Sevgili okuyucularım, Devlet Güvenlik Mahkemesi eski savcısı (şu anda Ankara adliyesinde düz savcı, emekli olmak üzere) Nuh Mete Yüksel’in yazdığı “Nuh’un Gemisi” isimli kitaptan burada söz etmiştim. Nuh Mete Yüksel, Fethullah henüz ABD’ye gitmeden önce onun hakkındasoruşturma başlatmıştı.
Kitabında, soruşturma dosyasındaki bant çözümlerine, onun sesi ve görüntüsüyle kayıtlı kasetlere yer veriyor. Çeşitli zamanlarda yaptığı konuşmalar geçmişte ATV, NTV gibi kanallarda yayınlanmış, olay yaratmıştı.
Bu kanallar artık yok! Yani var ama iktidarın güdümünde. Dolayısıyla, bu tür kasetler ellerine ulaşsa bile, yayınlamaları artık söz konusu değil.
Şimdi size Fethullah’ın sözlerinden bazı alıntılar vereceğim. Lütfen dikkatle okuyunuz ve devletin bu cemaat tarafından ele geçirme planlarının nasıl yapıldığını ve nasıl başarıya ulaşıldığını görünüz. Sözü Nuh Mete Yüksel’in kitabından özetlediğim alıntılarla Fethullah’a bırakıyorum:
“Arkadaşlarımızın mevcudiyeti, İslami geleceğimiz adına bu işin garantisidir. Bu açıdan adliye, mülkiye (kaymakamlar, valiler ve polis) veya başka bir hayati müessesede bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Zayiata (kayba) meydan vermeyin. Arkadaşlarımızın korunması çok önemlidir…”
Yargıya, hakim ve savcılara, kaymakam ve valilere ve ayrıca poliste örgütlenmeye özel önem veriyor…Ve adamlarına taktik vermeyi sürdürüyor:
“Esnek olun. Sivrilmeden, can damarları içinde dolanın.”
Diğer taraftan bir kanun ve kural adamı imajını uyandırmalı. Yani harfiyen riayet ediyor(uygun davranıyor) bunlar denilmeli. Muntazam terfilerin, daha önemli yerlere gelmenizin arkasında bu vardır. Yani sivrilmeden, mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ileri gitmek. Yani bu, iki müessesede (adliye ve mülkiye) olduğu gibi, hayati ve dinamik müesseselerde söz konusudur. Taaa ilerilere gitmek, böyle kan damarları içinde dolaşmak ve dönülüp gelinecekse yara almadan, hissettirmeden dönüp geriye gelmek, geleceğimiz adına çok esaslı hususlardır. İstikbalde (gelecekte) yürümek için sistemin püf noktalarını keşfedin.
Meselenin diğer yanı ise adliyede ve mülkiyede arkadaşlarımızın daha rahat iş yapmaları, tutulmaları, kaymakam ise vali olmaları, sıradan bir hakim ise takdir olunan bir hakim olmalarıdır. Müslüman durmaz. Koşmuyorsan yerinde zıpla. Zorlayacaksınız, yerinde duruyor gibi yapacaksınız. Çünkü durgunluk paslanmayı getirir. Bu mülkiyede, adliyede her zaman söz konusu olur. Yani her şey oyundur. Kung Fu gibi oyundur. Yani her zaman insanın hasmına bir yumruk vurup yere yıkması gibi değildir. Bazen hasmından kaçmak bile çok önemli bir manevradır.
Kuvvet dengesi yoksa, kuvvete başvurmayın. Çok iyi planlayarak ona göre yürüyeceksiniz. Dışarıdan bizi korkaklıkla itham edeceklerdir ama Allah bizim çaremize bakacaktır… Yani yola devam edeceksiniz. O esnekliği gösterecek, geriye çekiliyor gibi yapacak, fakat adımlarınızı daha ileriye atıp gideceksiniz. Bu herkes için, yani adliyede ve mülkiyede çalışan arkadaşlarımız için söz konusudur… Fuzuli kahramanlık yerine, ele geçirmeyi tercih edelim.”
İşte yıllar öncesinde vaaz kasetlerinde böyle söylüyor, böyle taktik veriyor. Şu anda onun deyimiyle gerek adliye ve gerekse mülkiyeyi nasıl ele geçirmiş olduklarının açıklaması, işte bu sözlerde yatıyor.
İşte yıllar öncesinde vaaz kasetlerinde böyle söylüyor, böyle taktik veriyor. Şu anda onun deyimiyle gerek adliye ve gerekse mülkiyeyi nasıl ele geçirmiş olduklarının açıklaması, işte bu sözlerde yatıyor.
Şimdi bu şahıs tarafından kasetlerinde söylediği koskoca bir yalana dikkatinizi çekmek istiyorum. Alıntılar yine Nuh Mete Yüksel’in kitabından, yani soruşturma dosyasından. Kendisi Erzurumlu. Bu kez Erzurum’dan bir örnekle karşımıza çıkıyor:
“Başına çarşaf geçirdiğinden dolayı Erzurum’da, Cumhuriyet caddesinde kadının asıldığı(idam edildiği) dönemde, niye çarşaf giyiyorsun diye demokrasinin rafta olduğu, istibdadın(baskının) milleti kırıp geçirdiği dönemde…”
Burada herhalde Atatürk dönemini kastediyor.
Tamamen yalan. Ne Atatürk döneminde, ne de onun ölümü sonrasındaki İnönü döneminde kadınların kıyafetleri asla yasaklanmamış, isteyen çarşaf giymiş, isteyen başını örtmüş veya açmıştır. Şapka devrimini, kılık kıyafet devrimini ve daha nicelerini yapan Atatürk, kadınların giyim kuşamına asla müdahale etmemiş, karışmamıştır.
Bu konuda ne bir kanun çıkarılmış, ne de başka bir önlem alınmıştır. Bir kadın, çarşaf giydiği için idam edilmiş! Fethullah’ın bu sözleri tümüyle yalandır. Eğer doğru olduğunu iddia ediyorsa sözlerini belgelemeli, ya da bu olayın en ufak bir belirtisini göstermelidir.
Sadece Fethullah için değil, herkes için geçerli olan çok önemli bir kural vardır:
Allah’tan korkacak, kuldan utanacak. Böyle bir yalanda ne Allah korkusu var, ne de kuldan utanma duygusu. Belki bazıları diyecektir ki, bu sözlerini bir yanlış bilgi veya dil sürçmesi sonucu söylemiş olabilir! Ama ne yazık ki öyle değil. Bir başka kasetinde benzer sözleri bir kez daha söylüyor:
“Başına çarşaf giydiğinden dolayı Erzurum’da Cumhuriyet caddesinde kadınların asıldığı dönemde…” Bir başka konuşmasında şöyle diyor:
“Başına çarşaf giydiğinden dolayı Erzurum’da Cumhuriyet caddesinde kadınların asıldığı dönemde…” Bir başka konuşmasında şöyle diyor:
“Cumhuriyet döneminde ilk kadının asıldığı yerdir Erzurum. Çarşafını çıkarmıyor diye…İyi bir Osmanlı şehridir, fakat saffetini (temizliğini) koruyamamıştır. Asker bozdu. Subay kadınları açık gezince…”
Bu şahıs Türkiye’de değil! Tam 11 yıldan bu yana ABD’de yaşıyor. Pensilvanya eyaletinde görkemli bir çiftlikte. Yanında ahçıları, uşakları, hizmetkarları, şoförleri, katipleri, korumaları, müritleri ve sekreterleriyle!.. Hep birlikte krallar gibi yaşıyorlar, Türkiye’yi oradan yönetiyorlar.
Türkiye’de hakkında açılmış, devam eden bir soruşturma yok. Görülmekte olan herhangi bir davası yok.
Kendi deyimiyle adliye ve mülkiye büyük ölçüde Fethullah cemaatinin eline geçmiş, dikensiz gül bahçesi örgütlenmiş. Kim dava açacak onun hakkında! O halde niçin gelmiyor? Nuh Mete Yüksel’in kitabı bu açıdan çok yararlı oldu. Fethullah’ın planlarını, fikirlerini ve yalanlarını bu kez de o kitaptan öğrenme fırsatını bulduk.
Erzurum’da, çarşaf giydiği için idam edilen kadınlar yalanı! Ayıptır be, yalanın bu kadarı gerçekten ayıptır. Kitapta Fethullah’ın Hristiyanlar için söylediği inanılmaz sözler de yer alıyor. Onları suçluyor, “Oyunu dünyaya göre oynuyoruz. Bütün dünyaya talibiz. Vatikan çıyan yuvasıdır. Akan kanların ardında Vatikan vardır, Amerika’da onların lobileri vardır” diyor. Sonraki yıllarda ise Papa ile birlikte Hristiyan alemine övgüler düzmekten, el ele fotoğraflar çektirmekten sıkılmıyor.
Belki bu 180 derecelik tavır değişikliğini kendisinden, uzun süredir yaşamakta olduğu ABD istemiştir! Belki de kendisine;
“Sözlerine dikkat et, aksi takdirde seni Türkiye’ye postalarız” denilmiştir. Fethullah çok iyi tanınıp bilinmeli, asla unutulmamalı, Türkiye’yi ABD’den nasıl yönettiği belleklere iyice kazınmalıdır.
Yazdığı bu kitap nedeniyle Nuh Mete Yüksel’e bir kez daha teşekkür ediyorum.
SÖZCÜ
SÖZCÜ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder