Başbakan Erdoğan, Dersim belgesi olarak eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarına başvurdu. Çağlayangil, o dönemde Emniyet Müdürü olarak, General Abdullah Alpdoğan ile birlikte bölgede isyancılarla görüşmüştür.Başbakan Erdoğan’ın nedense değinmediği ancak Çağlayangil’in anılarının en önemli noktası olan şu bölümü dikkatinize sunuyoruz: ‘Bir adamın bir kocası olur’ “Tercümana Kürtçe anlattı. Tercüman bize tercüme etti: ‘Beyanatınız bizi duygulandırdı... Kürt bütün samimiyetiyle dedi ki; ‘Bir adamın bir kocası olur’ dedi. ‘Siz bir hareket yapıyorsunuz. Bu hareket gelir geçer. Buraları yine Kürt ağalarına kalır. O zamanlar bize zulüm ederler. Bizi kurtaramazsınız siz. Siz bütün Dersim’e hakim olsanız, oraya devlet otoritesi girse zaten biz ağaya kul olmayız. Ama siz yoksunuz, bizim daimi muhatabımız ağa olduğu için ve kudret de onda olduğu için size değil onlara itaate, sizin değil onların söylediğini yapmaya mecburuz.’ Abdullah Paşa, ‘şimdiye kadar bu işin böyle olduğunu, fakat hükümetin bundan sonra kararlı olduğunu, Dersim’i de yurdun öbür parçaları gibi hükümetin otoritesinin geçerli olduğu ve hükümetin üstünde hiçbir otoritenin bulunmadığı yer yapmakta kararlı olduğunu, ağaların lafına kapılmamasını, meseleyi tekrar tezekkür etmelerini’ söyledi. Bunu kabul etmediler.”
Kim otoriter olacak?
İşte meselenin esası budur: Dersim’de ağalar ve aşiretler mi otorite olacaktır, yoksa Cumhuriyet ve devrim mi?
Sayısız detaya girmeye gerek yok, tek başına ele geçirilen silah sayısı bile Dersim meselesini anlamaya yeterlidir. Çünkü silah otoritedir!
O gün devrimci Cumhuriyet, feodaliteyle hesaplaştı ve son tahlilde köylüyü özgürleştirdi. Ancak harekât sırasında kayıpları artıran yanlışlar da vardı. Ayrı bir yazının konusu olan bu yanlışlıkların temelini, 1926-1938 arasındaki 12 yıllık “sorunu barışçı yöntemlerle çözme döneminin” iyi değerlendirilemeyip üstelik bir gecikmeye dönüşmesi ile Cumhuriyet yönetiminin sınıfsal yetersizliklerinin birleşmesi, oluşturmuştur.
En yakıcı ihtiyaç: Devrim
“Cumhuriyet devrimciyken, feodaliteyle hesaplaştı” dedik... Ya karşı-devrimciliğin, daha 1939’larda, 46’larda harekete geçmesi, 50’lerde büyümesi, 80’lerde Cumhuriyet’i kuşatması ve 2000’lerde Cumhuriyet’i “yıkması” döneminde durum neydi?
Anımsayalım: Diyarbakır Bismil’e bağlı Sinanlı ve Aslanoğlu köylüleri, “Yaşasın Cumhuriyet, yıkılsın ağalık” diye ayağa kalktığında, toprak istediğinde, karşısında ağa ile birlikte kimi buldu? Kaymakamı ve jandarmayı!
Yani Cumhuriyet devrimciyken, ağaya karşı köylünün yanında yer aldı; ancak karşı-devrimciliğin yıktığı Cumhuriyet köylüye karşı ağanın yanında saf tuttu.
Bu çıplak gerçek bile bir devrime nasıl da ihtiyaç duyduğumuzu gözler önüne sermektedir!
NOT: Dersim konusunu işleyen Mehmet Ali Birand dün köşesinin başlığından sormuş: “Genelkurmay arşivi neden açıklanmaz?” Büyük sıfatlı meslektaşlarımızın cehaletini önlemek için anımsatalım: Kaynak Yayınları, “Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları” diye o arşivi milletimizin hizmetine sundu ve iki ciltlik çok önemli bir eser yayımladı. Üstelik ikinci cilt Dersim’le ilgilidir! İlk kez 1992 yılında basılan bu kitaplar, Nisan 2011’de düzenlenerek okurlara yeniden sunulmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder