Kişinin inanç ve düşüncelerine ters düşen oluşumlara sabır ve itidalle dayanması gerektiği tanımı, genelde iyi niyetli, eğitimli ve kültürlü insanlarca kabul gören bir kavramdır. Bu tanım benim de ilkelerimin önde gelenlerindendir. Gelin görün ki son yıllar, aylar ve giderek günlerde erenlerin bile sabrını taşırıp isyan ettirecek dayanılmaz olay ve işlemleri yaşıyoruz.
Önde gelen ilk tepkim, Milli Eğitim’deki uygulamalardır. Atatürk’ün bizlere emanet ettiği cumhuriyetin ortaöğretiminde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak, 24 yıl, 12 Eylül darbesinden önce İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün Özel Öğretim Kurumları Müdür Yardımcılığı’nda 3 yıl, 6 ay, 24 gün olmak üzere 27 yıl, 6 ay, 24 gün içtenlikle eğitime hizmet vermiş bir kişi olarak, bugün milli eğitimimizin aydınlanma yolundan uzaklaştırılmasını içeren uygulamalarını kabul edemiyorum.
İlk şaşırtan uygulama ivedilikle Meclis’e getirilmeden Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre hazırlanmış olan Teşkilat Kanunu’nun KHK ile ortadan kaldırılması olmuştur. Bu kaldırılan yasa; 1924’te getirilen üç temel yasadan biri olan tekke ve zaviyelerin ortadan kaldırılmasından sonra anayasanın 42. maddesi kapsamında, Milli Eğitim’de “Eğitim ve öğretim Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda çağdaş, bilim esaslarına göre yapılacaktır”derken, çocuklarımıza, Atatürk cumhuriyetinin ilke ve devrimleriyle milliyetçiliğini öğretme amacını taşır. Eğiticilikte bu kuralları cüretle kaldıran Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, bir de “Teşkilat kanununun yeri ve zamanı geçmiştir”diyerek Cumhuriyetin temel ilkelerini öğretimden yoksun kılmıştır. Bu yetmemiş, yıllardır kadro bekleyen 400’e yakın gerçek öğretmenlere, “Hiç beklemesinler, onlara kadro açamıyoruz, gitsin kendilerine başka işler arasınlar” dedikten sonra, boş kalan sınıflara öğretmen olmayanları, geçici, ücretli öğretmen olarak görevlendirmiş, böylece eğitimi-öğretimi altüst etmiş, niteliksizleştirmiştir.
Bir ihaneti de Kadın Araştırmaları Derneği’nin gazetemizde çıkan duyurusundan öğrendik. Buna göre; ilköğretimde 4. sınıf öğrencilerine, büyüklerin bile öğrenmekte güçlük çektiği Arap harfleriyle yazım ve bunu kolaylaştırmak için de Arap dilini öğretime koymuş?! Eğitimde ilk devrimle Osmanlı’da Arapça, Farsça ve az miktarda Türkçeden oluşan karma Esperanto dil ortadan kaldırılmış, anadilimize dönülmüştü. Bunu sağlamak için de Dil Tarih Kurumu oluşturulmuştu. 12 Eylül darbesinde bu resmi kurum özel dernekler haline getirilerek suikasta uğradı. İşte şimdiki Bakan da Arap alfabesiyle dilinin öğretilmesine kalkışarak, Atatürk’e ve Harf Devrimi’ne doğrudan saldırıyla ihanet etmiştir. Ana muhalefet, hem de Atatürk’ün kurduğu CHP nerede? Milli Eğitim davul zurnayla ilkelerinden koparılırken onların gözleri görmez, kulakları işitmez mi? Benim onlardan bir beklentim daha var. Dersim’den CHP milletvekili yapılan Hüseyin Aygün’ün iktidarın suçlamaları eşliğinde, o tarihlerde İngilizlerin kışkırtmalarına kendisi de o fikirde olan Seyit Rıza’nın öncülüğünde başlatılan kalkışmanın, o günlerin tek partisi CHP hükümetince bastırılmasına -ki hangi devlet olursa olsun düzeni korumak için her türlü önlemi almak zorundadır- “Dersim’de katliamı yapan CHP, yaptıran da Atatürk’tür”diyebilmiş. Bu zat, düşünmeden olaylardan yoksunca zorunlu savunmayı, bilinçsizce suç sayan sözleri sarf ederken suçlamada AKP ile eş çizgide olmuştur. Ondan bunun hesabı sorulmalıdır. Kuvayı Milliye’den gelen, Kurtuluş Savaşı’nda İzmir’in Yunanlılarca işgaliyle iki şehit veren, ailesi, evi barkı yok edilen, Mustafa Kemal’in Başkumandan olarak zaferle sonlandırdığı Kurtuluş Savaşı’ndan geriye sadece anneannesiyle annesi kalan ve CHP’ye 60 yılı aşkın hizmet veren, çağdaş ülkelerdeki gibi‘kadın kotası’nın parti tüzüğüne konmasında başı çeken bir Cumhuriyet kadını olarak bu aymazlıklara karşı içimin yanmasıyla öfke duymamı önleyemiyorum. Aynı nitelikte bir aymazlık da, geçen yazımda da değinmiştim, AKP’nin Ordu milletvekili İhsan Şener’den geldi. Ona göre “15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’e çıkmamış, onların tarihinde bu işgal yokmuş!”...
Tepki getiren bir konu da Cumhurbaşkanı’nın Zaman gazetesi yazarı Mümtaz’er Türköne’yi Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nun Yönetim Kurulu’na ataması oldu. Bu zatın gazetesindeki yazıları, TV’de katıldığı açık oturumlardaki söylemleriyle Atatürk’e ve cumhuriyete karşıtlığı bilinirken, Sayın Gül’ün bu hatayı yapması, gençlerimizin haklı olarak tepkiyle sokaklara dökülmelerine neden olmuştur. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder