10 Tem 2011

28 Şubat’ta Olan Neydi?

Ataol Behramoğlu

Değer verdiğim kimi yazarlar Milli Güvenlik Kurulunun 28 Şubat 1997 tarih ve 406 sayılı kararının, daha kısa söylemek gerekirse 28 Şubat 1997nin bir ABD projesi olduğu görüşündeler.
Günümüzün omurgasız döneklerine göre ise 28 Şubat 1997, askeri darbelerin en pespayesi, yani ülkeye 12 Eylül darbesinden de daha büyük kötülük yapan bir darbe imiş.
Peki, 28 Şubat 1997’de olan neydi?
İnsan belleği unutmakla özürlü olduğu için, MGK 28 Şubat 1997 kararlarını özetleyerek de olsa sıralayalım:


  • Anayasamızın 4. maddesiyle güvenlik altına alınan laiklik ilkesi titizlik ve duyarlılıkla korunmalı, gerektiğinde yeni yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Tarikatlara bağlı yurt, vakıf ve okullar, öğrenim birliği yasası gereğince denetim altına alınmalı, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmelidir.
  • 8 yıllık kesintisiz eğitim tüm yurtta uygulanmaya konulmalı, Kuran kursları Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde etkinlikte bulunmalıdır.
  • İmam Hatip türünde eğitim kurumları, aydın din adamı yetiştirme amacı ve gereksinimi düzeyinde tutulmalıdır.
  • 677 sayılı yasa ile yasaklanmış tarikat ve benzeri kurumların etkinliklerine son verilmelidir.
  • İrticai etkinlikleri nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri’yle ilişkisi kesilen personel konusu istismar edilerek TSK’yi dine karşıymış gibi gösteren yayınlar denetim altına alınmalıdır.
  • TSK’ye aşırı dinci sızmaları önlemek için alınan önlemler, üniversiteler ve diğer eğitim kurumlarıyla, bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.
  • Aşırı dinci kesimin Türkiye’de mezhep ayrılıklarını körükleyerek toplumda kutuplaşmalara yol açacak etkinlikleri yasal ve idari yollarla mutlaka engellenmelidir.
  • Giyim kuşam konusunda Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara engel olunmalı, bu konudaki yasalar ve Anayasa Mahkemesi kararları özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.
  • Kısa ve uzun namlulu silah ruhsatları yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.
  • Özel üniforma giydirilmiş korumalar hakkındaki kovuşturmalar ivedilikle sonuçlandırılmalı, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır.
  • Ülke sorunlarının çözümünü millet kavramı yerine ümmet kavramı bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yollarla engellenmelidir.
  • Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir.
Vb…
Onca lanetlenen, post-modern darbe sayılan, kimilerince de darbelerin enpespayesi olarak nitelenen 28 Şubat kararlarını böylece sıralamış olduk. Pespaye sözü için bu sözün daha çok sahiplerine yakıştığını söylemekten başka bir şey denemez. Bu gibi kimseler AKP iktidarıyla birlikte yazarlıklarının en mutlu ve müreffeh zamanlarını yaşamaktalar.27 Mayıs’a, Kurtuluş Savaşımıza, Cumhuriyet devrimlerine ağız dolusu sövmenin prim getirdiği bir dönemdir bu. 28 Şubat 1997 de bundan kuşkusuz ki nasibini alacaktır. Fakat bu kararların neden bir ABD projesi olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. Bu görüş bana, bu ülkede olup biten her şeyi dış dinamikle açıklama yaklaşımının bir yansıması olarak görünüyor.
28 Şubat kararları yaklaşık on beş yıl önceden günümüz Türkiye’sine tutulmuş bir aynaya benziyor.

O günlerden bugünlere nasıl gelindi?
Sorumlu 28 Şubat kararları mıdır?
Böyle düşünmek bence çok büyük bir hata olur ve Türkiye’yi bugünlere getirenlere bir haklılık payı kazandırır. Günümüz Türkiye’si, Başbakanlık makamına çıktığı ilk gün yaptığı basın toplantısına esselamünaleyküm” diye başlayan İslamcı liderin o günlerdeki Türkiye’sinden çok daha vahim bir noktadaysa, 28 Şubat kararlarından elimizi çekerek sorumluluğu ve sorumluları başka yerde aramalıyız. Onlar ise zaten her gün, her dakika karşımızdalar.

Hiç yorum yok: