Zâtı Hakk’ın yaratıcılığı, hem oluşu hem de malzeme varlıkları kuşatır. İnsan ise yalnız oluş sergiler; onun, malzeme varlık yaratma kudreti yoktur. Fakat unutmamak gerekir ki, insan, bir parça-yaratıcıdır. Kur’an, “Allah’a yardım ederseniz Allah da size yardım eder.” (Muhammed, 7) derken parça-yaratıcı olan insanın oluşa katılımını bir yaratıcı faaliyet olarak belirlemektedir.
Küllî Yaratıcı, fragmanter yaratıcıya, halifesine bu yetkiyi, hür iradesiyle vermişse insanın yaratıcılığı O’nun yaratıcılığının bir devamı olur. Elbette ki, Allah’ın Allahlığı daima kendisinindir. Fakat bu, O’nun, dilediği kadarını dilediğine vermesine engel olmaz.
Var olmak bir yaratıcı faaliyetse, özgürlük bunun temel şartı ve alt yapısıdır. Hürriyetsiz bir yürüyüşten yaratıcı faaliyet beklemek, varlık sırrına terstir. Platon “İnsan ruhunu harekete getiren en önemli şey, insanı özgür tutan şuur halidir” derken bu gerçeği çok güzel yakalamıştı.
Özgürlük, bir risktir; hatta hürriyet, bir riskten de öte, her şeyi riske atmaktır. Ne var ki, bu risk göze alınmadan ne hayat sırrına yaklaşmak mümkün olur ne de insanlık kervanını ileri götürmek. Kierkegaard“Ebedî hayat -buna kahramanca yaşamak da diyebilirsiniz- bir ödüldür ki, onu ancak her şeyi, hem de mutlak olarak riske atanlar elde eder” derken bir oluş gerçeğine açıklık getiriyordu. Bu risk, aşkın ta kendisidir.
İKİ RİSK VE TANRI’NIN TERCİHİ
Şunu da biliyoruz: Özgürlük insanın hep “Ben” deme noktasına gelmesini yani firavunluk riskini taşıyor. Ve insanlık bu yüzden çok zehirli kahırlara maruz kalmıştır. Ama unutmamak gerekir ki; bu riski göğüslemekten kaçan bir yürüyüş hep birilerine “Sen” demenin pençesine düşer; yani zillet riskine mahkûm olur.
Kur’an’ın yolu, firavunluk riskiyle zillet riski arasında bir denge yoludur.
Kur’an bize gösteriyor ki; küllî Yaratıcı, Tanrı, insan adına hürriyet riskini tercih etmiştir. İnsanın kan dökücülüğünden, bozgunculuğundan yakınan ve kendilerinin sadece emirleri yerine getirdiklerini söyleyerek insana güvenin tehlikeli olacağını ileri süren meleklere, Küllî Ego’nun verdiği cevap şudur: “Ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.” (Bakara, 30, 33) Böylece, Yaratıcı, insan adına, hürriyet riskini kucaklıyor. İnsana düşen, Allah’ı bu güveninde haklı çıkarmaktır.
İnsanlık tarihinde hiçbir dinsel-felsefî metin kendini, Kur’an’da olduğu kadar, hür fikir faaliyetine açmamıştır. Kur’an, bu faaliyete sadece müsaade etmez; onu emreder ve en seçkin ibadet olarak kutsar.
ÖZGÜRLÜK RİSKİ VE İÇTİHAT
Bu hür ve yaratıcı faaliyetin adı, İslam düşüncesinde, içtihattır. Muhammed İkbal’in deyimiyle, “İçtihat, İslam düşüncesinin dinamik ruhudur.”
İçtihat, hürriyet riskini kullanmanın ve kabullenmenin çarpıcı ifadesi ve kurumudur. İçtihat iledir ki; İslam, hürriyet riskini benimsemeyi kamulaştırmış ve kurumlaştırmıştır. Bu kurumu reddetmek veya işlemez hale getirmekse Müslümanlarda yaratıcı ruhların ölümü veya prangalanması oldu. İslam dünyası bu ölümden yeni bir dirilişe, bu prangalardan özgürlüğün engin fezasına geçmenin sancılarını çekiyor. Henüz mücadelesini tam veremiyorsa da sancılarını çekiyor…
Müslüman kitleler, “Eğer günah işlemeseydiniz Allah sizi yok eder, yerinize günah işleyen bir topluluk getirirdi”diyen peygamberlerinin, var olma ve ayakta kalmanın temeline, özgürlük riskini göğüslemeyi yerleştirdiğini çok iyi görmelidirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder