12 Kas 2011

Sosyalis-LA-m (4-5)


Bugün kullandığımız ticaret kelimesi Arapça bir kelimedir. Kökü “ca’r” olarak karşımıza çıkar. Cariye kelimesi de buradan türemiştir. Cariye, elden ele dolaşan kadın demektir. Ticaret ise malın elden ele dolaşması manası taşır. Ekonomi-politik olarak baktığımızda, İngilizce karşılığı “distribute” olur. Ve denklemi, mal-para-mal biçimindedir.
Bugün ise para-mal-para denklemine oturtulmuştur. Halbuki İslam’ın ilk yüzyılında bu kavram aynen söylediğim minvalde kullanılmıştır.
Hacir meselesi
İslam dininin fıkıh manzumlarının en önemlilerinden olan Mecelle, hacir kavramını ele alırken “koşulsuz bir otorite ortaya koymuştur”. “Belli koşulları aşan durumlarda, devlet özel mülke el koyabilir” şerhi, açık ve müdahalesiz bir piyasa anlayışını tamamen karşısına alır. Hacir koşulları şu şekildedir:
- Malını kiraya veren tüccar
- Aklıselim olmayan kişi
- Müflis
Kira meselesi
Hazreti Peygamber Efendimiz’e göre Müslümanlar üç şeye ortaktırlar. Su, ateş ve mera (toprak)...
İnsanın, havaic’i asliye (asli ihtiyaçları) dışında toprakta özel mülkiyet hakkı yoktur. Ve en önemli İslam fakihleri de şu meseleye imza atmışlardır:
“Eğer bir toprak, sahibi tarafından işletilemiyorsa, işletene koşulsuz devredilir.”
Bu meseleyi anlamak için Seyyid Kutup (İslam’da Sosyal Adalet), Ebu Zehra ve Mustafa Sıbai incelenebilir.
Ve Kur’an’a göre; kişi için alın teri dışında bir karşılık yoktur. Ancak bu kenz (biriktirilmiş) alın teri değildir. Necm Suresi’nin 39. ayetine göre; daimi alın teri yani mevcut koşullarda üretilen değer manası çıkar.
Bu yüzden, bankaya 100 bin TL yatırıp bin TL faiz almak ile 100 bin TL karşılığında ev alıp bin TL kira elde etmek aynıdır. Hiçbir fıkhi fark yoktur. Her ikisi de haramdır.
Müflis tüccar(?)
Peki müflis tüccarın malı niye hacredilir? Çünkü toplam hazine halka aittir. İflas için “bugünün kapitalist tüketim bahanesi yoktur”. Ya da serbest bir piyasa yoktur. Yani iflasın temel nedeni, muhakkak “kötüye kullanımdır”. Bu çerçeveden, müflisin mülkü, el değiştirir.
Müflis tüccar, kötüye kullanımı temsil eder, aklıselim olmayan (kaba tabirle deli) da aynı şekilde ele alınır. Ve tüm bunlar tesis edilirken, şura-meşveret-parlamento-meclis çatısı kullanılır, değerlendirmeler şura-danışma ile yapılır...
Kur’an’da mal artırma sorunu
İslam’ın güncel kapitalizm ile yaşadığı en temel çelişkilerin başında bu sorun gelir. Mal çoğaltmanın amacı nedir ? İslam’da ruhbanlık, “bir bilgiyi, sınıfsal üstünlük aracı olarak kullanma manasına geliyor ise”, farklılaştıran unsur ne olabilir?
Bugünlerde Kurban (yaklaşma) Bayramı’ndayız. Bu bayramın esas adı eşitlenme bayramıdır. Çünkü kurb (yaklaşma) kelimesi geçen bütün ayetlerde, “iza kurba vel yetamen vel mesakin” kalıbı geçer. Yetim ve miskinlere yaklaşmak demektir. Kurban, hayvan demek değildir.
Bu ay ne yapılır ? Hac ayıdır. Herkes gidip sosyal statüsünden arınır, ihrama girer ve eşitlenir. Hayvan kesme ile meseleyi geçiştirmek, cahiliye geleneklerini dinleştirmek dışında bir şey değildir.
Bu açıdan, bu ay; ister hayvan kesin, ister para yardımı yapın, diğerleri ile eşitlenmedikçe tam kurban olmuş olamazsınız...
Peki ya bankacılık?
İslami bankacılık olur mu? Hayır efendim, mümkün değil. Bankacılık sistemi, şirk dininin mabetleridir. Bankalar, riba kurumlarıdır. Riba/faiz, kendi kendisine şişen manasına gelir. Siz emek vermedikçe artan para-mal-mülk, ribadır, faizdir ve haramdır.
Kapitalist tüketimden toplumcu üretime sevk eden Kur’an, zaten Haşr Suresi’nin 7. ayetinde, mal ve servetlerin dolaşımı ile ilgili detaylı bir bilgi veriyor. Mallar, sadece zenginler elinde dolaşmayacak, tabana yayılacak...
Anlattıklarımızı dinleyip, “bütün alimler yanıldı da siz mi doğru diyorsunuz” gibi, tarih ve dinsel metinlerden bihaber bir çıkış bugün parlatılıyor. Bunu söyleyenlere, bütün alimlerin, söylediklerimi teyid ettiğini tek tek ispat edebilirim. Ki şu an zaten bunu yeni kitabımda gösteriyorum.
Efendim bu bahsettiğimiz çizginin ilk isyanı, Halife Osman döneminde vuk’u bulmuştur.
Halife Osman nasıl öldürüldü?
Halife Osman dönemi çok ilginç bir dönemdir.  Efendim, İslam Tarihi kaynaklarının ekserisinin ortaya koyduğu bir veridir ki (özellikle Taberi, İbni hişam ve İbn Sad, Vakıdi ikilemesinde geçer), Halife Osman camide namaz kılarken öldürülmemiş, bir isyan neticesinde; sarayın etrafı kuşatılarak öldürülmüştür.
Cenaze namazı kılınmamış, Yahudi mezarlığına gömülmüş, sonraları Muaviye; mezarın duvarını yıkıp, Müslüman mezarlığına dahil etmiştir.
İsyanın gerekçesi nedir?
Üstad Ali Şeriati bu süreci şöyle analiz eder;
Osman, İslam’da “ilk kez” ortaya çıkan bidatlerin eksik fihristidir. İlk kez lider unvanıyla sarayda oturuyor, ilk kez resmi muhafız alayı oluşturuyor, ilk kez özel meclis oluşturuyor, ilk kez kapıcı kullanıyor, ilk kez sıradan halk yığınlarıyla halife ilişkilerinde aracı kullanılıyor, ilk kez Beytül Mal halifenin emrine veriliyor, Beytül Mal’ın bekçisi mescide gidip Beytül Mal’ın sahibi olan halka, halife karıştığı için kilidi size verip istifa ediyorum, istediğinizi yapın diyor, ilk kez siyasi tutuklu ortaya çıkıyor, ilk kez bir Müslüman halifenin yöntem ve davranışlarına karşı çıktığı için takibata uğruyor, ilk kez siyasi sürgün yaşanıyor, ilk kez bir kişi devlet tarafından işkence görüyor [Abdullah b. Mesut], ilk kez Kur’an siyasi demogoji aracı oluyor, ilk kez hükümdar halkın kaderini ele alıyor, yasal ve İslami sorumluluktan muaf tutuluyor, ilk kez ırk ve akrabalık bağı siyasal ve toplumsal ilerleme aracı oluyor, ilk kez tekelcilik siyasi arenada halifeye bağlanıyor, bir makama gelmek için gereken takva ve İslam yerini yakınlık ve siyasete bırakıyor, ilk kez sınıf sömürüsü, ayrımcılık sermayecilik [hazine], seçkinlik, cahili değerler, kabileci ruh, yaş, servet, ırk, şahsiyetperestlik ve kabilecilik, İslami kardeşlik, manevi değerler ve toplumsal eşitliğin önüne geçiyor, ekonomik ayrıcalık; takva, cihad geçmişi, Peygamber'e yakınlık, Kur’an’a vukufiyet ve kişisel liyakatten önemli oluyor, “Hükümet” [Başkanlık] ruhu “İmamet” [Önderlik] ruhuna tercih ediliyor, “Muhafazakâr sistem”, “Devrimci harekete”, “Dini, insani ve ekonomik tekelcilik”, “Halkçılık, eşitlik ve İslami özgürlüğe” -ki İslam’da sıradan bir insan bile toplumun siyasi kaderinde aynı ölçüde sorumluluk sahibiydi-, halifenin şahsı ve aynı ölçüde büyük ashab ve tam anlamıyla maslahatçılık, hakikatperestliğe, siyaset mücadeleye, İslami slogan İslami hakikate, büyük ashab mü’minlere, sınıf ümmete, dar’ul hilafe mescide, kabileci eşrafiyet insani şerafete, eski cahiliye yeni devrime, bidat sünnete ve hülasa Ebu Süfyan’ın ehli beyti Muhammed’in ehli beytine galebe çaldı ve neticede Ali silahsızlandırıldı! Ve Ebuzer! Ali’nin, Ebubekir’in seçiminde ve Ömer’in tayininde yenilmesine üzüntüyle tahammül etti. Şimdi her şey bambaşka bir mecraya kaymıştır. Zorbalık, altın ve hile Peygamber’in hilafeti kılıfında ve tevhidin güzelliğinin arkasına sığınarak halkın -ki daima bu uğursuz teslisin kurbanı olagelmişlerdir- karşısına dikilmişti (Bkz. Bir kez daha Ebuzer / Aliseriati.com)
Ve isyan...
Sonrasında diri devrim, taze ruhuyla; sürece isyan ediyor. İcabında Osman bile dinlemeyen bir refleks ile sürece müdahale edip, tepkisel refleksini gösteriyor. Halife Osman ile ilgili detayların tümü, Şeytan Evliyaları adlı kitabımda mevcuttur. O kitapta, muteber kaynaklardan yola çıkarak süreci analiz ettim. Ama özetle, cenaze namazı dahi kılınmayan bir Halife ve bu süreci, daha doğrusu devrimi koruyan bir halk söz konusudur. Efendim, biz mi yenilikçiyiz ? Biz mi reformcuyuz ?
Hayır, bir öze dönüşçüyüz...

Hiç yorum yok: