TEVFİK Fikret’i 96 yıl önce bir 19 Ağustos günü henüz 48 yaşındayken yitirmiştik. O Tevfik Fikret ki, tüm yaşamı dinsel bağnazlık ve yobazlıkla, siyasal erkin buyurganlığı ve zorbalıklarıyla savaşımla geçmişti.
Herkesin susup bir köşeye sindiği en ağır baskı ortamlarında Tevfik Fikret’in yiğit sesi tüm yurt göklerinde kudretle, görkemle yankılanmıştı. Tevfik Fikret’in adı yiğitliğin, erdemin ta kendisi oldu,efsaneleşti, bir mitosa dönüştü.
1867 yılında İstanbul’da doğmuştu. 1888’de Mekteb-i Sultanî’yi (Galatasaray Lisesi) birincilikle bitirdiğinde II. Abdülhamit’in koyu baskı rejiminin soluğu tüm düşünen kafaların ensesinde hissediliyordu. Aynı yılın aralık ayında büyük vatan şairi Namık Kemal, sürgünde bulunduğu Sakız Adası’nda “Vatan mahzun, ben mahzun” diyerek hüzünler içinde yaşama veda etmişti. (O da yalnızca 48’indeydi!) Bu tarihten dört yıl önce ise büyük devlet adamı Midhat Paşa’nın çileli yaşamı Taif Zindanı’nda Padişah buyruğuyla boğdurularak son bulmuştu. Sonradan güçlü bir edebiyat akımına da adını verecek olan “Servet-i Fünûn” dergisindeki çalışmaları ve parıltılı şiirleriyle dönemin aydınları arasında haklı bir üne kavuşan Tevfik Fikret, 3 Mart 1902’de kaleme aldığı “Sis” şiiriyle korkudan uyuşmuş durumda bulunan Osmanlı toplumunu tepeden tırnağa sarstı. İstibdadın ve de ona boyun eğişin simgesi saydığı İstanbul’a lanetler yağdırdığı bu müthiş yapıtının bir yerinde (A. Kadir’in güzel yenileştirmesiyle) diyordu ki Fikret:
“(...) Namus, masalların boşluğunda bir anı. /Adamı yukarlara çıkaran yol, el etek öpme yolu./Yakınması senin yüzünden bütün /öksüzlerin, dulların, arkasızların, /senin yüzünden bütün, eysilâhlı korku! /Nasıl dokunulmaz olacak, özgür olacak /şöyle bir soluk almayla kişi, /söyle, eykanun denen efsane! /Ey tutulmayan sözler, sonsuz yalan! /Ey mahkemelerden her gün kovulanhak! /Ey kuşkunun pençesinde kıskıvrak, duygusuz, /ta yüreklere dek uzanan gizli kulak, /seninkorkundan ağızlar sımsıkı kilitli. /Seni hor görüyorlar, halkım için dökülen alın teri! /Ey kalem ve kılıç, siyasî iki mahkûm, /ey doğruluk ve yiğitlik, /unutulmuş yüzlersiniz artık! /Ey kodamanlar vekuyrukları onların, /pısırıklar, çekingenler, korkaklar sizi, /nasıl da alışmışsınız iki büklümyaşamaya, /adınızın sanınızın da maşallahı var hani! /Ey yere eğilmiş kafalar, ak pak, amatiksindirici! (...)”
Yaşamı boyunca özlemle beklediği, ölümünden yalnızca birkaç yıl sonra ilk şafağı sökecek olanTürk Aydınlanma Devrimi’ni ve onun büyük önderini göremeden, onunla karşılaşamadan ölür belki Fikret; ama, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, giriştiği o olağanüstü uygarlık devriminde “inkılap ruhu”nu Tevfik Fikret’ten alacaktır!..
Aziz Naci DOĞAN
1867 yılında İstanbul’da doğmuştu. 1888’de Mekteb-i Sultanî’yi (Galatasaray Lisesi) birincilikle bitirdiğinde II. Abdülhamit’in koyu baskı rejiminin soluğu tüm düşünen kafaların ensesinde hissediliyordu. Aynı yılın aralık ayında büyük vatan şairi Namık Kemal, sürgünde bulunduğu Sakız Adası’nda “Vatan mahzun, ben mahzun” diyerek hüzünler içinde yaşama veda etmişti. (O da yalnızca 48’indeydi!) Bu tarihten dört yıl önce ise büyük devlet adamı Midhat Paşa’nın çileli yaşamı Taif Zindanı’nda Padişah buyruğuyla boğdurularak son bulmuştu. Sonradan güçlü bir edebiyat akımına da adını verecek olan “Servet-i Fünûn” dergisindeki çalışmaları ve parıltılı şiirleriyle dönemin aydınları arasında haklı bir üne kavuşan Tevfik Fikret, 3 Mart 1902’de kaleme aldığı “Sis” şiiriyle korkudan uyuşmuş durumda bulunan Osmanlı toplumunu tepeden tırnağa sarstı. İstibdadın ve de ona boyun eğişin simgesi saydığı İstanbul’a lanetler yağdırdığı bu müthiş yapıtının bir yerinde (A. Kadir’in güzel yenileştirmesiyle) diyordu ki Fikret:
“(...) Namus, masalların boşluğunda bir anı. /Adamı yukarlara çıkaran yol, el etek öpme yolu./Yakınması senin yüzünden bütün /öksüzlerin, dulların, arkasızların, /senin yüzünden bütün, eysilâhlı korku! /Nasıl dokunulmaz olacak, özgür olacak /şöyle bir soluk almayla kişi, /söyle, eykanun denen efsane! /Ey tutulmayan sözler, sonsuz yalan! /Ey mahkemelerden her gün kovulanhak! /Ey kuşkunun pençesinde kıskıvrak, duygusuz, /ta yüreklere dek uzanan gizli kulak, /seninkorkundan ağızlar sımsıkı kilitli. /Seni hor görüyorlar, halkım için dökülen alın teri! /Ey kalem ve kılıç, siyasî iki mahkûm, /ey doğruluk ve yiğitlik, /unutulmuş yüzlersiniz artık! /Ey kodamanlar vekuyrukları onların, /pısırıklar, çekingenler, korkaklar sizi, /nasıl da alışmışsınız iki büklümyaşamaya, /adınızın sanınızın da maşallahı var hani! /Ey yere eğilmiş kafalar, ak pak, amatiksindirici! (...)”
Yaşamı boyunca özlemle beklediği, ölümünden yalnızca birkaç yıl sonra ilk şafağı sökecek olanTürk Aydınlanma Devrimi’ni ve onun büyük önderini göremeden, onunla karşılaşamadan ölür belki Fikret; ama, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, giriştiği o olağanüstü uygarlık devriminde “inkılap ruhu”nu Tevfik Fikret’ten alacaktır!..
Aziz Naci DOĞAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder