5 Ara 2011

Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları


‘İsyanların arkasında emperyal güçler var’
Sovyet belgelerinde özetle şunlar söyleniyor:

-Bu isyanlar, Devrimci Cumhuriyet’e karşı feodal gerici sınıfların hkim konumlarını korumak amaçlıdır.
-İsyanların gerisinde İngiltere bulunmaktadır. Emperyalizmin hedefi Devrimci Türkiye’yi yıkarak Sovyetler Birliği’ni güneyden kuşatmaktır.
-Ankara Hükümeti isyanları şiddet kullanarak bastırmakta haklıdır. Başka bir politika izlenemez
İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılp Tarihi Enstitüsü Araştırma Görevlisi Mehmet Perinçek’in 10 yılı aşkın süredir Rusya’da devlet arşivlerinde yapmakta olduğu çalışmanın son ürünü Kaynak Yayınları tarafından okuyucuya sunuldu. Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları kitabı, konusu ile ilgili Türkçedeki ilk kapsamlı kitap oluyor. Kitapta, Mehmet Perinçek’in yazdığı ve belgelerin geniş bir değerlendirmesini yaptığı önsözün yanı sıra toplam 22 belge bulunuyor. Kürt isyanlarını Sovyetler Birliği nasıl değerlendirdi? Elbette bu konu bir sır değil. Ama böylesine kapsamlı bir çalışma Türkçede ilk defa yayımlanıyor.
Perinçek’in kitabında yer alan belgeler; Rusya Toplumsal, Siyasal Tarih Devlet Arşivi, Rusya Askeri Devlet Arşivi, Rusya Askeri Tarihi Devlet Arşivi, Rusya Federasyonu Devlet Arşivi ve Rusya’nın önde gelen kütüphanelerinden alınmış. Bu arşivlerin kaynağı Komünist Partisi’nin, Kızıl Ordu’nun, Komünist Enternasyonalin, Sovyet Dışişleri Bakanlığı’nın, Komünist Partisi (SBKP) Gençlik Birliği’nin (Komsomol), Kafkasya ve Orta Asya’daki Komünist Partilerin arşivlerinin, şimdi Rusya Federasyonu yönetimi tarafından düzenlemesiyle oluşturulmuş.

Kürt sorununun olanca yakıcılığı ile ülke gündemimizin baş sırasına yerleştiği bugünlerde, yakın tarihimizde bu konuda yaşanan gelişmelerin Türk’ü ve Kürd’üyle milletimizin bilgisine sunulması son derece önemli.

Bir bütün olarak bakıldığında belgelerde önemli tahliller ve tespitler görüyoruz. Sovyetler Birliği’nin isyanlar karşısındaki net duruşu ise günümüz açısından son derece öğretici.

İsyanların altında yatan gerçekŞeyh Sait, Ağrı ve Dersim isyanları, Ankara ile ilişkiler bakımından uluslararası çapta siyasi değerlendirmeler konu olmuşlardır. Sovyet belgelerinde bu isyanlar konusunda son derece net ve kararlı bir tavır vardır. Özetle şunlar söylenmektedir.
-Bütün bu isyanlar, Devrimci Cumhuriyet’e karşı feodal gerici sınıfların hkim konumlarını korumak amacıyla çıkarılmaktadır.
-İsyanların gerisinde emperyalist güçler (İngiltere) bulunmaktadır. Emperyalizmin hedefi Devrimci Türkiye’yi yıkarak Sovyetler Birliği’ni güneyden kuşatmaktır.
-Ankara Hükümeti isyanları şiddet kullanarak bastırmakta haklıdır. Başka bir politika izlenemez.
 
İsyancılara karşı Türk Ordusu-Kızıl Ordu işbirliği
Moskova, isyanların yarattığı tehdidi kendisine de yönelik gördüğünden Türkiye’yle dayanışma içinde oldu. İhsan Nuri Paşa, anılarında Sovyet Kızıl Ordularının Türk birliklerini desteklemek için Aras Nehri’ni geçtiğini ve Küçük Ağrı’nın yamaçlarını top ateşine tuttuğunu anlatır. Bölgedeki İngiliz diplomatları da SSCB’nin isyanı bastırması için Türkiye’ye yardım ettiğini saptamaktadır

İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılp Tarihi Enstitüsü Araştırma Görevlisi Mehmet Perinçek’in Rusya’da devlet arşivlerinde yaptığı çalışmaların son ürünü Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları’nı irdelemeye devam ediyoruz.
Moskova, Kürt isyanlarının yarattığı tehdidi kendisine de yönelik gördüğünden Türkiye’yle dayanışma içinde oldu.
SSCB’nin beyni olarak tanımlanabilecek Komünist Parti Polit Bürosu’nun 25 Ağustos 1930 tarihli oturumunda Askeri Devrim Konseyi’nin (RUSR) ve Sovyet İstihbarat Teşkilatı OGPU’nun silahlı Kürt birliklerinin sınırı aşmasına karşı önlemler almakla görevlendirilmesi kararı bunun önemli göstergelerindendir. Sovyet sınır birlikleri bu temelde Türk Ordularının harektlarına doğrudan destek olmuştur. Türk yetkililer, SSCB sınırının isyancılara kapalı olduğunu uluslararası basında dile getirirken, bölgedeki İngiliz diplomatları da SSCB’nin Kürt isyanını bastırması için Türkiye’ye yardım ettiğini saptamaktadır.
Esir düşmelerini engellediler
“Sovyet istihbaratı aynı zamanda Türkiye ile İran arasında herhangi bir çatışmanın doğmaması için de görevlendirilmiştir...
“Ağrı isyanları sırasındaki Türk-Sovyet işbirliğine, isyanın en önemli lideri İhsan Nuri Paşa da tanıklık etmiştir. İhsan Nuri Paşa, anılarında Sovyet Kızıl Ordularının Türk birliklerini desteklemek için Aras Nehri’ni geçtiğini ve Küçük Ağrı’nın yamaçlarını top ateşine tuttuğunu anlatır. Sovyet birlikleri Kürt isyancılara ateş açarak Türk askerlerinin esir düşmesini de engellemişlerdir. İhsan Nuri Paşa’nın ifadesiyle Sovyetler, kendilerine sığınan Türk askerlerine çok değer vermiş, silahlandırıp onları Nargara köprüsünden Iğdır’a göndermiştir.

“İran Kürdistanı Demokratik Partisi’nin Genel Sekreteri Sadık Şerefkendi ise Ağrı isyanlarının en sıcak döneminde SSBC’nin Sovyet Ermenistanı’ndaki milli hareketin liderlerine büyük baskı uyguladığını, Aras Nehri bölgelerinde Türkiye’yle sınırlarını kapatarak Sovyet Kürtlerinin ve Ermenilerinin Ağrı isyancılarını desteklemesini engellediğini belirtir.

Simko ve Berzenci deneyimleri
i
Ezilen bir dünya ülkesinde etnik sorunu silah kullanarak çözmeye çalışanlar kaçınılmaz olarak, mücadele ettikleri devletten daha büyük bir kuvvet bulmakta ve ona dayanmaktadırlar.
Mehmet Perinçek’in kitabı bu tarihi gerçeği kanıtlayan çok sayıda örnek ile doludur. Koçgiri, Şeyh Sait, Ağrı isyanlarını örgütleyenlerin o günün emperyalist devletlerinin desteğini almak için yürüttükleri çabalar biliniyor. Ama daha çarpıcı olanı; Kürtlerin yakın tarihinde önemli rolleri olan Şeyh Mahmut Berzenci, İsmail ağa Şikaki (Sımko) gibi isyan liderlerinin trajik hayat öyküsüdür.
Simko İran devletine karşı ayaklanmış, 1. Dünya Savaşı yıllarında ilk başta Rusya, savaşın sonlarına doğru İngiltere ile ilişkiye geçmiş, 1920’lerde Türkiye tarafına geçmiş, Türkiye’nin 1925 sonrasında Güney sınırlarının bir istikrar kavuşmasından sonra Türkiye’de de kalamamış ve dayanacak bir dış kuvvet bulamayınca İran’da isyanlar içinde geçen hayatı sonlanmıştır.
Şeyh Mahmut Berzenci 1. Dünya Savaşı’nda önce Osmanlı orduları ile birlikte İngilizlere karşı savaşmış, 1923 yılında esir tutulduğu Basra’dan Kürdistan Emiri olarak Süleymaniye’ye dönmüştür. İngilizlerin amacı Türkiye’yi parçalama operasyonunda kullanacakları kendi deyişleriyle tampon bir Kürt devletini Şeyh Mahmut aracılığıyla kurmaktır.
Şeyh Mahmut bir müddet sonra İngilizlerle anlaşmazlığa düşer, dağlara çekilir. 1930’lara doğru İngiltere ile yeniden anlaşmak zorunda kalır ve Irak’ın güney bölgesine sürgüne gönderilir.
 20’lerde tampon 90’larda kukla devlet
Mehmet Perinçek’in kitabının en başında yer alan 4 makale; 1920’ler Türkiye’si ve Kürdistan’ında durum, sosyoekonomik koşullar, Kürtlerin toplumsal siyasal yapısı, İngiltere’nin bölge politikası vb konularla ilgili olarak öğretici bilgiler veriyor.

Bu rapor ve makaleler ile daha sonra yazılan bütün makalelerde; en önemli gelişme olarak İngiliz emperyalizminin Irak’a yerleşmesi ve Irak’ın kuzeyinde bir tampon Kürt devleti kurma planı üzerinde duruluyor. Gerçekten de o zaman (1911-23’ler) İngiltere Şeyh Mahmut Berzenci ile anlaşarak Süleymaniye merkezli bir “Kürdistan Emirliği” kurmuştur. Sovyetlerin bütün görevlilerinin ortak tespiti, İngiltere’nin hedefinin, Irak’ın kuzeyindeki bu “tampon devleti” İran ve Türkiye’ye doğru genişleterek Sovyetler Birliği’ni güneyden kuşatmak ve Azerbaycan petrollerine ulaşmak olduğudur. Dolayısı ile Ankara’da Kemalist hükümetin varlığı ve güçlenmesi son derece önemlidir.

Aynı şekilde raporlarda, İngiltere’nin daha genel hedefinin ise, Afganistan’daki Nadir Şah ve İran’daki Rıza Şah yönetimlerini iç çatışmalar çıkararak teslim almak ve Türkiye’nin parçalanması ile ortaya çıkacak büyük bir “Kürdistan” ile Sovyetler Birliği’ni güneyden “tampon devletler”le kuşatmak olduğu söyleniyor. Aradan yarım yüzyıl geçti. İngiltere’nin “tampon devletler kuşağı”nın yerini ABD’nin “yeşil kuşak” projesi aldı. İngiltere “tampon devletler” kurmada başarılı olmadı, ama 50 yıl sonra ABD “yeşil kuşak”ta belli ölçüde başarılı oldu.

Irak’ın kuzeyindeki o günün “tampon devleti”, bugün “kukla devlet” olarak yeniden sahnede. Aradan 70 yıl geçtikten sonra 1990’larla birlikte, Türkiye’nin parçalanmasıyla büyütülecek “İkinci İsrail” gündeme geldi ve hl gündemde.

SonuçSovyetler Birliği devlet görevlileri ve uzmanlarının öngörülerinin bazıları gerçekleşti, bazıları ise gerçekleşmedi. Birinci olarak İngiltere Kürt sorununu kullanarak Musul Petrolleri sorununun kendi lehine çözülmesini sağladı (1925). Tampon devleti büyütüp “Büyük Kürdistan”, İran ile Afganistan’ı da bölüp “tampon devletler” haline getirmek hedeflerine ise ulaşamadı. Çünkü bir emperyalist olarak İngiltere artık inişe geçmişti ve böylesine büyük bir projeyi hayata geçirebilme kudretinden her geçen gün uzaklaşıyordu. Ve daha da önemlisi 1930’larla birlikte hemen yanı başında varlığını tehdit eden büyük bir bela yükseliyordu: Hitler Almanyası. İngiltere’nin Almanya’dan gelen tehditle uğraşmaktan, Sovyetlerin güneyinde bir “tampon devletler” kuşağı oluşturmaya mecali kalmamıştı.

TKP’li İsmail Bilen dış bağlantıyı saptıyor
Türkiye Komünist Partisi’nin Genel Sekreterliğini de yapmış olan İsmail Bilen’in Marat imzasıyla Osmanlıca yazdığı 27 Haziran 1937’de Komünist Enternasyonel’e sunulan “gizli” ibareli “Dersim İsyanı” başlıklı belgede isyanın dış bağlantısına dikkat çekiliyor. İsmail Bilen isyandan kısa bir süre önce güney sınırından Dersim’e 4 komitecinin (Hoybun’dan olduklarını düşünmektedir) geldiğini belirtiyor. Raportörün ifadesiyle Türkiye’nin güney sınırlarının öte tarafında yaşayan mürteci beyler, ağalar ve şeyhler, Dersim beylerinin hoşnutsuzluklarından istifadeye kalkmakta ve Dersim’i irticanın bir iç kalesi haline getirmek istemektedir.
Diğer yandan halkı arkalarından sürüklemek maksadıyla beyler, bu tekliflerine reislik ve saire ünvanlarının likide ettirildiğini, üssat namına üzerine oturdukları gayrimenkullerin devlete mal edilmekte olduğunu, kendilerinin de başka vilayetlere nakledileceklerini yaymaktadır.

İlk kıvılcım
Bilen, isyanla ilgili ise şu satırları kaleme almıştır:

“İlk kıvılcım Nisan’da çıktı. Şeyh Hasan kolunun başı ve Koçuşağı’nın reisi Seyit Rıza’nın adamları ‘İn’ karakolunu basıyorlar ve beş askeri öldürüyorlar. Bir sırada köprüyü de yıkıyorlar.

“Vaziyet bu şekli alınca, hükümet Dersim’de tam bir operasyon harektı yapmaya karar verdi. Elaziz garnizonu bütün askeri birlikleri de Dersim üzerine sevk edildi. İki askeri kol; birisi Nazımiye’den, diğeri da Mazgirt üzerinden bir harekt yaptılar. İsyancıların etrafında 700 kilometrelik bir çember vücuda getirildi. Harekta tayyare filosu iştirak etti. Harekt-operasyon pek güç yürüyor. Dersimin topografisi asilere yardım ediyor. Hükümet kuvvetleriyle asiler arasında yine harpler oluyor. İsyancıların son çıktığı yerler:

“1. Kutu Deresi (Burada 3 bin kişilik silahlı bir grup oluşturuldu.)

“2. Sultanbaba Dağı (Buralar da ise yaklaşık 7 bin kişilik silahlı gruplar bulunmaktadır.)

“3. Kızıldağ “Buralar yüksek, sarp, yalçın ve geçilmesi zor yerlerdir. Haziran’ın 25’ine kadar bu yerlerde çarpışan asilerin yeknu 10 bini buluyordu.

“Yani, mürteci Dersim beylerinin kaldırdıkları irtica isyanında Kürt köylülerinin, Dersimli fakir ve emekçi halkının; asker Türk köylülerinin ve halkının kanları akmıştır. “Türkiye halkının, Dersimli Kürt köylülerinin canına malına mal olan bu irtica isyanının sonunu hükümet nereye bağlıyor; ne gibi tedbirler alıyor:

“1. Dersim’de hükümet, yol, köprü, mektep, kışla, karakollar yapılacak. “2. Askerlik ve vergi işleri düzene konacak. “3. Ağalık, beylik, şeyhlik kökünden kaldırılacak. “4. Bütün zorbaların malları devlete geçecek. “5. Dersim tamamıyla boşaltılacak. Bakanlar Heyetinin kararı olmadan orada kimse oturmayacak. Dersim’i eşkıya yatağı haline getirenler Garp vilayetlerine sürülecek. “6. Memleketin diğer yerlerine sürülecek olanlar ev ev, ayrı ayrı yerleştirilecektir.”

‘Toprak köylüye dağıtılmalı’
TKP yetkilisi İsmail Bilen, raporunun sonunda bu tedbirlerin yeterli olmadığını, ağa topraklarının mutlaka fakir köylülere dağıtılması gerektiğini ifade etmektedir. Ayrıca TKP, başka bir raporunda Dersim İsyanı’nın ezilmesini İsmet Paşa hükümetinin feodal gericiliğe karşı en büyük zaferi olarak yorumlamıştır.

Barzaniler ve kaçınılmaz son: EMPERYALİZMİN KUCAĞI
Mazlumlar dünyasında en büyük suç, sömürgeci emperyalistlerle işbirliği yapmaktır. Ezilen dünyada azınlık durumunda olan ve çok çeşitli haksızlıklara-baskılara maruz kalan azınlıklar, çoğu zaman bu tuzağa düşmüştür. Görmüş oldukları haksızlık ne olursa olsun azınlık milliyet ve dinsel topluluk, emperyalist saldırganla işbirliği yaptığı zaman, emperyalizmin hedefi olan diğer halkların nefretini üzerine çekmiştir
Sımko ve Şeyh Mahmut son yüzyılın Kürt isyancıları içinde en önemli şahsiyetlerindendir ve hayatları isyanlarla geçmiştir. Barzaniler, Şeyh Taha, Seyit Abdülkadir, Şeyh Sait, İhsan Nuri Paşa (Ağrı) vb. gibi diğer isyancılar ise tamamen emperyalistler ile işbirliği yaparak var olmaya çalışmışlardır.

Bütün bu isyancı liderler içinde en çarpıcı olan Barzani sülalesidir. Abdüsselam Barzani 1. Dünya Savaşı öncesinde Ruslarla görüştü. Düzenli maaşa bağlandı. 1914’te Musul’da idam edildi.

Yerine geçen Şeyh Ahmet Barzani, savaş sırasında Rusya ile işbirliğini sürdürdü. Bir yandan da İngilizlerle dirsek temasındaydı. Savaş sırasında Müslüman katliamı ile ünlü Ermeni General Antranik’le işbirliği yaptı. Şeyh Ahmet 1925’te Hakkri’nin Oramar bölgesinde İngilizlerin desteği ile başarısız bir isyan örgütlemeye çalıştı.
Barzaniler 2. Dünya Savaşı sonrası, Bölgeden çekilen İngiltere yerine etkinliği artan Sovyetler Birliği’ne dayanmaya çalıştılar.
1960 sonrasında ise Barzanilerin dayandığı yeni dış güç ABD oldu. Bu işbirliği hl devam ediyor.
Etnik sorunu silahla çözme politikasının nasıl kaçınılmaz bir şekilde emperyalizmle işbirliğine vardığını günümüz Türkiye’sinde Batı destekli bölücülüğün pratiğinde tekrar tekrar görüyoruz.
‘Ezilenlerin yok edici öfkesi’
Mazlumlar dünyasında en büyük suç, sömürgeci emperyalistlerle işbirliği yapmaktır. Ezilen dünyada azınlık durumunda olan ve çok çeşitli haksızlıklarabaskılara maruz kalmış olan azınlıklar çoğu zaman bu tuzağa düşmüşlerdir. Ama daha önce görmüş oldukları haksızlık ne olursa olsun azınlık milliyet ve dinsel topluluk, emperyalist saldırganla işbirliği yaptığı zaman, emperyalizmin hedefi olan diğer halkların nefretini üzerine çekmektedir. Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu Siyasi Sekretaryasının bu duruma ilişkin belirlemesi şöyledir: “Sömürgelerin kurtuluş mücadelesi tarihi göstermiştir ki ulusal bir ayrılığın bir bütün olarak emperyalistlerin ajan şebekesi olarak çalışması durumunda... ezilen kitlelerin öfke patlamaları, ulusal ayrılıklara yok edici savaşlara götürebilir.”

Sosyalistler açısından herkesin yeri belli

Sovyet devrimcileri hiç şüphe yok Türkiye’deki gelişmelere “Emperyalizmi güçlendiren ve emperyalizmi zayıflatan nedir?” penceresinden bakmaktadırlar. O günün koşullarında İngilizler başta olmak üzere Batı emperyalizmini güçlendiren her hareket kötüdür ve ezilmelidir. Emperyalist işbirlikçisi hareket kazanırsa, kaybeden halklar olacaktır, Sosyalist Sovyetler Birliği olacaktır ve Ortaçağ’a karşı olan güçler olacaktır.

İşte bundan dolayı Kürt meselesi ile ilgili bütün gelişmelerde o günlerde dünyanın bütün sosyalistleri açısından tablo son derece berraktır, saflar nettir, herkesin yeri bellidir. Dünyanın bütün ilericileri, sosyalistleri, devrimcileri, Kemalist Türkiye’nin yanındadır.

İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılp Tarihi Enstitüsü Araştırma Görevlisi Mehmet Perinçek’in Sovyet Devlet Kaynaklarında Kürt İsyanları kitabındaki belgeler, ulusal sorunda devrimci tavrın nasıl olması gerektiğini açık bir şekilde anlattığı için mutlaka okunmalı. Özellikle Kürt yurttaşlarımız tarafından.

Suriye’den çeteciler isyana destek verdi
Komintern’e imzasız olarak sunulan 28 Temmuz 1937 tarihli “Dersim İsyanının Dış Desteği” başlıklı raporda Fransa’nın yönetiminde olan Suriye’den isyana destek geldiği belirtiliyor. O raporda yer alan bazı ifadeler şöyle:

“(...) Hükümet birlikleri ile isyancılar arasında çarpışmalar devam ediyor. Bu isyanda yeni olan şu: Temmuz başında Türkiye’nin güneydoğu sınırından (Suriye) Türkiye’ye (Diyarbakır vilayeti) bir çeteci grubu girdi ve başında Şeyh Abdurrahim vardı. Bu grup dağıtıldı. Abdurrahim’in çetecileri ve jandarma arasında birkaç gün süren amansız bir mücadele vuku buldu.

“Şeyh Abdurrahim, 1925 senesinde büyük bir gerici Kürt isyanı tertipleyen Şeyh Sait’in kardeşidir. Şeyh Abdurrahim keza 1925 isyanına da katılmıştı. Suriye’ye kaçıp kurtuldu o zaman, sonra hükümet tarafından affedildi; memleketine geri dönmesine izin verildi. Hükümet geri dönmesine izin vermekle kalmadı, kardeşine 2 köy, hayvan ve demirbaş eşya bile verdi. Hatta bir süre kendisine ayda 50 lira maaş verdi. (...)

“1930 senesinde, Ağrı’da karşıdevrimci isyan varken, Şeyh Abdurrahim, arkadan bir isyan tertiplemek istedi. O vakit çeteci gruplar ile hükümet birlikleri arasında çarpışmalar meydana geldi. Bunun üzerine o yine Suriye’ye kaçtı ve kurtuldu. Geçenlerde isyancı Dersim beylerinin yardımına koşmaya çalıştı yeniden. Bu çeteci grubun gerçek örgütleyicileri, Cemili Paşa’nın oğullarıydı. Cemili Paşa, Kürdistan’ın en büyük feodal beyidir. Eskiden neredeyse tüm Diyarbakır bölgesi onun nüfuzu altındaydı. 100’ün üstünde köyü, birkaç yüz bin hektar toprağı, koyun sürüleri vardı; şehirdeki evlerin yarısı onun mülküydü. 1925 isyanının bastırılmasından sonra Cemili Paşa’nın oğulları Suriye’ye kaçtılar. Eski rejimin yeniden inşasından yana oldukları için, önemsiz bile olsa, bir isyanın her yeniden canlanışını kullanıyorlardı. Bundan dolayı şimdi de karşıdevrimci Dersim isyanını kendi amaçları için kullanmak istiyorlar. Hoşnutsuz unsurları etraflarında topladılar ve Dersim’deki isyancılara destek gönderme kararının alındığı bir toplantı düzenlediler. Bunun için üç ay içinde birçok çeteci grubu Türkiye’ye gönderdiler. Hükümet birlikleriyle çeteciler arasında sık sık çarpışmaların yaşandığını gazeteler bildiriyor ve doğrulanmış haberlerden bilindiği üzere, bu çeteci gruplardan bazıları dağıtıldı. Dağıtılan, Şeyh Abdurrahim’in grubuydu. Silahlar ve bombalar dışında birçok ilan ele geçirildi. Bu ilanlar, hükümete karşı halkı isyana çağırıyordu. (...)”

‘Türkiye’yi karşısına alabilecek tek bir devlet yoktur’
Taşnaklar 1931 yılında toplanan 2. Enternasyonal’e sundukları raporda şöyle yazmaktadırlar:

“Kapitalist devletler kanlı olaylar karşısında susmakta ve sessiz gözlemciler rolünü oynamaktadırlar. Onlar Kürdistan’ın özerkliğinin yer aldığı Sevr Anlaşması’nı unutmaktadırlar.”

2. Enternasyonal Yürütme Kurulu’na başkanlık eden Belçika Emek Partisi liderlerinden Louis De Brouckere, rapor üzerine şöyle konuşuyor: “En uygun yöntem, Milletler Cemiyeti aracılığıyla Türkiye üzerine etki kurmaktır. Fakat bu uluslararası örgütün Türkiye söz konusu olduğunda ne kadar zayıf kaldığını hepiniz biliyorsunuz...”

“Milletler Cemiyeti nezdinde bu konuyu gündeme getirebilmenin tek koşulu herhangi bir devletin bir girişimde bulunmasıdır; oysa bugün Kürtler lehine yardım için başvurulabilecek ve Türkiye’yi karşısına alabilecek tek bir devlet yoktur.”

İşte bağımsız bir devlet olmanın gücü budur. 2. Enternasyonal 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın birçok ülkesinde iktidar olmuş emperyalist-kapitalist burjuvazinin “sol” maskeli örgütüdür. Kısacası “Bağımsız Türkiye karşısında yapacağımız bir şey yok” demektedirler.
 Sovyet tarihçi Zavriyev: Dersim dışarıdan kışkırtıldı
Sovyet tarihçi Dr. S. Zavriyev, Dersim isyanının bağlarının Suriye’ye kadar uzandığını ve emperyalist devletler tarafından kışkırtıldığını ifade eder. Türk Hükümeti, buna karşılık önlem olarak okullar açmış, jandarma karakolları kurmuştur. Türk sermayesi, Kürt bölgelerine girmeye başlamış ve demiryolu ağı doğuya doğru genişletilmiştir. Yazara göre Kürt ayaklanmaları antiemperyalist hareketi zayıflatmak için kullanılmaktadır ve bu sebeple de nesnel olarak gerici bir rol oynamaktadır.

Prof. Dr. A.F. Miller, Bütün Birlik Komünist Partisi (Sovyetler Birliği Komünist Partisi) Merkez Komitesi bünyesindeki Yüksek Parti Okulu’nda verdiği “Türkiye” derslerinde isyanın sebeplerini ele alırken Türk basınına göndermede bulunur. Bölgede yapılan reformlara karşı çıkılması ve Hatay meselesinden dolayı Fransızların kışkırtması temel sebeplerdir. Ayrıca vergi sisteminin bölgede düzene sokulması da isyanda rol oynamıştır.
 ‘Karşıdevrim demir yumrukla ezilmeli’
Gürcistan Komünist Partisi’nin yayın organı Zarya Vostoka’da, Şeyh Sait isyanının cereyan ettiği günlerde, 14 Mart 1925’te yer alan bir değerlendirmedeki şu satırlar, son derece çarpıcıdır: “Türk Hükümeti, sadece kağıt üzerinde değil, fiili olarak da isyanı kesinkes ortadan kaldırmakta haklıdır. Türkiye’deki karşıdevrim amansızca ve demir yumrukla ezilmeli, çökmekte olan bütün eski kalıntılar tekrar ayaklanmadan Türkiye’den kazınmalıdır. Türk milliyetçileri, bütün karşı devrimcileri korkudan titretecek kitlesel terör uygulanmadan meselenin aşılamayacağını bilmelidir. Ayrıca liderleri tarafından aldatılmış basit Kürt göçebelerin dışında isyanla ilişiği olan hiç kimseye acınmamalıdır.”

Hiç yorum yok: