17 Oca 2012

Biz ve Onlar


Bilim Teknik 13.01.2012


Türklerin Akdeniz çevresinde ve Doğu Avrupa’daki yüzlerce yıllık egemenliklerine, 18. yüzyıldan başlayarak, bir geri kalmış toplum imgesi yapışmıştır. Müslüman ya da Hıristiyan hiçbir toplum bu yüzyıllarca sürmüş olguyu toplum belleğinden silemez. Türkiye’de hâlâ cahil yaşayanların, dünyanın Türkleri nasıl algıladıklarını çağdaş bir bilinçle değerlendirmeleri gecikiyor. Eski değerlerin ve imgelerin yaşaması doğaldır. Ne var ki bu eski klişeleri yaşatanlar çağdaş bir anlayışla yaşayanlar değildir ve eskicilik her toplumda vardır.


Yıllarca yabancı ülkelerde Hıristiyan ya da Müslüman, Ermeni, Rum ya da Ruslarla dostluklarımız oldu. Hiçbir zaman gazeteleri dolduran saçmasapan düşmanlıklara tanık olmadık. İlişkilerin başında hep tarihi önyargılardan kaynaklanan tavırlar vardı. Özellikle Lemnoslu (Limni) Osmanlı tebası bir Rum olarak New York’a gelen ünlü bir Bizans profesörünün ilk direncinin zaman içinde nasıl kırıldığını çok iyi anımsıyorum. Klişe tavırlar kısa bir sürede yok oldu. 21. yüzyılda yaşayan herkesin konuştuğu tek bir uygarlık dili var. Bu dili toplumun çoğunluğu konuştuğu zaman Türkiye’nin önündeki engelleri aşacağız.
Türkler Avrupa’ya ilk yüzyıllarda Fatih olarak, 20. yüzyılda ise Gastarbeiter olarak gittiler. Önce gettolarda oturuyorlardı, sonra çoğaldılar; içlerinde milletvekili, belediye meclis üyesi olanlar oldu. Başarılı işadamları, yazarlar yetişti. Fakat çoğunluğu yine gettolarda oturmaya devam etti. Bir zamanlar Türkiye’de AB’ye karşı bir şey söylemek neredeyse tabu olmuştu. Birtakım işgüzarlar AB’ye karşı konuşanlara vatan düşmanı olarak bakıyorlardı. AB bize kapıyı kapatınca dut yemiş bülbül gibi oldular. O adamlar gazetelerde hâlâ yazıyor.
Şimdilerde Almanya’da, Fransa’da, Hollanda’da, Avusturya’da, Danimarka’da hatta ABD’de ve olasılıkla bütün Türk azınlık olan ülkelerde ‘Türkler dışarı!’ diyen büyük halk kütleleri var. Almanya’da Türk avcısı dernekler oluştu. Şimdi çok sorunlu bir dış ilişkiler sarmalında yaşıyoruz. Fakat vaktiyle Türkler Avrupa’ya gerekli diyen bir kapitalist Avrupa basını vardı. Şimdi bu kapının aralık olduğunu bile yazmıyorlar. Avrupalı ve Amerikalı dostlarımız(?) bizi yalnız bırakmakla kalmıyor, Türkiye’yi Suriye’nin ensesinde, İran’ın karşısında kabadayı rolünde kullanmak için utanmaz bir propaganda yapıyorlar. Yüzyıllardır süren Hıristiyan -Müslüman karşıtlığının şekil değiştirerek Batılı politikacıların Müslümanı birbirine kırdırma yöntemine dönüşmüş olmasını hâlâ anlayamamış olanların silkinmesi gerekiyor.

MAMMA, I TURCHI!
Tarih bilen ve Avrupa’yı tanıyan her Türk, Avrupa’nın ‘Mamma, i Turchi!’ demekte devam ettiğini bilir. Ruslar, Çinliler, Hintliler, İranlılar, Araplar, Avrupa toplumları Ermeniler ve Balkan ulusları, Türkleri dini ve tarihi nedenlerle sevmezler. Yabancılara karşı hoşgörülü en iyi toplum biziz. Gerçi dini motiflerle Hıristiyanlara ‘kâfir’ diyenler olur. Fakat Osmanlı tarihinin ve İstanbul’un ve Osmanlı devlet sisteminin kurgusu bizim yabancılara karşı, düşmanca davranmamızı sınırlamıştır.
Arap ülkelerinde biraz yaşayanlar Arapların Türkleri sömürgeci olarak görmekte devam ettiklerini bilirler. Onlar için İslamın geri kalmasına neden olan da Türklerdir. 12. yüzyılda ortaçağın en parlak uygarlık yıldızı İslam, Türkler ve Moğollar geldikten sonra, uygarlık yarışını Avrupa’ya bırakmıştır. İranlılar, Irak ve Suriye’nin Şii halkları da Türk dostu değildir.
Arap ülkelerinde ve diğer İslam ülkelerinde 1970-90 arası kişisel deneylerim oldu. Suriye’de katıldığım kazılarda Suriyeli çöl bedevileri (Kasr el-Hayr’da işçi olarak çalışıyorlardı) ‘Sizden Hatay’ı geri alacağız’derlerdi. Mısır’da, Irak’ta hatta Türk ve Çerkez kökenli Araplar bile Türkleri dışlarlardı. Gerçi içlerinde Türk dostu da olurdu. Fakat Müslümanlıkla örtüşmüş Arap milliyetçiliği dinci de olsa, laik de olsa Türklere sıcak bakmaz.
Bu hiç dostumuz yok demek değil. Osmanlı çağının daha iyi olduğunu düşünen Araplar da tanıdım. Fakat onlar yurtdışında yaşıyorlardı. Bu dostluk gösterisi bağlamında sadece iğreti ilgi gösterileriyle karşılanan politikacılar bu ulusların gerçek duygularını hiçbir zaman öğrenemezler.
Arapların davranışları anlaşılabilir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Yavuz Selim’den 19 yüzyıla kadar egemenliğini unutmazlar. Kaldı ki ondan önce de Selçuklu ve Moğol ve Memluk dönemlerini yaşamışlardır. Araplar 12 yüzyıldan bu yana özgür yaşamadılar. Osmanlılar gidince de Avrupa sömürgesi oldular. Kaldı ki Arap için İslam, ulus kimliği ile örtüşür. Bunu paylaşmak da istemez.
Türk işgali görmeyen Fas, Senegal gibi ülkeler halkı Türk düşmanı sayılmazlar. Fakat Batı Afrika’nın Fransa’da eğitilmiş insanları, Fransızlar gibi, Türklere cahil diye bakar.
İran-Türkiye-Irak-Pakistan’ın vaktiyle Ruslara karşı yaptıkları Cento Birliği sırasında bir kültür temsilcisi olarak Irak, İran ve Pakistan’a gönderildim. Isfahan’da benimle dolaşan Azerbaycanlı bir doçent, Isfahan’da ve Şiraz’da ve kuşkusuz Tebriz’de Türkçe konferans vermenin İran hükümeti tarafından hoş karşılanmadığını anlatmıştı. PakistanlılarTürklere en dost olan Müslümanlardır. Fakat Şii Pakistanlılar da bize Müslüman diye pek bakmazlar.
Çin’de ise Müslüman Uygurlar nedeniyle Türkleri pek sevmezler. Ağa Han yatırımları sayesinde Doğu Türkistan’a gidebilmiştik. Uygurlarla gönül bağımız vardır. Fakat Türkiye Türkçesiyle Uygurlarla anlaşmak olanaksız. Türklere dost diyen Afganlı ve Pakistanlılar vardı. Şimdi Afganistan’daki NATO kuvvetleri arasında Türkler de var. İslam dünyasında Türk-Müslüman ilişkisinin bundan öteye gitmediğini Avrupa gazetelerinde okuyoruz..

UYGARLIK DÜŞMANI STATÜSÜ
Avrupalı ve Amerikalı için de Hıristiyanlara karşı sonuna kadar savaşan, kan döken barbar cahiller olarak kabul edilen Türkler ortaçağdan bu yana, uygarlık düşmanı statüsünü korumuşlardır. Sömürgeciler Araplara da Türkleri düşman olarak tanıtmayı başarmışlardır. Oysa Osmanlı Devleti Müslümanları hiçbir zaman hor görmemiştir. Türkler olmasaydı İslam’ın yaşaması bile zor olabilirdi.
İsrail devleti kurulduktan sonra Türkiye’nin Arap dünyası karşısında ABD-İsrail-Türkiye üçgeni içinde yer alması Arapları Türk dostu yapamazdı. 12 yüzyıldan sonraki tarihi de düşünürsek Türklerin Araplar karşısındaki konumu açıkça ortaya çıkar. Kaldı ki Türkiye bir yandan İsrail’e karşı çıkarken, bir yandan İsrail’i koruyucu bir füze kalkanı kurarsa bu çelişkilerin tepki yaratması doğaldır. İranlı Müslümanın da 10. yüzyıldan bu yana Türklerle arası sorunludur. Ticari küreselleşme bu ilişkileri değiştirmiş olabilir. Fakat bu toplumlar arasında değil, tüccarlar arasında bir ilişki değişikliğidir.
Sevgili okuyucular,
Toplumlar arası barış, belleri tabancalı ülkeler arasında gerçekleşmez. Savaş karşıtı, iyi niyetli, hoşgörülü ve dünyaya baktığı gibi geçmişe ve geleceğe de bir bilim adamı gibi tarafsız bakan kuşaklar yetişmedikçe konuşulan dil kavga dili olacaktır. Bu kavga izlediğimiz gibi hem devletler arasında hem de toplumların kendi içinde devam ediyor. Gazete ve televizyonlar dışında gülenler sadece cahillerdir.

Hiç yorum yok: