Jean Ziegler, insanlığın, eğer halk egemenliği, ulusal devlet ve ulusal bütünlük, temel haklar, bilimin öncülüğü gibi evrensel değerlere gereğince sahip çıkmazsa kaybolup gideceğini söylüyor. AB, İsrail, AKP hükümetine de ağır eleştirilerde bulunan Ziegler’e göre, Batı tam anlamıyla ikiyüzlü bir politika izliyor.
OSMAN ÇUTSAY
FRANKFURT - Kitaplarıyla dünyada olduğu kadar Türkiye’de de tanınan İsviçreli yazar ve bilim adamı Jean Ziegler, bir dünya savaşının içinden geçtiğimizi, neoliberal çılgınlığın ulusal devlet başta olmak üzere tüm evrensel değerleri ayaklar altına aldığını söyledi. Türkiye’deki aydınlanma devrimini 20’nci yüzyıldaki bir Fransız Devrimi olarak tanımlayan BM İnsan Hakları Konseyi İkinci Başkanı Prof. Dr. Jean Ziegler, AKP’nin Kemalist devrim ile gelen bütün değerlere ihanet etmek ve neoliberal gaddarlığı sürdürmek için iktidara geldiğini savundu.
Ziegler, insanlığın, eğer halk egemenliği, ulusal devlet ve ulusal bütünlük, temel haklar, bilimin öncülüğü gibi evrensel değerlere gereğince sahip çıkmazsa kaybolup gideceğini ileri sürdü. Avrupa Birliği, İsrail, AKP iktidarına da ağır eleştirilerde bulunan Ziegler’e göre, Batı tam anlamıyla ikiyüzlü bir politika izliyor ve dünyanın güney yarıküresindeki yoksul halklara (Güney), zengin Batı’dan nefret dışında bir seçenek kalmıyor. Jean Ziegler,Cumhuriyet’in sorularını yanıtlarken, Batı’dan hastalıklı bir nefret ile akılcı bir nefretin arasında önemli farklar olduğunun altını çizdi ve Kemalist devrimin özgürleştirici yapısına dikkat çekti.
- Son kitabınızda da bir büyük dünya savaşı içinden geçtiğimizi yazıyorsunuz. Batı dünyası, yoksul halkların kendisine gösterdiği büyük tepkiyi göremeyecek kadar duyarsız mı sizce?
JEAN ZIEGLER - Batı tamamen kör artık. Batı’ya yönelik iki nefret var. Biri patolojik, hastalıklı nefret, biri de mantıklı, akılcı nefret. El Kaide, terorizm vs. patolojik nefrettir ve örgütlü suç kapsamındadır. Ancak başka bir nefret de var: Mantıklı, akılcı nefret. Bu da Batı’nın tümüyle reddidir, ancak bir kimlik oluşumuna yol açar. Toplumsal barışa ve özgürlük hareketlerine çıkarır bizi.
Akılcı nefret, neoliberal deliliğe karşı
Bolivya’da örneğin 6 ayda yeraltı ve yerüstü zenginliklerini geri alan Evo Morales, böyle bir isyandır. Venezüella, Küba da öyle. Batı’yı bu biçimde tümüyle reddetmek, bir çıkış oluşturmak anlamına geliyor. Yani kimliğin uyanışı da Batı’dan akılcı nefretin olumlu sonucudur. Şimdi... Bu nefret nereden geliyor? Yasaklanmış anılardan. Çok tuhaf, kölelik dönemindeki, sömürgeler dönemindeki korkunç olayları hatırlamaktan geliyor bu nefret. Bu anılar geri dönüyor sanki. Eklemeliyim: Akılcı nefret, elbette şu neoliberal deliliğe karşıdır. Zengin Batı, yoksul Güney’in nefretiyle yüz yüze.
- Güney’in Batı’ya yönelik bu nefretinde daraltıcı bir yan yok mu?
- Kabul edelim ki, Güney bugün Batı karşısında tam bir nefret duygusu içinde. “Evrensel” bir Batı istemiyor artık Güney’in halkları. Ama biliyoruz ki Güney de Batı da aynı gezegenin sakinleri. Peki, bu gezegeni nasıl“organize” etmek gerekiyor? Hoşgörü, karşılıklılık ve hukuk temeli üzerinde. Bu, Güney için de Batı için de geçerlidir.
- Ulusal devleti bir çözüm görüyorsunuz...
- Evet, öyle. Ulus, hangi çağda, yeryüzünün neresinde ortaya çıkarsa çıksın, evrensel değerlerin taşıyıcısıdır. Bolivya, Venezüella, Küba... Bunlar nefreti, adaletin, ilerlemenin, özgürlüğün ve hukukun gücüne dönüştürüyorlar. Tabii Batı’dan nefretin bir kimlik fanatizmine, kabileci bir izolasyona yol açması da mümkün. Köleliği, sömürgeciliği yaşamış, bunların yüzyıllarca acısını çekmiş halklarda kendini yitirme duygusu, bozulan ruhsal denge, şaşkınlık, kâbuslar ortaya çıkar. Bütün bunlar halkları bir kimlik deliliğine de çekebilir. Çok milliyetli demokratik bir ulus yerine, etnik, dinsel ve kültürel bir delilik de üretilir bu nefret. Bolivya’da örneğin bu tehlikenin kol gezdiğini de biliyoruz. Ama ulus, bir kabile fanatizminden çok başka bir şeydir. Ulus, ulusal devlet, evrensel değerler için vardır. Farklılıkları geçerli sayar, ama o farklılıkları koruyucu bir bütüne ait olma bilincinde birleştirir.
Kimlik yaratma hali
- Ortada Batı’ya karşı bir kimlik bildirimi var, ama nedense son dönemde din bu bildirimi damgalıyor...
- Örnek: Bir süre önce Şam’daydım, bir konferans için. Dev bir salonda konuşuyorum. Çok da kadın dinleyici var. Hemen hepsi başörtülü. 15 yıl önce bu mümkün değildi. Sanki Müslüman Kardeşler iktidarda. Daha önce Marksist olanlar falan... Bu insanlar bir şey göstermek istiyor aslında. Burada bir kimlik yaratma, kolektif bir kimlik yaratma hali var. Siyasal bir bilinç bu. Karşısında da Batı’nın ikiyüzlülüğü var. Çatal bir dille konuşan Batı’ya, Güney’in ezilen halkları artık dayanamıyor, Batı’yı taşımıyorlar. Taşımak istemiyorlar. Ben bunu BM İnsan Hakları Konseyi’nden biliyorum.
- Kan içici bir dünyanın reflekslerine dinsel, mikro milliyetçi, mafya tipi çözümler de bulaşıyor. Siz yoksullara karşı açılmış bir savaş içinde yaşadığımızı, dolayısıyla gösterilen tepkileri, nefreti de anlamamız gerektiğini yazıyorsunuz. Batı’nın yöneticileri ne yapıyor?
- Batı’nın ikiyüzlülüğüne bir örnek vereyim: İsrailliler bu yıl 12 Ocak’ta Filistin’de sivil halkı katletti korkunç bir şekilde. Gazze ve çevresinde. Batılı büyükelçiler “Bunu mahkûm edemeyiz, işte İsrail’in güvenliği söz konusu, insan hakları ihlal edilmiyor”falan dediler. Ama insanlığa karşı da bir suç işleniyor. Bombardıman bunlar söylenirken sürüyordu ve tüm AB büyükelçileri “Hayır, karara onay veremeyiz” dediler, hem de Hamas füzeleri aynı anda mahkûm edilirken...
Dünyaya yalanlar sıralıyorlar
Batı’nın dilindeki parçalılık, bu çatal dilli olma hali, çifte standart, Güney halkları için dayanılmaz boyutlara ulaştı. Her Batılı büyükelçi, insanlık, evrensel değerler adına konuşuyor ve dünyaya resmen yalanlar sıralıyor.
Bu yaralı bilinç, bu yaralı bellek ile Batı’nın çatal dili ve şu yamyam, kan içici dünya düzeni bir ortam oluşturuyor. Her 5 saniyede bir, dünyamızda bir çocuk açlıktan ölüyor. Her 5 saniyede bir 10 yaşından küçük bir çocuk ölüyor. 1 milyardan fazla insan ağır bir biçimde ve sürekli olarak yetersiz besleniyor. Bu insanlar aç. Her gün 100 bin insan doğrudan açlıktan veya açlığın yol açtığı nedenlerden hayatını kaybediyor. Oysa World Food Report (Dünya Gıda Raporu), dünya tarımının bugün gayet rahat her yetişkine günde 2700 kalori sağlayacak şekilde 12 milyar insanı besleyebileceğini söylüyor. Bugün dünya nüfusu bunun yarısı kadar. Düşünün. Ölen çocuklar... Gerçekten de dünya halklarına karşı açılmış bir dünya savaşı içinde yaşıyoruz. Dünya çok kötüye gidiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder