Sayın
Başbakan, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bir grup toplantısında
bir kitabı göstererek şunları söylemiş: “Kitabın beşinci sayfasında bir resim
var. Raflarda yüzlerce kafatası var. İncelenmiş ya da incelenmeyi bekliyor.
Tabii bu kafataslarından öyle ilginç bir sıralama yapmışlar ki. Türk Kafasının
Zaviyesi Üzerine İncelemeler. Şimdi soruyorum bizim millet tasavvurumuz bu
olabilir mi? Türk Antropoloji Enstitüsü’nün tarihinde 2 önemli vesika olarak
geçer. Reis-i Cumhur olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Başbakan İsmet Paşa var.
İstanbul Darülfünun doktoruna teşekkür var. Şimdi soruyorum: Bu insani midir?
Vicdani midir? Bunun bizim ruh dünyamızda, inanç dünyamızda yeri olabilir mi?”
Sayın
Başbakan’ın, her uygar insanın tüylerini diken diken edecek bir bilgisizlik
düzeyi sergilediği için, bu sözlerine dokunmadan geçmeyi bilim insanı kimliğime
ihanet sayarım:
Sayın
Başbakan’ın Meclis grup toplantısında kaldırıp gösterdiği kitap, Ord. Prof.
Şevket Aziz Kansu tarafından kaleme alınmış olan Türk Antropoloji Enstitüsü
Tarihçesi (Historique de l’Institut Turc d’Antropologie) adlı eser olup
Uluslararası 18. Antropoloji ve Prehistorik Arkeoloji kongresi için
hazırlanmıştır. Sayın Başbakan’ın bahsettiği 5. sahifedeki resim “Türk
Antropoloji Enstitüsü’nün 1933-1934 yıllarında İstanbul Üniversitesi Fen
Fakültesi’nde bulunduğu zaman enstitünün laboratuvar ve koleksiyonlarından bir
kısmı” altyazısı ile resimler, inceleme araçları, maddeler arasında bir de
resmi çekenin karşısındaki duvardaki raflara sıralanmış bir kafatası
koleksiyonunu göstermektedir. Bu kafatası koleksiyonunun dizilişi hakkında
kitapta hiçbir bilgi yoktur ve Başbakan’ın dediği “tabii bu kafataslarından
öyle ilginç bir sıralama yapmışlar ki” sözüne kitapta herhangi bir dayanak
bulmak mümkün değildir.
Aynı
koleksiyonun 1925-1932 yıllarında Haydarpaşa Tıp Fakültesi’ndeyken bulunduğu
yer de aynı kitabın 3 numaralı fotoğrafik levhasında gösterilmiştir. Burada da
herhangi bir sıralama bilgisi yoktur. YANİ SAYIN BAŞBAKAN SIRALAMAYI KENDİSİ
UYDURMUŞTUR! (Kafatasları kuşkusuz bilimsel bir şekilde tasnif edilmişti. Ama
bunun hangi temele dayandığı Başbakan’ın havada salladığı kitapta yoktur! Nasıl
olduğunu merak ediyorsa, gelsin anlatalım, belki biraz antropoloji öğrenir. Pek
bayatlamış olmakla beraber şuradan da faydalı bilgi alabilir: Kansu, Ş. A.,
1938, Antropoloji Dersleri I Beşer Paleontolojisi ve Prehistorya Malûmatı:
Devlet Basımevi, İstanbul, XXV+189 ss.+135 şekil ve fotoğraf levhası)
Sayın
Başbakan’ın beğenemediği fiziksel antropoloji bilimi, omurgalı paleontolojisi
ile tıp bilimleri arasında bir köprü oluşturan bir bilim dalıdır ve insan
evriminin en kıymetli verilerini bulmuş ve bulmaya da devam etmekte olan
çalışmaları içerir (Sayın Başbakan Paris’e bir gittiğinde Doğa Tarihi Müzesi’ne
ve İnsan Müzesi’ne bir uğrayıversin). Başbakan diyor ki: “Bunun bizim ruh
dünyamızda, inanç dünyamızda yeri olabilir mi?” Bu sorunun cevabı Sayın
Başbakan’ı ilgilendirir demek geliyor insanın içinden, ama kendisi “bu” ile
kastettiği fiziksel antropoloji biliminin ne olduğundan o kadar habersiz ki,
bunu bir Başbakan söyleyince insan dehşete düşüyor.
O
vesikalarda ne yazıyor?
Ayrıca diyor
ki: “Türk Antropoloji Enstitüsü’nün tarihinde 2 önemli vesika olarak geçer.
Reis-i Cumhur olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Başbakan İsmet Paşa var. İstanbul
Darülfünun doktoruna teşekkür var. Şimdi soruyorum: Bu insani midir? Vicdani
midir?” Şimdi bakalım o vesikalarda neler yazıyor:
Önce
Atatürk’ün mesajı (Ankara, 17 Kasım 1341):
İstanbul
Darülfünun Emini Dr. Nurettin Beyefendi’ye
14
Teşrinisani 341 tarihli mektubunuzla irsal buyurulan (gönderilen) Antropoloji
müessesesinin ilk eserini memnuniyetle aldım. Türk’ü ve Türk heyeti
içtimaiyesini (toplumunu) tetkik gayesini istihdaf eden müesseseye kıymetli
mesaisinde muvaffakiyet temenni ederim Efendim.
Reisicumhur
Gazi M. Kemal.
Burada
Atatürk, üniversite rektörüne, Antropoloji Enstitüsü’nün Türk insanını ve Türk
toplumunu inceleyen çalışmaları için teşekkürlerini iletiyor. Atatürk’ün “Türk”
tanımı hepimizin bildiği bir ifadedir: “Kurtuluş Savaşı’nı kazanarak Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk denir.” Atatürk bir de Avrupalıların Türkleri
sarı ırktan sayan bazı iddialarının da doğru olmadığı kanaatindeydi ki, burada
da bilimsel olarak haklıydı. Sayın Başbakan bunu inkâr mı etmektedir?
Gelelim
İsmet Paşa imzalı belgeye:
Azizim
Nurettin Beyefendi,
Muhterem
müderrislerimizin (yani profesörlerimizin) himmetlerile teşekkül eden Türk
Antropoloji müessesesinin neşrine muvaffak olduğu eseri memnuniyetle aldım:
Darülfünunumuzun bu sahadaki mesaisile dahi pek kıymettar bir hizmet ifa
edeceğinden ümitvarım. Temennii muvaffakiyet ederim Efendim.
İsmet.
Şimdi Sayın
Başbakan tüm halkımıza bir açıklama borçludur: Burada vicdana, insanlığa
sığmayan ne vardır? Kendisi, millet nasılsa bilmez, kontrol etmez inancıyla hiç
sıkılmadan Atatürk ve İsmet İnönü’nün bilimsel çalışmaları desteklemelerine
saldırarak kendilerini milletin gözünde küçük düşürmeye mi çalışmaktadır?
Hemen
söyleyeyim: Bunu beceremez, zira karşısında okumuş yazmış insanlar da vardır.
Bizler neyin ne olduğunu ya biliriz, bilmezsek de araştırıp buluruz. Kendisi
diyor ki, “Ben imam hatipli olduğum için bana yarasa dediler. Millet de o
yarasayı başbakan yaptı.” Yukarıdaki ifadeleri ne yazık ki, mezun olmakla
iftihar ettiği imam hatip okulları için hiç de iyi bir reklam olmamış, bu
okulların eğitimimizde yeri olmamasını savunanları haklı çıkarmıştır: Öyle ya,
bir lise mezunu nasıl bu kadar bilgisiz kalmış olabilir?
Kendisine
tavsiyem, büyük İsviçreli antropolog Eugène Pittard’ın (1867-1962) saygın
uluslararası bilimsel bir dergi olan Revue Anthropologique’de Atatürk hakkında
yayımladığı makaleyi birisine tercüme ettirip okusun (Pittard, E., 1939, Un
chef d’état, animateur de l’anthropologie et de la préhistoire: Kemal Atatürk:
Revue Anthro pologique, 49me année, No.1-3, ss.1-12). O zaman belki de ettiği
laflardan pişmanlık duyar, Atatürk’ün, İsmet Paşa’nın ve Şevket Aziz Kansu’nun
aziz hatıralarından ve milletinden özür diler ve sıkılır ve bir daha bilim
hakkında böyle ipe sapa gelmez sözler etmekten imtina eder. Bilimkurgu da yazan
Amerikalı yazar Harlan Ellison’un şu sözleri de kulağına küpe olsun: “Her fikri
savunmaya hakkın yoktur. Bilgi temelli fikri savunmaya hakkın vardır. Kimse
cahil kalma hakkına sahip değildir.”
01 Mart 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder