10 Haz 2014

Kader ve Cilvesi

Din adamlarının ateistlere karşı aciz kaldıkları konuların başında gelir kader…

Allahın yaşanan her şeyi önceden takdir etmesi veya yazması veya bilmesi…

Bir de “mutlak iyi” ön kabulü olunca, Tanrı bunca kötülüğü neden yazmış veya biliyorsa neden müdahale etmiyor, sorusu kaçınılmaz oluyor?

Ciltlerce kitapta bulamazsınız tatmin edici cevabını…

Soma’da insanlar yok yere can verince yeniden gündeme geldi bitimsiz Kader konusu. Tepir sakallı amcalar, siyasiler, eğilip-bükülme becerileri sayesinde popoları koltuk görmüş bürokratlar, Allah’ın takdirine boyun eğmemizi salık verdiler. Ecel dediler, mukadderat dediler, kader dediler…

Hep dediğim üzere dinlerin finansörleri her daim egemenler olmuşlardır. Zira bu dünyadaki her türlü adaletsizliği, öte dünyaya havale eden bir inanç sistemini, niçin kucaklamasın ki egemen sınıflar?

Din adamları çelişkileriyle yaşarlar ve çelişkilerine de iman etmemizi beklerler.

Bir adamı öldürdünüz. Katil misiniz? Eğer adamın ölümü ezelde yazılmışsa ve benim elimle öldürüleceği Tanrı tarafından takdir edilmişse, ben neden katil oluyorum? Ben sadece Allahın yazdığı kaderi uygulayan bir robotsam, suç nerde? Neden sonsuz bir azapla cezalandırıyor kutsal metinler beni? Yok, eğer bu cinayeti Allah değil de ben tasarladıysam ve adamı öldürdüysem, yani katilsem, her şeye gücü yetenTanrı, bu durumu sadece izledi mi?

Soma da ölenler veya Cem evi önünde güpegündüz yediği mermiyle yıkılan talihsiz insan, ecelleri geldiği için öldülerse, sorumlu aramak yanlış olur. Zira o yüzlerce insan zaten bir şekilde öleceklerdi. İhmali olanların da bir suçu olamaz bu durumda. Onlar, Allahın o insanların canını alması için bir araçtan başka bir şey değiller.

Bu mudur?

Kaderi, din madrabazlarının anladığı şekilde anlarsak, hiçbir katil mesul olamaz, hiçbir zalim sorumlu tutulamaz, hiçbir adaletsizlik için hesap sorma yoluna gidilemez. Sadece boyun eğilir ve aydınlığa ulaşamamış her toplum zaten boyun eğmektedir. Din adamları, zalim egemenleri kayırma adına, Allah’ı zan altında bırakırlar hiç çekinmeden.

“İnsanların çoğu ecelleri gelmeden ölürler” der, imam-ı azamın hocası, ehlibeyt imamlarından Cafer-i Sadık.

Ne demektir bu? Ne anlamalıyız?

Ecel dediğimiz şey, insan denen organizmanın, tabiri caizse, ekonomik ömrüdür. Allah’ın insanlar için bir ömür takdiri vardır. Ve bir başkası sana tahsis edilen hayatı elinden aldığında, senin yaşaman gereken hayatı elinden aldığı için, ebedi azaba duçar kalır. İnsanların organları doğru beslenme ve yaşam koşulları altında 100 – 150 yıl çalışacak şekilde tasarlanmış. Demek ki, insan denen varlığın ömrü yaklaşık bir asır. Zamana, şartlara ve kullanma koşullarına göre artıp, eksilebilme de söz konusu. Yani insan gerek kendisi, gerek başkaları eliyle bu yaşamı kısaltır veya uzatır.

Yeryüzündeki kölelik düzeni, insanı kötü şartlarda yaşama zorunda bırakır ve insan organizması bir asır yaşaması gerekirken 50 yılda iflas eder. Bu durumda insan, eceli gelmeden ölmüş olur. Veya genç bir çocuğu cennet vaadiyle savaşa gönderir ve bir tiranın hırsları uğruna ölmesine sebep olursunuz. O genç de eceli gelmeden ölmüştür. Veya Allahsız kapitalizmin doymak bilmeyen kazanma arzusunu tatmin için yerin dibine girersiniz. Orada insanlık dışı şartlarda, Tanrının size verdiği bir asır yetecek organları çürütürsünüz ekmek için ve eceliniz gelmeden ölmüş/öldürülmüş olursunuz. Ve bir gün o yerin dibindeyken, yer gök bir olur, gencecik yaşlarınızda ölürsünüz. Eceliniz gelmeden. Veya bir Cem Evi önünde yersiz hadiselere sıkılan kurşunlara şaşarak bakarken kafanıza kurşun girer.

Gene eceliniz gelmeden ölürsünüz. Bu yüzdendir ki, bir insanın ölümüne sebep olan tüm kâinatı öldürmüş olur.

Evrenin kendisine sunduğu yaşam hakkını elinden aldığınız için, doğanın dengesine müdahale ettiğiniz için, Allah’ın takdirine karşı koyduğunuz için affedilmezsiniz…

Allaha savaş açmış bir sistem olan kapitalizmin ecel, ömür gibi bir derdi olmadığından ve onlar zalimliklerini gizlemediklerinden, onlara bir diyeceğim yok. Allahsız kapitalistler, kendileriyle savaşılması gereken evren kıyıcılarıdır.

Ya Allah pazarlayıcılarına ne demeli. Zulüm ile insanların bahşedilmiş hayatlarını çalanlara fetva yağdıranlara ne demeli? İmam Cafer’in deyimiyle, her gün ecelleri gelmeden ölen insanlara, “bakın bu zalimler hayatlarınızı çalıyorlar” diyeceklerine, “Allahın takdirine rıza göstermek her mümin için fazilettir” demek suretiyle, Allaha savaş açmalarına ne demeli?

Evet, bu tavır, yani eceli gelmeden öldürülen insanların, mukadderat gereği öldüklerini savunmak Allaha, kurduğu sisteme, Sünnetullah’a savaş ilanıdır. Zalim Kast düzeninin, Tanrı eliyle oluşturulduğuna iman etmemiz gerektiğini ilandan başka bir şey değildir.

İnsanlar ecelleri gelmeden ölürler… Afrika’da ortalama 40 yıl olan insan hayatı, İskandinav ülkelerinde 80-90 yıl ise, burada haykırarak sorarız, tepir sakallarına tükürdüğümüz domuzlara… Allah torpil mi geçiyor bazı insanlara diye veya Allahın ne garezi var bahtı gibi derisi kara insanlara?

Mukadderata bu kadar teslim oldu iseniz, ey zalim dalkavukları!

Hoca efendilerinizin, şeyh efendilerinizin başından eksik etmediğini sağlık ordularını dağıtın. Hastalandığınızda şunu deyin, gidip kâfir doktorlardan medet umacağınıza, “biz Allaha teslim olduk, kaderimizde ölüm varsa razıyız, yok eğer ecelimiz gelmediyse zaten bizi hiçbir hastalık öldüremez”.

Sizler ve sizlerin iman ettiğiniz efendileriniz, bir domuz gibi sürekli ve her şeyi yediğiniz için hasta olursunuz. Din adamlarının hastalıklarına bakın! Hepsinin ortak özelliği aşırı beslenme ve aşırı hareketsizlik sonucu nüksetmiş marazlardır. Ardından inanmadığınız ahrete gitmemek için, ahret necatı vaadiyle garibanlardan sömürdüğünüz paralarla, cehennemlik dediğiniz adamlara tedavi olmak için, küfür memleketlerine koşarsınız. Ne kadar da mütebessim olur o sürekli ağlayan suratınız, gâvur doktorlar karşısında. Ardından zavallı çağdaş köleler, efendilerinin daha fazla kazanma arzusuyla üç kuruş için ciğerlerini verdikleri madenlerde can verirken, utanmadan ve sıkılmadan ve yerin dibine geçmeden, o salyanızla sararmış ve cetvelle ölçülerek tıraşlanmış bıyıklarınızın altındaki necaseti kusarlarsınız yetim çocuklara ve dul kadınlara… “Kadere rıza gösterin, Allahın takdirine boyun eğin, ecelleri gelmişti onların” dersiniz…

Yas vardı yazamadım… Acı vardı deşmeyeyim dedim… Bekledim… Belki tövbe edersiniz diye…

İnsanların hayatlarını çalıyorsunuz, kirletiyorsunuz, mahvediyorsunuz. Bari onları yalanlarınızla aldatmayın. Siz ki, Allaha inanmazsınız, siz ki Allah’ı üç kuruş için inkâr edersiniz, siz ki dini kisveleriniz olmasa beş para etmezsiniz…

Bari gözü yaşlı yetimleri rahat bırakın… Bırakın her türlü zulmünüzle kirlenmiş hayatları, Allahın nefesiyle umut bulsun… Bize bu zulümleri yapanlar, bizleri kuru ekmek parasına ölesiye çalıştıranlar, ölümün fıtrat sayıldığı işlere mahkûm edenler, zalimlerin ta kendileridirler diye bilsinler. Bu hayatı bize reva gören Allah değil, bu zalimlerdir, diye bilsinler…

Yeryüzündeki her türlü adaletsizliği, öte dünyaya havale eden bir inanç sistemini neden kucaklamasın ki egemen sınıflar…

Kucaklaşın zalim efendilerinizle…


Perçemlerinizden sürükleneceğiniz sona az kaldı…

Hiç yorum yok: