Güneydoğu’da sınır bölgelerimiz CIA ajanlarıyla dolu haberine büyük basının, ertesi gün yağacak sağanak yağış kadar önem atfetmediği bir “ılımlı” ülkedeyiz; Amerikalılar’ın ülkeye girip çıkışını, verdiği öğütleri takip edemez olduk. Bu nedenle hatırlatmak gerekiyor. Haberi 30 Kasım tarihli Aydınlık’ta da bulmak mümkün, çok değil, birkaç ay önce Ricciardone’nin Karayılan’ın öldürülmesi ve Öcalan’la müzakere yapılması önerisini getirdiğini okumuştuk. Bugün Karayılan’ın nerede olduğu şüphelidir; Öcalan’la müzakere büyük basında bir festival edasıyla kutlanırken, PKK kurucularından Sakine Cansız ile 2 PKK’lı kadının Paris’in göbeğinde öldürüldüğü gerçeğiyse karşımızda duruyor.
İki ana hedeften biri
Ortaya sayısız senaryo atıldı, ancak gerçeklere pek bakılmadı. Yeni elçi Ricciardone’den önce, eski elçi Ross Wilson’ın wikileaks belgelerinde “PKK/KGK’nın finansörü, silahçısı ve taktik stratejisti” olarak tanımladığı Sakine Cansız’ı adıyla anarak “iki ana hedeften” biri olarak görmesi de satırlar ve haberler arasına sıkışıp kaldı. 2007 tarihli gizli kriptoda Wilson’ın mesajı şöyleydi: “Üçüncü olarak, Avrupalılar ile çalışmalarımıza daha fazla odaklanmak gerekir. AB, son diplomatik girişimlerden bu yana PKK’nin suç faaliyetlerine karşı duyarlıdır. Şimdi bizim odağımızı iki ana hedef olan Rıza Altun ve Sakine Cansız’ın tespitine ve takibine daraltmamız gerekiyor. Önceki tutuklamalar göz önüne alındığında, onlara karşı davalar başlatıldı. Biz, bu iki teröristin hapsedilmesini sağlamak için olabilecek en kapsamlı dosyaları hazırlayarak ve Avrupa’daki istihbarat örgütleriyle ve emniyet güçleriyle koordinasyonu sağlayarak yardımcı olabiliriz.” Cansız, gizli kriptolarda ABD’nin hedefindedir.
Çandar vurgusu
Şimdiye kadarkiler bir resim çiziyor, ancak son dönemde Türkiye’de en fazla ses getirmiş Çandar-TESEV raporuna da bakmak gerekiyor. Çandar’ın başından beri savunduğu “Öcalan’la çözülsün” masadayken ayrı bir anlamı var. Çandar’ın PKK içindeki çeşitli grupları anlatırken, kurucuların oluşturduğu grup hakkında söyledikleri pek şaşırtıcı: “PKK çevreleri, bu isimlerin örgüt üzerinde Öcalan’la ‘tarihi geçmişleri’ne dayanan bir nüfuzları bulunduğunu teslim etmektedirler. Bu isimlerin PKK üzerindeki nüfuzu anlatılırken, söz konusu grubun çoğunluğunun Türkiye’nin Kürt nüfusu içinde azınlık oluşturan Alevi kimliğine ve tümünün 1970’lerin sol üniversite ortamından çıkmış olmalarına özellikle vurgu yapılmaktadır.” Amerikan çözümünün en hevesli savunucularından Çandar’ın gözünde, kurucu kadronun “arazı” Alevi kimliği ve, ne ölçüdeyse o kadar, sol etkisidir.
İdeolojik repertuar AKP’ye karşı
Sakınca bulunmuyor, “araz” diyoruz, çünkü bunlar Çandar’ın diliyle “AK Parti hakkında derin bir kuşku” duymalarını beraberinde getiriyor. “Dağdan İniş - PKK Nasıl Silah Bırakır” başlıklı rapora internetten ulaşılabiliyor; gene de, uzun olmasına rağmen buraya almanın faydalı olacağına inanıyorum: “Burada Alevi-sol gelenekle, Alevilerin yüzyıllara yayılan deneyimden süzdükleri ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne taşıdıkları derin bir Sünni iktidar korkusu, Cumhuriyet döneminde bu korkuyla birlikte Alevilerin Kemalizm’le tarihsel ve güçlü bir bağ kurmaları, ve bu bağın 1970’lerdeki sol siyasetle iç içe geçmesi gibi farklı tarihi süreçlerin üst üste binerek bugüne yığdığı bir toplumsal-siyasal geleneğin kastedildiği düşünülebilir. PKK’nin eski üst düzey yöneticilerinin bu geleneğe vurgu yapmalarındaki sebep, PKK’nin içinden filizlendiği 1970’ler sol üniversite gençliğinin taraf olduğu “sağ-sol”, “Kemalizm-irtica”, “Alevi-Sünni” siyasal çatışma eksenlerinin ve bu ortamda şekil almış siyasi-ideolojik repertuarın PKK yönetici kadrosu içinde belli bir grup için hâlâ geçerliliğini sürdürdüğüne dikkat çekmektir. Böylelikle, sözü edilen üst düzey yöneticiler, PKK içinde, Kürt Sorunu’nu çözme noktasında en büyük sorumluluğa ve yetkiye sahip olan AK Parti hakkında, kökleri PKK’nin oluşumuna ve onun da ötesine uzanan derin bir kuşkunun varlığına işaret etmektedirler.” Çandar, kurucu kadroyu, Öcalan üzerinden şekillendirilecek bir projeye engel görüyor. Öcalan’a güveniyoruz beyanlarına rağmen Kandil’in son dönem açıklamalarında da aynı yönelimi okuduğunu ve açılıma ilişkin temkinli değerlendirmelerde bulunduğunu biliyoruz.
Kimin kardeşi
Amerika’nın “lider kadronun tasfiyesi” türküsünün anahtarı olabilir mi, kuşkusuz yeni bir senaryo olmaya adaydır. Kandil’den yıllardır açıklamalarında, dergilerinde, Amerikan açılımının Kandil tasfiyesi anlamına gelebileceğine yönelik yorumlar geliyor; takip eden için yeni değildir.
Bu hafta Pazartesi’ye kadar “Paris’teki infazlar barış sürecini durdurmak için yapıldı” diyen Demirtaş’ın Pazartesi günü Vatan gazetesinde tam sayfa yayınlanan ropörtajında ağız değiştirerek “Paris’teki cinayetleri ‘Artık barışın, yoksa böyle şeyler yaparız’ diyen daha büyük bir gücün yaptığı konuşuluyor. Bu derin devlet işidir belki ama asıl derin devletin NATO Gladyosu olduğunu da söyleyeyim!” yollu açıklamasında Kandil’in etkisi var mıdır bilmiyoruz, ama Erdoğan’ın “Kürt kardeşlerini” yedeğine alarak Türkiye’ye açık faşizm anayasası getirme ve “NATO Gladyosu’na” vekaleten Kuzey Irak’a hamilik ve Suriye pazarlıkları yaptığı günlerde olduğumuza göre, Demirtaşlar’ın kimin kardeşi olduklarını açıkça söylemeleri gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder