Biz düşünelim ve tartışalım.
Uluslaşma mı? Cemaatleşme mi?
Türkiye 90 yıldır ulus olamadı.
Atatürk’ün birey için gösterdiği hedef ‘yetkin birey’, toplum için gösterdiği hedef ‘ulus’ idi. Ulusal kimlik de ‘yurttaşlık’ olacaktı.
Bu hedeflerin hiçbiri gerçekleşmedi.
Ne birey, ‘bağımsız yetkin birey’ olabildi.
Nedeni, geleneksel kültürdür.
Geleneksel kültürün kimi özellikleri ‘birey-ulus’ hedefini desteklemediği için başarılı olamamaktadır.
Nedir bu özellikler?
Birincisi; topluluk sorumluluğunu birey sorumluluğundan daha önemli saymasıdır.
Topluluğa karşı sorumluluk önceliklidir ve daha güçlüdür.
İkincisi; topluluğa karşı olan güven, özgüveninden daha yüksektir.
Bu nedenle de her şeyi başkasından beklemektedir.
Bu nedenlerle de -elbette başka nedenler de vardır ama- Türkiye cemaat kültürüne daha yakındır.
En küçük sosyal kurum olan ‘aile’ de bunun göstergesidir.
Değerler ölçeğinde ‘aile değeri’, ‘birey değeri’nden çok daha üstte yer almaktadır.
Aile, grup, camia, taraftar topluluğu, kurumsal kimlik, nerede ve ne yolla olursa olsun ‘birey’in her zaman üstündedir, daha değerlidir, daha çok güven vericidir.
Dinsel cemaatler kapalı topluluklardır. Dışa yönelik tartışmaları yoktur. Eleştiri kendi içlerinde ve ancak yetkililer arasında yapılır.
Onun için güçlü bir dayanışmaları vardır. Ortak enerjileri eğer doğru yönlendirilirse çok etkin olurlar.
Laik topluluklar ise, içlerindeki eleştirileri, tartışmaları açık yaparlar, dayanışmaları zayıftır. Ortak enerjilerini aralarındaki tartışmalarda, çekişmelerde harcadıkları oranda etkinliklerini kaybederler.
Cemaatlerde bir imam vardır, cemaat ona uyar.
Laik topluluklarda ise herkes liderdir, ortada cemaat yoktur.
Bu özellik ciddi farklar ve sonuçlar yaratır.
Eğer, birbiri ile bütünleşme, ortak enerji havuzu yaratma, koyulan hedeflere yürüme sürecindeki farklar dikkate alınırsa sonuçlar daha iyi anlaşılır.
Türkiye’de ‘cemaat’, ‘camia’, ‘akrabalık’, ‘hemşerilik’, ‘tanıdıklık’, ‘yakınlık’ her zaman birey olmanın üstünde bir güç taşır.
Bu güç hem bir ait olma duygusu verir, hem de güven ve dayanışma sağlar.
Onun için de ‘cemaatleşme’ ülkemizde kültürel temelli toplumsal bir olgudur.
Uzun yıllardan beri cemaatler, tarikatlar, çeşitli dayanışma grupları siyasetin içinde yer almış, güç kaynakları olmuşlardır.
Aslında kendine laik diyen kesimin de kültürel temeli çoğunlukla bu eksende yürümektedir.
Önemli olan da bu kültürel temeli daha etkin yöntemlerle çağdaş doğrultuda değiştirebilmektir.
En önemli yöntem de eğitimdir.
Eğitim eğer yetkin birey yetiştirme doğrultusunda bir eksende gelişirse özerk kişilikli birey yetişebilir.
Aile ve sosyal kurumlar da güven verici sosyal destekler sağlanırsa özerk birey yetiştirmeyi başarabilirler.
O zaman toplum da geleneksel dayanışma bağları yerine çağdaş toplumsal bağlar kurabilir.
Eğer “neden” sorusunu soramazsak “nasıl” olduğunu anlayamayız.
Konu kişilere indirgenerek yandaş ya da karşıt olmaya dayandırılırsa hiçbir zaman anlaşılamaz.
Fethullah Gülen, bir neden değil, bir sonuçtur.
Bu konunun bize düşündürdüğü de budur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder