Büyük oyun 1945’te başladı:
İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan Soğuk Savaş’ta Türkiye, Sovyetler’e karşı Batı’nın ileri karakolu görevine getirildi.
Ülke, özellikle de siyaset ve eğitim, bu yeni göreve uygun olarak yeniden düzenlendi. (İsterseniz moda deyimle “dizayn edildi” de diyebilirsiniz.)
Bu yeni düzenleme, feodal yapıyı tasfiye eden bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin Köy Enstitüleri, Halkevleri gibi bazı kurumlarını ortadan kaldırdı…
Feodal düzeni, yani toprak ağalığını, tarikat ve cemaatleri güçlendirdi…
Cumhuriyeti kuran devrimci partiyi, CHP’yi, onun destekçilerini güçsüzleştirdi…
Bunu yaparken, laik ve demokratik ideoloji yerine dinci ve milliyetçi ideolojileri kullandı…
Bu yeniden düzenleme süreci, Demokrat Parti döneminde tam bir totaliter diktatörlüğe dönüşürken, 27 Mayıs 1960 müdahalesi oldu…
Türkiye 1961 Anayasası ile yeniden demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti çizgisine oturtuldu.
Ama bireyi devlet karşısında güvenceye alan, temel hak ve özgürlükleri koruyan bu düzen, Türkiye’deki feodal kalıntılar üzerinde siyaset yapan toprak ağalarının, tarikatların, cemaatlerin ve Türkiye’yi dinci ve milliyetçi çizgilerde kolayca yönlendirmek isteyen dış güçlerin hoşuna gitmedi.
İçteki feodal kalıntılarla, dışta Türkiye’yi denetlemek isteyen güçler ittifak ettiler ve özgürlükçü 1961 Anayasası, 12 Mart 1971 askeri darbesi ile sınırlandı, kısıtlandı ve aynen 1945’te olduğu gibi Türkiye’yi yeniden düzenleme süreci bir kez daha başladı.
Özgürlükçü, laik, demokrat güçler, yargı, üniversiteler, sendikalar gibi özerk kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşları, bağımsız aydınlar tasfiye edilmeye başlandı.
Aslında bu “yeniden düzenleme” süreci, askeri müdahaleler aracılığıyla siyaseti yeniden biçimlendirirken, asıl yapılanma eğitim alanında başlatıldı:
Bunu da 12 Mart 1971 darbesinin Cumhurbaşkanı olan Cevdet Sunay açıkça ilan etti:
“Ülkenin geleceğini bu solcu gençlere mi bırakacağız, tabii ki geleceğimizi milliyetçi, vatanperver, dindar gençlere emanet edeceğiz” mealindeki sözlerle hem normal liselerdeki dinci eğitimin hem de imam hatip okullarının önünü açtı.
1961 Anayasası’nın demokratik kalıntıları bu “yeniden düzenleme” sürecinde engelleyici olunca…
Bu kez tam tasfiye için 12 Eylül 1980 darbesi devreye girdi.
1980 darbesi sadece siyaseti değil, eğitimi de (zorunlu din dersleri, imam hatiplerin yaygınlaştırılması ve benzer pek çok önlemle) yeni bir ivme ile dinci çizgiye iyice oturttu.
Tabii bu arada Sovyetler’in çöküşü ile başlayan Küreselleşme döneminde, Samuel P. Huntington’un öncülük ettiği uluslararası “kimlik siyaseti” bu “dincileşme” sürecine büyük bir dış destek sağladı.
***
Ülkenin büyük dönüşümü, dinci eğitimle sağlandı.
Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakülteleri imam hatip mezunlarıyla dolduruldu.
Sonuç olarak yargı ve idare, din eğitimi ile yetiştirilen meslek memurlarının denetimine girdi.
***
“Büyük oyun”:
65 yıl önce, 1945’te başladı…
40 yıl önce 1971’de, özellikle eğitimle yeni bir ivme kazandı…
20 yıl önce 1980’de, iyice kurumlaştı.
Bugünkü Türkiye bu “Büyük oyunun” son perdelerinin veya son perdesinin oynandığı bir sahnedir!
ekongar@cumhuriyet.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder