15 Kas 2007

TARİKATLAR NASIL DOĞMUŞTUR?


Tarikat yol ve usul manasındadır. Tarikat bir din ve mezhep değil, dini kendine göre anlama ve yaşama şeklidir. Dinlerin hemen hepsinin yoruma açık yönleri vardır ve farklı yorumlamalar dinlerin farklı uygulama biçimlerini ortaya koymuştur. Bu farklı yorumlama-uygulama anlayışlarından “Mezhep”ler doğmuştur.
İslami tarikatlar “tasavvuf”tan doğmuştur. Kimi tasavvufçulara göre dinin açık (Arapça zahir) anlamları bilgisizler içindir. Oysa dinin bilgili ya da bilgiye yetenekli kişiler için gizli (Arapça batın) anlamları vardır. Ki bu gizli anlam, ancak büyük çapta bilgililerin yorumlarıyla açığa çıkarılabilir. Ruhban sınıfının, islam’daki yeri, bu mantığa dayanarak ince ince işlenecektir…
Tarikatlarda bir de Rabıta denen bir kavram vardır. Peki rabıta nedir: «Şeyhin şeklini zihinde canlandırmaktır» diye tanımlanabilir. Peki Nakşibendiliğin de savunduğu “Rabıta” kavramının özü nedir… Müridin şeyhe canfedâ bir şekilde bağlanmasını sağlamaktır.
Müritlik sıfatını kazanan kişiye sürekli şekilde rabıta yaptırılır. Rabıtanın en önemli şartı, şeyhin şeklini zihinde canlandırmak ve sanal alemde hep onunla yaşamaktır. Tarikat şeyhinin, ibadet ve inanç sistemi içindeki son derece baskın yapısını ortaya çıkaran kavram da işte bu Rabıta’dır.
Rabıta, Allah’a değil, şeyhe “kul” yetiştirmektedir.
Bu arada rabıta dışında, şeyhin gözde adamları tarafından müritlere sürekli olarak onun «keşif ve kerametleri, manevi üstünlükleri, yüce ahlâkı ve Allah katındaki mertebesi» hakkında açıklamalar yapılır.
Bu telkinler ve anlatımlar o kadar sürekli ve etkilidir ki sohbetler esnasında bazı müritler dayanamayarak baygınlık geçirir, bazıları acaip sesler çıkarır; örneğin havlar, miyavlar ya da kişnerler; bazıları ise dam, teras ve balkonlardan kendilerini aşağı atarlar. Buna da tarikat dilinde “cezbeye kapılmak” denir. Mürit uzun süre bu telkinler altında artık şeyhin bir kulu ve kölesi haline gelir.
Yazımızın konusu değil ama tarikatların islam dinindeki yeri açısından küçük bir açıklama yapmak çok faydalı olacaktır…
Hz. Muhammed’in hayatında çileler, ayinler, semanlar, zikir halkaları, “hu” çekmeler, enstrüman ve rakslar, rabıta ve meditasyonlar asla yoktur. Örneğin; sevinmiş, üzülmüş, öfkelenmiş, danışmış, verdiği karardan vazgeçebilmiş ve özetle mahrem olmayan hiçbir insani niteliğini gizlememiştir. O’nun insani özellikleri çok belirgindir…
Ama İslam dinini yorumluyoruz diye ortaya çıkan birçok şeyh, şıh ve hoca efendi gibi adamlar ise kendilerini ulaşılmaz yerlere koymuş, kendilerine biat edilmesini istemiş ve İslam’da hiç yeri olmayan bin türlü sahtekarlık ile masum insanları kandırabilmişlerdir…İşte yazımızın da asıl konusu budur…
TÜRKİYE ve SİYASETTEKİ İŞLEVLERİ NELERDİR?
Din üzerinden çıkar sağlama…

1 yorum:

Amire dedi ki...

bu yazınızdan dolayı sizi tebrik ediyorum.
çok önemli bir konuya değinmişsiniz.
tarikat liderlerini bu derece yüceltmek şirktir.
zira bizim dert etmemiz gereken şey sadece ve sadece Allah 'ın rızasıdır.