İslamcı camianın muhalif isimlerinden İhsan Eliaçık,
Bağımsız dergisinin son sayısına konuştu. Eliaçık röportajda AKP’yi “tam da
ABD’nin istediği hükümet” olarak tanımlarken, bugün yaşanan süreci “28 Şubat’la
aynı” gördüğünü ve hatta “aynı el”in gerçekleştirdiğini söyledi.
Eliaçık’ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
İktidara temel karşı
çıkış noktalarınız neler?
Ben iktidarı üç noktadan eleştiriyorum. Birincisi siyasi
açıdan. Siyasi iktidar devletin temel davranışlarını halkın istekleri
doğrultusunda değiştiriyorsa, ona siyasi bir hareket deriz. Aksi halde sadece
iktidar mensupları, koltuklara oturanlar değişiyorsa orada siyasi hareket
olduğunu dahi söylemek zor. AKP hükümet oldu, devletin temel davranışları
değişti mi? Mesela, şu anda Türkiye’de darbe döneminden kalma 204 yasa var. Bu
yasalar hala değiştirilmedi. Artık AKP şahsında oluşan bürokratik kadroların
kendisi devlet oldu ve daha bir 50 sene gitmeleri mümkün değil o kadroların.
AKP’nin kendisi gitse de o kadrolar kolay kolay gitmez.
Çatışmanın o kadrolarda
sürdüğü değerlendirmeleri yapılıyor…
Bu hükümet Türkiye’nin son 40 yıllık İslamcı birikimini
bürokrasiye taşıdı. Önce belediyelere daha sonra merkezi iktidara ve bu
kadrolar Türkiye’deki en az 50 cemaatin yetiştirdiği kadrolar idi. Bunlar
devlete, bürokrasiye taşınmadan önce de ayrı cemaat olmaları sebebiyle zaten
birbirleriyle tartışmalıydı.
Kendi aralarında mı,
AKP’yle mi?
AKP yeni kurulduğu için Milli Görüş geleneğiyle diyelim.
KOLTUK MENFAAT GİRDİ
Şimdiki çatışma
noktaları neler?
Soldaki fraksiyonlar gibi. 40 tane fraksiyon var. Diyelim
sol bir iktidar olsa, bütün fraksiyonları bürokrasiye taşısa, ne yapar, yer
birbirini. Bunlar da böyleydi, daha önce de yerdi, devletin içinde daha da
fazla oldu çünkü içine koltuk menfaat vs. giriyor.
Yeni ‘barış
süreci’nde, başkanlık tartışmasının da aynı meselenin içinde tartışılmasını
nasıl değerlendiriyorsunuz?
İşte, bu iddianın gerçeğe dönüşmesinde en büyük engel,
siyasi hesaplardır. Erdoğan, bunu bir başkanlık hevesiyle yapıyorsa çok yazık
olur. Başkanlık sistemine geçilmeden, bu mesele çözülürse eğer, hükümetin
niyeti ciddiymiş deriz. Ama ne tahmin ediyorsunuz derseniz, edemiyorum.
Suriye meselesinde ne
düşünüyorsunuz?
Hükümetin temel davranışlarına, siyasi davranışlarına iki
örnek verdim. Ekonomik eleştirilerim var. Dış politikayla ilgili olarak da
“kurtlarla saldırıyorlar, kuzularla meleşiyorlar” diyoruz.
Kurtlar kim kuzular
kim?
Kurtlar ABD’liler, NATO ülkeleri. Türkiye de NATO ülkesi.
Mesela Libya müdahalesine önce karşı çıkıyor, sonra saldırıya destek
veriyorlar. Sonra da Libyalı Müslümanların katıldığı kongrelere katılıp “Birlik
olmalıyız” diyor. İsrail’le arası açıkken de iptal edilmiş hiçbir anlaşma yok.
KAPİTALİZME ABDEST
ALDIRIYOR
İsrail’in özür
dilemesinin anlamı ne?
Graham Füller, yıllar önce demişti ki “Bizim Ortadoğu’da
çalışacağımız gruplarda aranacak özellikler şu dördüdür. Bir, İslam
ülkelerindeki siyasi hareketler bir seçimle iş başına gelmiş olacak. İki,
reformcu olacak. Üç, dini köklerden geliyor olacak, yerli daha doğrusu. Dört,
ABD’nin menfaatlerine ters düşmeyecek.” Adam yıllar önce bunu yazdı. 22 ülkede
Ak Parti gibi iktidarlar olacak. Suriye o açıdan baktığında eski rejim. İran da
öyle. Formata uymuyorlar. O nedenle gitmeleri gerekiyor. Onun yerine aynı
Türkiye’deki gibi bir iktidarın gelmesi ve İsrail’in daha güvenli olması
gerekir. Suriye ön planda ama arka planda İran var. 1979 devriminden beri
ABD’nin dediklerine ters işler yapıyor. Onun da tasfiye olması lazım.
Müslüman kitle bu
çelişkileri görmüyor mu, öyle miydi?
Zaten öyleydi. AKP oraya oturdu. Haram, helal, alın teri,
emek konusunda acayip duyarsızdır. Bir kadının saçının teli, binlerce işçinin
emeğine bedeldir. Bir tek saçının teli görünmesin ama binlerce işçinin alın
teri emeği yensin önemli değil. İslam’ın ana meselesini bırakmış, teferruatı
İslam’ın direği haline getirmiş. Böyle bir Müslümanlık anlayışı var. Biz bunla
mücadele ediyoruz.
AKP iktidarı kapitalizme abdest aldırıyor. Türkiye
tarihindeki rolü budur. Dini kırıp geçirerek meşrulaştıran bir harekettir.
“Dünyayı Siyonist güçler, Yahudi para babaları yönetiyor, güçlü olmamız lazım”
deniyor. Tamam da kim güçlü olacak? Müslümanlar mı yoksa Tayyip Erdoğan’ın
şahsı mı? Adnan Menderes’ten beri gelen klasik sağcı muhafazakâr politikalar
bunlar. Güç hiçbir mahallede aç ve yoksul bırakmamaktır. Çılgın sosyal adalet
projeleri lazım.
Çılgın projeleri var
ama Başbakanın…
Onlar kalkınmacı projeler. Ben çılgın sosyal adalet
projelerinden bahsediyorum. Mesela Türkiye’de 18 milyon hane, 18 milyon üç yüz
konut var. Lise ikideki çocuğa sorsan “Üç yüz ev fazlası var” der. O zaman
devlet kanun çıkaracak, “Şu kadardan fazla eve el koyuyorum” diyecek.
RİZELİ HACIYA BAK
Siz bir tür
sosyalizmden bahsediyorsunuz
İşte, buna ne derseniz deyin. Bu caddede mesela, bir Rizeli
hacı var, köşede oturan, buradan başlıyor Fındıkzade’ye kadar bütün binalar
onun. Aylık kira geliri 15 trilyon, 15 kişi kirasını topluyor ve binlerce kişi
de buraya fakir fukara babası diye “Ev kirasını yatıramadım” diye geliyor. Ben
de oraya gönderiyorum ama güvenlik var, kapıdan sokmuyorlar içeriye. Şimdi, bu
her yıl hacca gidiyor. Karısının kızının saçının telini göstermeyen, acayip
şekilde dindarmış gibi görünen bir adam, halbuki alakası yok. Kur’an’ı Kerim
diyor ki; yoksulların, zenginlerin malında hakkı vardır. Lütuf ve bağışta olmaz
ama hakkı ona geçmişse bütün bu hukuk, mahkeme, cezalandırma, hakkı iade etmek
içindir.
SAADET PARTİSİ DE AKP
TRENİNİ BEKLİYOR
MGV, Yedi Hilal
Derneği, Mavera, Müslüman Gençlik, İhale etrafında toplananlar, sizin
tabirinizle fraksiyon gibi görünen bütün bu grupların hepsinin ortak noktası
AKP’ye itiraz mı?
Bir sürü farklılıklar var. Bu grupların birçoğu şu anda
iktidarın trenine binmiş, birçoğu da istasyonda bekliyor. Bir tek bu
antikapitalist Müslümanlar var, ben de onları destekliyorum. Onlar arasında bir
bölünme de yok. Roboski’de ölenler için Fatih Camiinde gıyabi cenaze namazı
kıldılar. Erdoğan’ı özre davet eden bir çağrıydı: “İsrail senden özür diliyor, sen
de Roboski’den etsene.” Böyle başka eylem olmuyor Türkiye’de. Saadet
Partisi’nin hiç sesi çıkmıyor. Bir iki istasyon ileride onlar da bekliyor.
İslami kökten gelen bir iktidara karşı yine İslami kökten gelen bir muhalefet
olması gerekiyor. Has Parti vardı. Onun başkanı da Ak Parti’ye genel başkan
yardımcısı oldu. Erdoğan kolayını bulmuş. Muhalefet edeni ya Silivri’ye
gönderiyor ya da genel başkan yardımcısı yapıyor.
Müslümanlar arasında
bir kesim sizi marjinal buluyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Onu, örgütlü dini cemaatlerin başındakiler söylüyor. Benim
sokaktaki vatandaşla sorunum yok. Söylediklerim halkın tam kabul ettiği şeyler.
Araştırınca bunların bizim eski mücahitler, yeni müteahhitler oldukları ortaya
çıkıyor.
28 Şubat’ta da ben iktidar eleştirisi yaptım. 30 mahkemede
yargılandım, kolum kelepçeyle bağlandı, ekranlarda ifşa edildim, “irticai örgüt
mensupları yakalandı” diye. Evimiz arandı. O zamanın iktidarı onlardı.
Geçen 1 Mayıs’ta, kızım dört gün boyunca gözaltında tutuldu.
Baktılar ki bu onun kızı, işi köpürttüler ve başka bir kurguya dönüştürdüler.
STV ve Kanaltürk’te dört gün boyunca yayın yaptılar. Kanaltürk’ü bir açtım ki,
bir benim resmimi bir onunkini, bir cami resmi, bir cam çerçeve indirme
resimleri gösteriyor. Alttan da korkutucu müzikler vererek. Ben onu izleyince
şöyle dedim: Bunlar benim bildiğim Nurcu değil. Birileri sızmış bunları
kullanıyor, aynı el. 28 Şubat’takiyle aynı. Aynı duyguyu o zaman da yaşamıştım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder