Ertuğrul Özkök 30 mart tarihli köşe yazısında şöyle bir
ifade kullanmış: “Abdullah Öcalan’ın Nevruz konuşmasındaki en stratejik bölüm
“Büyük Türk-Kürt devleti” projesiydi… Büyük Türk-Kürt devleti büyümenin değil,
tam aksine bölünme ve küçülmenin ilk stratejik startıdır. Belki de en doğrusu
budur”.
Demokrasi karnemiz böylesi rezalet arz ederken toplumsal
barışı nasıl yakalayacağız? Bağımsız yargıyı ortadan kaldırıp, medyayı baskı
altına alan iktidarın son argümanı da Türk-Kürt barışı. Meclisteki Kürt
siyasetine (BDP) prim vermeyen AKP, Kandil ve İmralı’yla mercimeği fırına
verdi. İmralı’da hazırlanan barış hapını boyayıp halka yutturacaklar. Ortak
payda da İslam’ın birleştiriciliği. (Bkz. Apo’nun Diyarbakır açıklaması).
Demokrasi davası şimdiden bezirgan pazarlığına dönüştü. Özerkliği kap ama başkanlığı
ver. Siz özgürleşin, biz de kuvvetler ayrılığını iptal edelim. Devletimiz PKK
ile kulaktan kulağa oynamaktadır. AKP kazanacak, başbakan devlet başkanlığını
kazanacak, yaratılan sentetik demokrasi ortamından Kürtler de istifade edecek.
Radikal yazarı Cengiz Çandar beklenen şafağı görmüş ve büyük
bir hevesle çözümün adını koymuş: “Kuzey İrlanda çözümüne, Güney Afrika
çözümüne, Sri Lanka çözümüne yeni bir çözüm modeli eklenmiş olacak: Ala Turca”.
Oysa, yazar ve akademisyen İsmail Beşikçi Erdoğan ve Kürtlerin beklentilerinin
çok farklı olduğunu ifade ederken haklıdır. Toplumsal barış halkı yemlemek ve
tepkileri dizginlemek için öne sürülen bir argüman aslında. Abdullah Öcalan
Irak ve Suriye Kürtlerini de kapsayacak bir Kürdistan’ın liderliğine talip. Tayyip
Erdoğan ise Musul, Kerkük ve Suriye’nin yer alacağı Yeni Osmanlı hayali
içerisinde. Projenin fikir babası muhtemelen Davutoğlu.
Yandaş medyadaki (Star) Zihni Sinir kılıklı bir yazar bu
çalışmayı hemen adlandırmış: Büyük Avrasya Projesi. Ilımlı İslam Türk-Kürt
barışından bir Ortadoğu kumpası planlıyor. Böylesine çetrefil bir sorunun
çözümünde meclis de devre dışı. Kökeninde Milli Türk Talebe Birliği, Milli
Görüş ve Komünizmle mücadele dernekleri olan bir siyaset ülkeye demokrasi ve
barış getiremez. Keza, AKP-İmralı fiskosundan kalıcı bir barış beklemek de
mantık ve muhakeme sınırlarını zorluyor. Bu bağlamda, Ertuğrul Bey neşteri
vurma gereği duymuş. “Belki de bölünmek en doğrusu” diyerek. Türkler ve Kürtler
son otuz yıldır birlikte yürüyemiyorlar. Özkök Çekoslovakya’nın barışçı
yöntemlerle el sıkışıp ayrıldığını, Belçika’nın da aynı noktaya geldiğini
söylüyor. Öyleyse Türkler ve Kürtler neden ayrılığı konuşamıyor? On yıllardır
Türklerin tek bir kabusu var: Bölünmek. Bölünmekten söz edilince elimiz böğrümüzde
kalıyor, ufalıyoruz. Bölünsek belki bir kez öleceğiz. Ama bölünmeyeceğiz deyip
yüz kere, bin kere ölmeyi tercih ediyoruz. Belki de biz ölmeyi seviyoruz.
Yetmişlerde, PKK kurulduğunda Marksist Leninist bir
örgütlenmeydi. Daha öncesinde Devrimci Doğu Kültür Ocakları da Türk ve Kürt
solunun ortak mayasıdır. Oysa, Abdullah Öcalan’ın Diyarbakır’da okunan basın
açıklamasında böyle bir sol felsefenin izi yok. Irak (Barzani) ve Suriye
Kürtlerini de içine alan Kürt ve Türk birlikteliği büyük insanlığı dillendirmiyor.
Küresel mafyanın tertiplediği Türk-Kürt dostluğu kanlı Ortadoğu savaşlarının da
tetiği olacaktır. Sünni-Şii boğazlaşması kapıdadır.
Keza, İslam temelinde bir eyaletler konfigürasyonu AKP,
Öcalan ve PKK için anlamlı olsa da cumhuriyet için bir felakettir. AKP illegal
Kürt hareketiyle kaptı-kaçtı oynamaktadır. Eğer bu zihniyet Abdullah Öcalan ve
Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde ve İslam’ın rehberliğinde Suriye, Irak ve İran’ı
tırtıklayarak eyaletlerden oluşacak bir büyük devlet (mesela yeni Osmanlı) kuracaksa
ben usturuplu bir biçimde bölünmekten yanayım. Böyle bir terkip Türkiye’nin
iktisadi ve sosyal sorunlarını çözemez ve iç barışı da getirmez. Emperyalizm
tarafından köşeye sıkıştırılmış bu ülkede artık ayrılmak isteyen Türkler de
var. Tek adam yönetiminde ve İslamcı temelde birleşmek ve Irak ve Suriye’ye
doğru genleşmek enayiliktir. Yeni anayasa ise en hafif deyimiyle tek adam
yönetimini getirecek. Toplum olarak uyanmak zorundayız. Hiç böyle tarafları
pusuya yatmış bir barış mücadelesi gördünüz mü? Görmediyseniz, buyurun takip
edin. Her şey olacağına varır (Que sera sera).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder