Yapılan tespitlere göre en az okuyan milletler arasındayız. Ne acı, ne düşündürücü, ne ürpertici bir gerçek!
Hangi noktadan sonra ve ne ölçüde Batılı olduğumuz tartışılabilir. Fakat başlangıçtan beri Doğulu olduğumuz tartışmaüstü bir gerçektir. Bunu gereğince bilsek ve baştan beri iyi değerlendirebilseydik, Batı lokomotifine yük vagonu olmanın acıları içinde kıvranma yerine, Doğu vagonlarına lokomotif olabilirdik. Ne yazık ki, olmadı. Olabilir mi? Kader, bizim dudaklarımız arasında değil. Her şey mümkündür.
Müslüman dünya, din mirasının en mükemmel ve en son kaynağı Kur’an’ı, gereğince anladığı zamanlarda ilim, düşünce, estetik ve refahta bugün Batı ile arasında aleyhine tecelli eden tabloyu, daha büyük farkla lehine tecelli ettirebilmişti. İslam Doğu’nun başkenti Bağdat’ta Müslüman şehirliler çalar saatle uyanırken, Batılılar, yıkanmayı bilmiyor ve hayvanlar gibi topraktan kök söküp yiyorlardı.
Daha sonra ne oldu? Tembellik, yaratıcı ruhun pörsümesi, bir ahtapot gibi Müslüman Doğu’yu kucağına aldı ve dünün mutluluk, yükseliş, öncülük kaynağı olan din, kavgaların, uyuşukluğun telafisi için kullanılan bir istismar kurumu haline geldi.
Sebep, Kur’an’ın ilk emri, ilk kelimesi yani, bir tür yapı hücresi olan “Oku” emrinin Müslüman’ın rüyalarını, dünyalarını, gönlünü, beynini ve günlük hayatını yönlendiren bir motor güç olmaktan çıkışıydı. Dünün; matematikten astronomiye, tıptan metafiziğe kadar bütün ilimlerinin kurucuları olan Müslüman nesiller, başını çektikleri kervanın gerisinde kalmış, nal ve tezek toplamaya başlamışlardı. Oku emrinin fitilini yaktığı ve parıltılarını ufuklara yükselttiği yürüyüş aşkı sönmüştü.
21’nci yüzyıla girmiş bulunuyoruz. Otoritelere göre bu, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş anlamına geliyor. Bunun bir anlamı da, bilginin yaygınlaştırılmasıdır. O halde, önümüzdeki yıllar eğitimin, üniversitenin ön plana çıkması olacaktır. Kitap, yeniden en yüce değer olacaktır. Bunun, daha kısa bir cümle ile ifadesi şudur: “Oku” emri, yeniden öncelik kazanıyor; Kur’an mucizesi yeniden ve bir kez daha saltanat ilan ediyor.
Kur’an bağlıları için bu, hem bir bahtiyarlığın hem de bir ürperiş ve üzüntünün habercisidir. Bir bahtiyarlığın habercisidir, çünkü tanrısal kitabın zamanüstülüğü çağın ortak itirafıyla belirlenmiş bulunuyor. Bir ürperişin habercisidir, çünkü bu, “Oku” emriyle irtibatları asgariye inmiş bir İslam dünyasının kendi değerler kaynağına ne denli ters düştüğünün acı bir belgelenişidir.
“OKU” EMRİNİN KAPSAM ALANI
“Oku” emri, gazete okumaktan, göklerin sırrını okumaya kadar bütün bir ilim-fikir-hikmet-estetik dünyasını kaplar. Başka bir deyimle, “Oku” emriyle bize, insan, evren, vahiy kitaplarının okunması, yorumlanması, değerlendirilmesi ve eşya ve olayları Yaratıcı’nın dilediği yönde şekillendirme uğruna tüm varlığın didik didik edilmesi görevi yüklenmiştir.
İslam-Doğu, artık öğrenmiş olmalı ki, zaman ona, bağlı olduğu kitabın ölümsüz tespitlerinin, yaşanan bütün devirlerin üstünde ve önünde gittiğini göstermiştir. Öğrenmiş olmalı ki, “İlim Çin’de de olsa gidip alın” diyen peygamberin direktifine ters düşerek, evinin içine, elinin altına girmiş ilimleri bile değerlendirememenin faturasını ödemek çok ağır ıstıraplara malolmaktadır. Amerikalı yazar Henry Clausen’in, esası Kur’ansal olan şu sözünün ölümsüzlüğü, çağlar tarafından bir kez daha doğrulanmıştır: “Öğrenmek pahalıdır ama cehalet çok daha pahalıdır.”
İnsanın üstünlüğü, onuru evrensel ve kozmik olduğu için, onun cehalete yenik düşmesinin doğuracağı musibetler ve felaketler de evrensel ve kozmik olacaktır.
Her zaman ve mekânın temel belası ve Kur’an’ın baş düşmanı cehalet alt edildiğinde, aşk, irfan ve güzelliğin kaynak yurdu Müslüman Doğu, Bilgi Çağı’nın en ileri ufuklarına adını yazdırır.
Hangi noktadan sonra ve ne ölçüde Batılı olduğumuz tartışılabilir. Fakat başlangıçtan beri Doğulu olduğumuz tartışmaüstü bir gerçektir. Bunu gereğince bilsek ve baştan beri iyi değerlendirebilseydik, Batı lokomotifine yük vagonu olmanın acıları içinde kıvranma yerine, Doğu vagonlarına lokomotif olabilirdik. Ne yazık ki, olmadı. Olabilir mi? Kader, bizim dudaklarımız arasında değil. Her şey mümkündür.
Müslüman dünya, din mirasının en mükemmel ve en son kaynağı Kur’an’ı, gereğince anladığı zamanlarda ilim, düşünce, estetik ve refahta bugün Batı ile arasında aleyhine tecelli eden tabloyu, daha büyük farkla lehine tecelli ettirebilmişti. İslam Doğu’nun başkenti Bağdat’ta Müslüman şehirliler çalar saatle uyanırken, Batılılar, yıkanmayı bilmiyor ve hayvanlar gibi topraktan kök söküp yiyorlardı.
Daha sonra ne oldu? Tembellik, yaratıcı ruhun pörsümesi, bir ahtapot gibi Müslüman Doğu’yu kucağına aldı ve dünün mutluluk, yükseliş, öncülük kaynağı olan din, kavgaların, uyuşukluğun telafisi için kullanılan bir istismar kurumu haline geldi.
Sebep, Kur’an’ın ilk emri, ilk kelimesi yani, bir tür yapı hücresi olan “Oku” emrinin Müslüman’ın rüyalarını, dünyalarını, gönlünü, beynini ve günlük hayatını yönlendiren bir motor güç olmaktan çıkışıydı. Dünün; matematikten astronomiye, tıptan metafiziğe kadar bütün ilimlerinin kurucuları olan Müslüman nesiller, başını çektikleri kervanın gerisinde kalmış, nal ve tezek toplamaya başlamışlardı. Oku emrinin fitilini yaktığı ve parıltılarını ufuklara yükselttiği yürüyüş aşkı sönmüştü.
21’nci yüzyıla girmiş bulunuyoruz. Otoritelere göre bu, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş anlamına geliyor. Bunun bir anlamı da, bilginin yaygınlaştırılmasıdır. O halde, önümüzdeki yıllar eğitimin, üniversitenin ön plana çıkması olacaktır. Kitap, yeniden en yüce değer olacaktır. Bunun, daha kısa bir cümle ile ifadesi şudur: “Oku” emri, yeniden öncelik kazanıyor; Kur’an mucizesi yeniden ve bir kez daha saltanat ilan ediyor.
Kur’an bağlıları için bu, hem bir bahtiyarlığın hem de bir ürperiş ve üzüntünün habercisidir. Bir bahtiyarlığın habercisidir, çünkü tanrısal kitabın zamanüstülüğü çağın ortak itirafıyla belirlenmiş bulunuyor. Bir ürperişin habercisidir, çünkü bu, “Oku” emriyle irtibatları asgariye inmiş bir İslam dünyasının kendi değerler kaynağına ne denli ters düştüğünün acı bir belgelenişidir.
“OKU” EMRİNİN KAPSAM ALANI
“Oku” emri, gazete okumaktan, göklerin sırrını okumaya kadar bütün bir ilim-fikir-hikmet-estetik dünyasını kaplar. Başka bir deyimle, “Oku” emriyle bize, insan, evren, vahiy kitaplarının okunması, yorumlanması, değerlendirilmesi ve eşya ve olayları Yaratıcı’nın dilediği yönde şekillendirme uğruna tüm varlığın didik didik edilmesi görevi yüklenmiştir.
İslam-Doğu, artık öğrenmiş olmalı ki, zaman ona, bağlı olduğu kitabın ölümsüz tespitlerinin, yaşanan bütün devirlerin üstünde ve önünde gittiğini göstermiştir. Öğrenmiş olmalı ki, “İlim Çin’de de olsa gidip alın” diyen peygamberin direktifine ters düşerek, evinin içine, elinin altına girmiş ilimleri bile değerlendirememenin faturasını ödemek çok ağır ıstıraplara malolmaktadır. Amerikalı yazar Henry Clausen’in, esası Kur’ansal olan şu sözünün ölümsüzlüğü, çağlar tarafından bir kez daha doğrulanmıştır: “Öğrenmek pahalıdır ama cehalet çok daha pahalıdır.”
İnsanın üstünlüğü, onuru evrensel ve kozmik olduğu için, onun cehalete yenik düşmesinin doğuracağı musibetler ve felaketler de evrensel ve kozmik olacaktır.
Her zaman ve mekânın temel belası ve Kur’an’ın baş düşmanı cehalet alt edildiğinde, aşk, irfan ve güzelliğin kaynak yurdu Müslüman Doğu, Bilgi Çağı’nın en ileri ufuklarına adını yazdırır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder