehdit algılaması olan İran örgüte ev sahipliği yapmaz. Suriye ise “Adana Mutabakatı”ndan beri örgütü himaye etmekten vazgeçtiği gibi, bugün yeniden himayeye niyetlense bile, toprakları üstünde bunu gerçekleştirecek bir devlet otoritesi kalmamıştır. PKK Türkiye topraklarında da bilindiği gibi hala, gece silahlı gündüz külahlı olarak var olabilmektedir. Hem de yerel yönetimlerde kazandığı onca güce rağmen… 

O halde, asıl hedef olan Barzanistan’ın devletleştirilmesi için, örgütün, ortadan kaldırılamasa bile, ortadan kaldırıyormuş gibi yapılmasından başka çare kalıyor. 

Soru 4: Bu aşamada terörün sağladığı siyasal kazanımları hayata geçebilmek için terör eylemlerinin devamına ihtiyaç var mıdır?
Cevap 4: Türkiye, PKK’nın terörle yaptığı dayatmaların tamamını kabul etme noktasına gelmiştir. Sadece yeni anayasa ile boyun eğmenin hukuki kayıt altına alınması gerekmektedir. Yani terör, bir anlamda amacına ulaşmıştır. Bundan sonra terörü sürdürüp sürdürmemeyi, siyasi hedeflerine ulaşmanın pazarlık unsuru olarak kullanma çizgisine kaymıştır. Bu anlamda PKK terörünün, kazanımlar garanti altına alınana kadar geçici olarak yok oldu gibi gösterilmesi amaca uygundur. 

Soru 5: Peki, Türkiye ABD’nin hazırladığı bu tuzağa nasıl düşmüştür?
Cevap 5: Öncelikle tuzağa düşün Türkiye değil AKP Hükümetidir. AKP’nin bu tuzağa düşmesini sağlayan motivasyonları üç başlık altında toplayabiliriz:

1) Terörün bitirilmesi herkesin en çok arzu ettiği şeydir. Hele ki, 2023’e kadar iktidarda kalma iddiası taşıyan AKP’nin önünde üç önemli seçim dururken, terörün bitiyor gibi gözükmesi, bulunmaz Hint kumaşıdır.

2) Kuzey Irak petrollerinden alınacak pay, ekonomik olarak sıcak para çıkmazında olan Türkiye için büyük bir fırsattır. Sanki Musul-Kerkük petrollerinden pay alınıyormuş gibi yaratılan hava, Türk kamuoyunun kafasını karıştırmaktadır. Bölgedeki petrolün Irak Devletinin kontrolünde veya olası Kürt devletinin kontrolünde olması, Türkiye’nin alacağı taşıma komisyonunu önemli ölçüde etkilemeyecektir. Türkiye’ye oradan önemli bir pay verilmeyecektir; verilse bile ne olur? Birkaç büyük şirket parayı alır, vatandaşa kol saati kalır. Dünya petrol rezervinin % 20’sine sahip Suudi Arabistan’daki sıradan vatandaşın hali ortadadır.

3) Kürt sorununu çözen Türkiye, bölgesel bir güç olur. Hatta, ABD bu bölgeyi Ankara’ya emanet etmiştir. Bu vaatler, havuç sopa politikasının havuçlarıdır. 

Soru 6:
 Asıl mücadelesi Çin ile olan ve Asya’ya yönelmek isteyen ABD, gerçekten bölgeyi Ankara’ya emanet etmek için Türkiye’yi bölgesel bir güç olarak kullanmak istemiş olamaz mı?
Cevap 6: Türkiye, bölgesel bir güç olursa, kontrolden çıkar ve bölgenin şekillenmesinde söz sahibi olur. Bölgesel bir gücün manevra kabiliyeti çok yüksektir, hiçbir zaman tek bir odağa bağlı kalmaz. Bu manada bölgesel bir güç olması halinde, ABD’nin Türkiye’yi kontrol etmesi neredeyse imkânsızdır. Türkiye’nin Şii-Sünni ekseninde bölgesel bir lider olması fikri, aslında Ankara’nın bölgesel bir güç olmasını engellemek için tasarlanmış bir plandır. Bölgede Şii-Sünni kutuplaşması netleştiğinde, Türkiye’de de Alevi-Sünni kutuplaşması otomatikman tırmanacaktır.

Türkiye, bu tuzak plan doğrultusunda hareket ederken, Atatürk’ün ortaya koyduğu “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini bir kenara bırakarak, Suriye’ye yapılan saldırıyı her türlü imkânıyla desteklemiştir. Suriye’nin düşmesinden sora sıra İran’a gelecektir. Türkiye, Şii-Sünni ekseninin kurulabilmesi için bir zorunluluk olan Barzanistan’ın Irak’tan koparılma çalışmasına da her türlü desteği vermektedir. Bu çabalar, komşularının Türkiye’yi ABD’nin taşeronu olarak görmesini sağlamıştır. Bu süreçte Suriye, Irak ve İran ile ilişkilerimiz bozulmuştur. Aslında bölgede yürütülen bu planın kendisini de hedeflediğini düşünen Rusya, ister istemez zamanla Türkiye’ye cephe alacaktır. Kısacası Rusya da karşı cephede yer aldığında Türkiye’nin kuşatılması tamamlanmış olacaktır.

Bu kuşatma, özellikle ticari kayıplar sebebiyle Türkiye’yi inanılmaz ölçüde sıkıştırarak Batı’ya mahkûm edecek ve böylece Türkiye’nin yükselen doğu ekonomilerine ulaşma imkânı da ortadan kalkacaktır. Diğer yandan Türkiye’nin Batı komşuları ve AB ile ilişkileri ortadır. Ayrıca Batının ekonomik durumu hiç de iç açıcı değildir. Sadece Batıya bağlı kalmak, Türk ekonomisini çıkmaza sokarak gelecekte ekonomik kriz neticesinde yaşanacak bir halk ayaklanması ile ülkeyi bölünmeye götürebilecektir.

Komşularımızla düşmanlaşmamızın yaratacağı bir başka problem de, gelecekte PKK terör örgütünün desteklenme işini büyük ihtimalle Rusya ve İran gibi ülkelere ihale edecek olmasıdır. ABD’nin bölgedeki tek atlama taşı olan NATO üyesi Türkiye’yi bizzat istikrarsızlaştırması düşünülemez. Zaten 1991 Irak harekâtından buyana, PKK’nın himayesini ABD’nin yapmak zorunda kalması, Washington’un Türkiye üzerindeki kredisini oldukça tüketmiştir. İhalenin başkasına verilmesi Sam Amcayı rahatlatacaktır, o da bunun için çalışmaktadır. Sam Amcanın asıl niyeti, Asya’da Çin ile uğraşmaya gederken, Ortadoğu ya da İslam coğrafyasını birbirinin boynuzlarına kilitleyerek çıkmazda bırakmaktır. 


İkinci İsrail’e adım adım-2: ABD planı yürümeyecek

İkiye ayırdığımız bu yazının ilk bölümünde daha çok “barış açılımı”nın şifrelerini çözmeye yönelik bir analiz yapmıştık. Bu bölümde ise çözüm odaklı bir analiz yapmaya çalışacağız. PKK terörünü bitirme vaadiyle Türkiye’de estirilen “bahar rüzgârları”nın yarattığı kafa karışıklığını gidermek için kaldığımız yerden yine soru sormaya devam edelim. 

APO NEYİN ENSTRÜMANI OLACAK?

Soru 7: Türkiye’de birden bire PKK terörünün bitirileceği havasının estirilmesinde Suriye’de yaşananların bir ilgisi var mıdır?
Cevap 7: Sam Amca, Türkiye’nin Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulmasına direneceğini zannediyordu. AKP hükümetinin bu kadar teslimiyetçi olacağını hesaba katmamıştı. Suriye üzerinden açılacak bir koridor ile Musul-Kerkük petrollerinin Akdeniz’e ulaştırılmasının olası Kürt devletinin önünü açacağını hesaplamıştı. Bu arada Şii-Sünni çatışma eksenin oluşması için Suriye yönetiminin Müslüman Kardeşlere teslim edilmesi gerekiyordu. Bu maksatlarla Suriye karıştırıldı. Fakat kısa sürede Esad yönetimini dış müdahale olmadan yıkılmayacağı anlaşıldı. 


Bu safhada ABD’nin BM’yi göz ardı ederek Suriye’ye Libya benzeri bir NATO operasyonu yapabileceğine kanaat getiren Rusya, askeri bir müdahaleye göz yummayacağını göstermek için Suriye’deki kendisinin de üs olarak kullandığı Tartus Limanına gelişmiş hava savunma sistemleri ve gemilere karşı kullanılan füze bataryalarını da içeren önemli bir askeri yığınaklanma yaptı. Esad yönetiminin Rusya ve İran tarafından hem askeri, hem de ekonomik açıdan desteklenmesi, BAAS yönetiminin direnişini güçlendirdi. Bunun üzerine dışarıdan destekli muhalefet daha fazla şiddet kullanmak zorunda kaldı. Bu acımasız şiddetle, ülke mezhep temelinde yaşanacak bir iç savaşla bölünmeye sürüklenmeye çalışılıyor. 

Gelişmeler bu yönde devam ederken Ürdün Kralı Hüseyin, eğer Suriye bölünürse Esad’ın B planı olarak Akdeniz kıyısına paralel bir Nusayri devleti kuracağı uyarısında bulundu. Böylesi bir gelişme, Akdeniz’e çıkacak petrol vanasının üzerinde Rusya’nın oturacağı anlamına geliyordu. Suriye’de yaşanan kanlı süreçte insanların etnik ve mezhep temelinde birbirine düşman edilmesi, ülke ister tek parça kalsın, isterse bölünsün veya bir başka deyişle ister Esad rejimi devam etsin, isterse Müslüman Kardeşler iktidara gelsin, bu topraklardan en az 10 yıl, Musul-Kerkük petrollerinin güvenle Akdeniz’e ulaştırılamayacağını gösterdi. 

Diğer yandan eğer Suriye bölünürse kurulacak Sünni Arap devleti, hem etnik hem de mezhep açısından Irak’taki Sünni Araplarla aynı kimliği taşıyor olacaktır. Bu devletin denize çıkışı olmayacağı için, Irak’taki Sünni Arap kardeşleriyle birleşerek Musul-Kerkük petrollerine sahip çıkma fikrini doğuracak, bu durumda ise bir Kürt devleti kurma fikri en azından bir yüzyıl daha ötelenmek durumunda kalacaktır. Ayrıca denize çıkışı olmayan olası Sünni Arap devletinin Türkiye’ye olan bağımlılığı da aratacaktır. Gelişmelerin bu yönde seyretmesi Sam Amcayı sıkışmıştır. İşte bu yüzden Apo birden bire PKK terörünü bitirecek iyi bir Müslüman olan sevgi kelebeği haline getirilmiştir. 

SORUN PKK SORUNUNDAN DAHA BÜYÜK

Soru 8: PKK terörünün sonlandırılması Kürt meselesini çözer mi?
Cevap 8: Soruna PKK, yani terör odaklı bakarsanız aldanmanız çok kolaydır. Ancak ülke bütünlüğü ya da Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin sizi nasıl etkileyeceği açısından bakarsanız, bambaşka bir manzarayla karşı karşıya kalırsınız. PKK, bir tetikçidir. Örneğin Fransa’da üç PKK’liyi öldüren tetikçiyi bulsanız ne olur? Ya da Hırant Dink’i öldürenleri yakaladınız da ne oldu? Tetikçinin bulunması ve “cezalandırılması” sorunu çözmez. 

PKK’yı bitirme umudu, çocukları kandırmak için kullanılan elma şekerine benzemektedir. Bugün konjonktür gereği PKK bitirilir ama Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulduktan sonra yeni bir PKK yaratmak çok kolaydır. PKK, TSK tarafından birkaç defa bitirilmiştir, ama her seferinde “büyü müttefikimiz” onu canlandırıp tekrar karşımıza koymayı başarmıştır. 

PKK NEYİN “ENSTRÜMANI” OLARAK KULLANILIYOR?

Yaşanacak konjonktürde, Güneydoğu Türkiye’den kopartılacak ve zamanla Türkiye’nin geri kalan kısmı için Kuzey Irak rolünü oynamaya başlayacaktır. Tehlikenin büyüğü Güneydoğu için değil Adana, Mersin, Antalya, İzmir ve İstanbul için pusuya yatırılmıştır. Yugoslavya, Tunus, Mısır, Libya ve Suriye örneklerinde olduğu gibi yaşanacak istikrarsızlık sürecinde, Türkiye’de birkaç büyük sermaye sahibi hariç, diğerleri donuna kadar bütün varlığını kaybedecektir. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sorun, PKK değildir. Sorun, etnik ve mezhep temelli politikalarla ülkeyi istikrarsızlaştırmak için uygulanan Sam Amcanın planıdır. Bu anlamda sorunu çözmek için PKK ile yapılan görüşmeler hiçbir anlam ifade etmez. Pazarlık PKK terörünün arkasında duran ülkelerle yapılmalıdır. En son Fransa’da yaşanan suikastlar bir kez daha göstermiştir ki, sorunun arkasında tek bir ülke yoktur. Türkiye’nin ise, bu ülkelere baskı yapacak gücü yoktur. O zaman dolaylı bir strateji izlenerek en güçlü aktör olan ABD’ye baskı yapılarak sorun çözülmeye çalışılmalıdır. Ancak anlaşıldığı kadarıyla ABD’ye baskı yapmak yerine, sorunu onunla işbirliği yapılarak çözme hatasına düşülmektedir. 

KÜRT SORUNU BAŞKA, PKK TERÖRÜ BAŞKA

Soru 9: Peki PKK/terör sorunu nasıl çözülür?
Cevap 9: Birinci öncelik Kürt meselesi ile PKK terörünü birbirinden ayırmaktır. ABD, bize PKK terörünün bitirilerek Kürt meselesinin halledilebileceği fikrini yutturmak istemektedir. Bu bir anlamda PKK ile Kürt meselesini özdeşleştirmek anlamına gelmektedir. Yapılmak istenilen, 30 yıldır PKK ile yapılan savaşın asıl hedefinin terör örgütü değil, Kürt halkının taleplerini engellemek olduğu fikrini insanlara benimsetmektir. Siz denklemin böyle olduğunu kabul ederseniz bir anlamda bölünmeyi de kabul etmiş olursunuz. Çünkü bu durumda savaş terör örgütüne karşı değil Kürt halkına karşı verilmiş olur. Bu duygu ise zamanı geldiğinde ülkeyi bölmek için çok rahatlıkla kullanılabilir. 

Kürt meselesini çözmek bu yazının boyutlarını aşar ama eğer PKK terörünü önlemek istiyorsanız çözümü çok kolaydır. Birinci öncelik büyük devlet gibi davranmaktır. Büyük devletler maşa varken elini ateşe sürmezler. PKK’nın yuvası bellidir; Kuzey Irak. Burada da devletleşmek isteyen, bu yöndeki çabaları sebebiyle Irak Merkezi Hükümeti ve İran’dan tehdit algılayan Barzani oturmaktadır. Türkiye’nin sadece 1 seneliğine PKK’nın bu bölgeden temizlenme şartına bağlı olarak Kuzey Irak sınırını kapatması, PKK’nın bu coğrafyadaki son yaşam alanını da söndürecektir. İşte Sam Amca Türkiye’nin bu kozunu bildiğinden önce Ortadoğu’ya acılan bir diğer kapımız olan Suriye’yi kapamış, sonra da İstanbul sermayesini bölgeye yatırıma teşvik etmiştir. Böylece sınırın kapanması Türkiye’de hatırı sayılan insanların canını da yakacağından büyük medyaya etkisi olan bu insanlar sayesinde en büyük kozumuz elimizden alınmak istenmektedir. Ancak gelişmeler, Ankara’nın hem Türk ve Kürt kökenli vatandaşların can güvenliği hem de İstanbul sermayesinin uzun vadeli çıkarları açısından Kuzey Irak sınırını kapama fikrini ciddi ciddi düşünmeye başlaması gerektiğini göstermektedir. 

BU PLAN TAYYİP ERDOĞAN’I DA BİTİRECEKTİR

Soru 10: Bu açılım paketi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı nasıl etkiler?
Cevap 10: Devlet gibi bir devlet, hiçbir zaman bir terör örgütü ile açıktan pazarlık yapmaz. Her zaman dolaylı yöntem kullanılarak devlete ait bir kimliği olmayan şahıslar üzerinden pazarlıklar yürütülür. Oslo görüşmelerinde pazarlığı devletin bürokratlarının yaptığı açığa çıktı. Şimdi ise bakıyoruz, Başbakan kendisini bizzat ortaya koyarak Apo üzerinden terör örgütü ile pazarlık yapıyor. Anlıyoruz ki, bu tuzağı kuranlar, sadece Türkiye’yi istikrarsızlaştırmayı planlamamışlar. Aynı zamanda Tayyip Erdoğan’ı da bitirme planı yapmışlar. “Büyük müttefikimiz”in planı başarılı olursa sonu istikrarsızlık olacağı için Erdoğan’ın politik kariyeri bitecektir. Türkiye uyanıp, plan yarım kalsa bile, burnunun ucunu göremeyen bir lider olarak Başbakan’ın sonu yine değişmeyecektir. Şimdiden CHP’nin bir kısmı, MHP, Saadet Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi gibi birçok parti, sivil toplum kuruluşu ve aydın bu tuzağı görmüş ve giderek seslerini yükseltmektedir. İşçi Partisi bu konuda bütün yurtsever güçlerin bayraktarlığını yapmaktadır. Yaşanan süreçte Erdoğan’ın gidici olduğu herkes tarafından görülecektir. Burada önemli olan, bütün yurtseverlerin bir araya gelerek tekrar Türkiye’nin başına AKP gibi suni bir partinin getirilmesini önlemektir. 

ABD’NİN GÜCÜ KÜRT FEDERASYONUNA YETMEZ

Sonsöz: AKP Hükümeti 2002 yılında iktidara geldiğinde terör neredeyse sıfır noktasındaydı. 2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile yapılan anlaşmanın da (2 sayfa 9 madde) yardımıyla Kuzey Irak koruma altına alınarak, PKK’nın silahlı kadrosu yeniden inşa edildi. 2007 yılına kadar yaşanan süreçte PKK yeniden canlandırıldıktan sonra Dağlıca Karakolu saldırısıyla tekrar büyük terör eylemleri başlatıldı. Bu eylemler vasıtasıyla çözüm adına Türkiye’ye anayasa değişikliği dayatıldı. Bu arada 2006 yılına kadar terörist başı Apo ile görüşmeleri TSK yürütüyordu. Bu tarihten sonra MİT görevi devraldı. Yaşanan süreçte soruna çözüm bulma adına birçok asker çeşitli davalarla hapse atıldı. 

Şimdi herkes yaşananları takvimine not alsın. Hükümetin izlediği bu açılım politikası, soruna çözüm mü getirecek, yoksa bizi kanlı bir hesaplaşmanın içine sokarak ülkeyi bölünme noktasına mı sürükleyerek? Yaşanacak süreç, kendisini Türk veya Kürt kökenli olarak tanımlayan vatandaşların yararına mı, yoksa zararına mı olacak? Bir sene sonra tekrar takvime bakalım. 

Altını çizerek şunu söylemek istiyorum: ABD, Çin, Rusya ve AB gibi küresel aktörler varken, Türkiye’nin bir Kürt federasyonunu kendisine bağlı tutmak için yeterince gücü yoktur. Bunu ABD gerçekten istese bile diğerleri izin vermez. Çünkü bu mesele küresel güç mücadelesinin bir parçasıdır, her hangi biri adına taşeronluk yapmaya başladığınızda, diğerlerinin şimşeklerini üzerinize çekersiniz. Konuyu özetleyen bir atasözüyle yazıyı bitirelim; “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak üzereyiz”.

Hiç yorum yok: