Üç yıl önce, gözyaşı ile sulanan trajikomik bir basın toplantısında, “Elimizde bir paket yok, hayırlısı ile bir süreç başlattık” diyerek Kürt açılımını ilan edenlerin başarı umutlarını tamamen İmralı muhabbetine bağladıkları artık ayan beyan ortada. Kürt sorununun çözümünde İmralı’nın neden merkez olarak kabullenildiğini “Gündemin Arka Planındaki Hesap” yazısında açıklamıştım. İmralı muhabbeti ile dağdakini, düz ovadakini ve de siyasi arenadakileri dize getirme hesabı yapılırken çok şeyin göz ardı edildiği anlaşılıyor. Sorunu çözmek için değil seçim hesabı ile başlatılan İmralı muhabbetinin birinci safhası, Habur sınır kapısında alâyişle başlatılan “gösterinin”, özel hesabın getirisi tahsil edildikten sonra, kesilivermesi şaşırtıcı olmadı. Önümüzde sultanın sultasını sürdürebilmesi birbiri ardından seçimler var.
Kürt sorunun çözümü elbette gereklidir. Çözümün sihirli değneği olmasa da, doğru yolu ve yöntemi vardır. Doğru yol ve yöntemi izleyerek akan kan durdurulmalı, ülkemizin bütünlüğünü parçalama hesapları yapanların hevesleri kursaklarında bırakılmalıdır. Kesinlikle doğru olmayan yol, Kürt kökenli yurttaşlarımızı terörist başının tabası sayarak, onu kahramanlaştırmaktır. Sorun ancak Kürt kökenli bütün yurttaşların özgür iradesini ortaya koyacak ortamı yaratarak, ulusça çözüme kavuşturulabilir.
Sorunu çözmek için yola çıkanların her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti’nin “ulus devlet” olma niteliğini doğru kavramaları gerekir. Türk Ulusu olarak birliğimizin simgesi olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı, ulusu oluşturan bütün etnik unsurların eşitliği ilkesine dayanır. Bu eşitlik içerisinde demokratik hak ve özgürlükler vardır ama yurttaşlar arasında ayrıcalık yaratacak siyasal haklar ve düzenlemeler söz konusu olamaz. Türk Ulusunu oluşturan bütün etnik topluluklarda kendi kültürünü yaşamak ve yaşatmak hakkı eşit olarak var olurken, hiçbir dini veya etnik gruba diğer yurttaşlar üzerinde egemen olma payesi verilemez. Başka hesaplarla yola çıkanların varacağı menzil çıkmaz sokaktır, daha fazla kan ve gözyaşıdır. Bu temel ilke saklı kalmak koşulu ile sorunun doğru tanımı yapılmadan sağlıklı bir çözüme ulaşılması da olanaksızdır.
Kürt sorununun temelinde ne var?
Devletlerin güvenliğinin temel teminatı, yurttaşların devletine olan gönülden bağlılığıdır. Dün Doğu’da, bugün ülkemizin her yöresinde gözlenen zulme varan uygulamalarla, yurttaşın devlete gönülden bağlılığının sarsıldığı, derin yara aldığı bir gerçektir. Kürt kökenli yurttaşların çok büyük bölümünün ülkeden ayrılıp ayrı bir devlet kurma hayali peşinde olmadığı bilinmelidir. Bölge halkının isteği bütün yurttaşlarımızın isteğinden özü itibariyle farklı değil. Farklı gözüken, bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik bakımından gözle görülen geriliğinden kaynaklanan yansımalardır. Türkiye Cumhuriyeti’nde kuruluştan itibaren yurttaşların eşitliği ilkesi temel alınmış olmakla beraber, gerçek hayatta bazı yurttaşların ötelendiği, hatta hor bile görüldüğü yadsınamaz. Atatürk milliyetçiliği yanlış yorumlanmış, onun kendi el yazısı ile kaleme aldığı Türk Milleti (Ulusu) tarifi göz ardı edilerek, ırkçılığa varan söylemler öne çıkarılmış, ulusu oluşturan öğelerden bir bölümü ötelenmiş, kendilerini yabancı hissetmelerine neden olunmuştur. Terörün yaşaması ve yaygınlaşmasında bunun rolü küçümsenmemelidir.
Sorunun çözümünde atılacak adımların niteliği
Palyatif bir çözüm için AKP’nin eline tutuşturulan reçetenin yaraya merhem olmaktan çok, yarayı daha fazla depreştireceği çok geçmeden görülecektir. Sorunun sosyal, kültürel, güvenlik ve siyasi boyutlarının bulunduğu dikkate alınarak, her alanda atılacak adımların birbirini tamamlaması, desteklemesi gerekir. Öte yandan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kırılamayan feodal yapısı, sosyal ve ekonomik bakımdan geri kalmışlığın temelini oluşturmuştur. Çok partili siyasi hayata geçtikten sonra, partiler halka inmeden feodal yapıdaki ağa, dini lider ve aşiret beyleri ile iş görmeyi yeğlemişler ve bunları parlamentoya taşımışlardır. Bölgede seçimler dün ağanın, aşiret reisi ve dini liderlerin istemlerine göre şekilleniyordu. Bugün, bu unsurların yanı sıra seçimler silahların gölgesinde yapılmaktadır. Böyle bir ortamda yapılan seçimlerin halkın hür iradesinin yansıttığını iddia etmek yanıltıcı olur. Bölgede yaşayanların sihirli bir değnekle özgürleştirilmesi, içinde bulundukları çemberin kırılması elbette söz konusu değil. Ancak adım adım doğru uygulamalarla çemberin kırılması, cazibe merkezlerinin yaygınlaştırılması kapsamlı bir plan ve uygulamalarla başarılabilir. Terörün içerden aldığı destek bu şekilde kontrol altına alınabilir. Terörün yaşaması için muhtaç olduğu kaynağın büyük ölçüde Kuzey Irak’tan geldiği sır değildir. Bu kaynağın kesilmesi için kimseye minnet etmeğe gerek yoktur. Ülkemizin elinde gerekli kozlar, kullanma yetisine sahip olanlar için yeterince vardır. Bu yolda atılacak ilk adım Merkezi Irak yönetimi ile ilişkilerin normalleştirilmesi olmalıdır.
AKP’nin hakkı kötektir
AKP yönetiminin bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da “Kürt sorunu” için belli hesaplarla atacağı adımların yaşanan sorunu derinleştirmekten öte bir şeye yaramayacağını söylemek kehanet sayılmamalıdır. Yüreğinde insan sevgisi yerine kin ve nefret duygusu yeşertenlerin, kafalarında yetersiz bilgi birikiminin yanı sıra, sorgulama yetisini de yitirmiş olanların gidebilecekleri menzil bellidir. Bu yürek ve bu kafayla bugün ulaşılan nokta, ülkenin birlik ve dirliğinin çözülmesi bahasına “efradın” kuvvetli tayın ile beslenmesi denebilir. Ülkemizde olan biteni, insanlarımızın hal-i pür melalini betimlemek için Ziya Paşa’nın kişiler ve olaylar üzerine yazdığı terkibi bendinden birkaç mısra okumanın tam zamanı. Lakin yerimiz kalmadı. Kendileri ve efradı için bir yağma ve talan cenneti yaratanların, ağyarına çektirdikleri zulmün, kefaretini bu dünyada ödemeleri için, ilk seçimlerde iyi bir “kötek” yemesi gerektiğini tekrar hatırlatmakla yetinelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder