8 Ağu 2013

5 Ağustos sendromu

Bu satırları yazarken, çoğunuz Silivri yolunda kim bilir ne zorluklarla mücadele ediyorsunuz? Oysa amacınız, anayasa dışı tutuklamalarla ve yine yüce mahkemenin aldığı son kararla tartışma konusu olan Ergenekon davasının son celsesini izlemek ve çoğu haksız olarak tutuklu kalan insanlara moral vermek. Bundan önce de Silivri'de böyle bir toplantı yapıldı, eğer devletin polisi halkına karşı zor kullanmasa belki de o toplantıdan sonra insanlar düşüncelerini söyleyip oradan ayrılacaklardı. Polisin biber gazı ve zoru karşısında halk toplulukları ve tutuklu yakınları itiraz ettiler ama ne devlet malına ne de kamu araçlarına bir zarar verdiler. Bugün 5 Ağustos 2013. Tarihe not düşerken sükûnetle ve salim düşünceyle söylemek ya da yazmak bize düşüyor.
Türk devletinin bir yaşam ve hukuk savaşı verdiğini kabul ederseniz hem içiniz rahatlar, sinirleriniz yatışır hem de daha büyük sorunlara kapı açacak bugünü demokrasinin ve hukukun yok sayıldığı bir kırılımın kilometre taşı yapmazsınız.
Vali kimin emrini uyguluyor?
Türkiye, benim yaşadığım ve izlediğim demokrasiye geçişimizden beri ilk kez böyle anlamsız, altında gizli hesaplar yatan ve halkı ötekileştiren bir dönemle karşılaşmakta.
Oysa Türkiye'de ağır ceza mahkemeleri de, diğer mahkemeler de anayasa hükmüyle aleni (herkese açık) duruşma yaparlar. 89 yıldır bu böyle. Osmanlı’da da böyleydi. Şimdi mahkemenin bir karar aldığı ve duruşmalara, gazetecilerin, avukatların dışında hiçbir kimsenin alınmayacağı, bu konuda hiç yetkili olmayan İstanbul Valisi tarafından açıklanıyor. Vali diyor ki:
"Kamu yararını sağlamak için mahkemeler tutuklu sanıklarının yakınları dahil izleyici alınamaz.” TCK’ya bakıyorsunuz, orada “mahkeme gizli karar alacaksa bile o gizli kararın dahi izleyicilerin ve ilgililerin önünde açık duruşmayla alınmasını, sonra duruşmaya gizli devam edilmesi gerekmekte. Yasalar böyle yazıyor ve anayasamız tüm yargının duruşmaların açık yapılmasını ifade ediyor ve tek bir hususu burada men edici olarak gösteriyor: “Ahlaki bir neden ve zorunluluk bunların dışındadır.” İşin uzmanı hukukçular, bilim adamları böyle söylüyorlar ama Vali hem de hukuk mezunu bir vali yasağı koyuyor, Silivri’ye giden bütün yolları kapatıp engeller yerleştiriyor. Acaba Vali bu kararı hangi emre, kimin emrine, hangi yasaya bağlı kalarak açıklıyor?
Özel mahkemeden özel yargılama
İşte bu durum, hukuk devletinin bu noktada yok sayıldığını, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararına sonradan eklenen bir yıllık sürenin Anayasa Mahkemesi başkanının açıklamalarına ters düştüğünü gösteriyor. Başkan Haşim Kılıç kararın açıklamasını yaparken şöyle demişti:
“Bu karar yargı organlarını etkiler. 10 yıllık tutuklama süresi iptal edilmiş, yerine 5 yıl süre konulmuştur. Mahkemeler istedikleri anda gerekçeli kararı verirken 5 yılı aşmış tutukluluk sürelerini kaldırabilirler ve sanıkları salıverirler.”
Başkan hukukçu olmadığı halde yılların deneyimiyle bunları söylüyor ama özel mahkeme başkanı tartışılması mümkün olmayan Anayasa Mahkemesi kararını yok sayıyor ve bir de karar duruşmasını 5 Ağustos'a aktarıyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı bunun üzerine bir açıklama daha yapıyor: “Gerekçeli kararın en geç 1 Ağustos’a kadar açıklanmasını emrediyor.”
Nedir bunun anlamı?
Acaba Başkan 5 Ağustos’ta açıklayacağı kararı önceden mi biliyordu? Yani karar hazırdı da hukuken ilanı sanıkların yüzüne o tarihte mi yapılacaktı? Anayasa Mahkemesi kararını başkanın istediği tarihte, 2 Ağustos’ta açıklıyor ama bir farkla “1 yıllık süre kaydederek.” Nedir bu hukuk skandalı?
Hukukun böylesine ayaklar altına alındığı bir dönemi yaşamadığımı söylemiştim. Yine tekrarlıyorum. Böyle bir davayı ve Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir hata yapmasını aklım almıyor. Hoş kimsenin aklı almıyor ya.
Gerçek şu; kimileri, iktidarın korkudan böyle hareket ettiğini söylüyorlar ve galiba İsmet Paşa’nın bir kehaneti daha gerçekleşiyor: “İktidar suçluların telaşı içinde. İşte kıyamet bundan kopuyor. Yolların kapanması bundan, halkın Silivri’ye varmasını önlemek bundan, oraya jandarma birlikleri sev etmek bundan, 5 Ağustos operasyonunda TGB’lilerin gözaltına alınması bundan. Aslında çok daha önemli bir sorun gözlerden kaçırılıyor. Türk Ordusunun tasfiyesine devam ediliyor ve 3 kuvvet komutanı birden emekli yapılıyor. TSK yavaş yavaş yok ediliyor. Asıl tehlikenin farkında değiliz. Bir özel yetkili mahkeme ne anayasa mahkemesi tanıyor ne hukuk ne adalet ne de demokrasi.
Bakalım bugün ne olacak ve alınan bunca tedbire değecek mi?

Hiç yorum yok: