17 Oca 2012

İsrail Barış Hareketi lideri Avneri: İran’a saldırı intihar olur!


İsrail Barış Hareketi  lideri Uri Avneri, “İsrail, İran’a saldırmayacak! Nokta! Bazıları, hiç mi saldırma ihtimali yok ya da en azından yüksek bir olasılıkla sadırmayacak demem gerekmez mi diye sorabilir. Hayır, hiçbir ihtimal yok. İsrail İran’a saldırmayacak. Çünkü bu bir intihar olur” diye yazdı.
Avneri’nin yazısından bölümler şöyle:
Çıldırmış gibi görünerek dünyaya dehşet salmak ve Batılı devletleri İsrail’in çıkarlarını gözetmeye bu yolla sevketmek eski bir İsrail taktiğidir. “Artık ABD’yi daha fazla dinlememeliyiz! Artık bombalamalıyız, bombalamalıyız, bombalamalıyız!” İşte bu taktik sürekli olarak tekrarlanıp durur ve ABD, güya İsrail’i durdurmak için kesenin ağzını daha çok açar, İsrail’in düşmanı sayılan ülkeleri uluslararası arenada izole eder.
Şimdi, biraz ciddi olalım. İsrail İran’a saldırmayacak! Nokta! Bazıları, hiç mi saldırma ihtimali yok, ya da en azından yüksek bir olasılıkla sadırmayacak demem gerekmez mi diye sorabilir. Hayır, hiçbir ihtimal yok. İsrail İran’a saldırmayacak. 1956 Süveyş macerasından bu yana, Başkan Eisenhower’in İsrail’e herakâtı durdurması için ültümatom vermesinden bu yana, İsrail hiçbir zaman ABD’nin kesin onayı olmadan bir harekâta veya askeri operasyona girişmedi. ABD, Fiji, Mikronezya, Marshal Adaları ve Palau gibi uyduruk devletleri saymazsak, İsrail’in dünyadaki tek güvenilir destekçisidir. Bu ilişkiyi yok etmek, İsrail için hayat damarlarını kesmek olur. Bunu yapmak, sadece biraz çıldırmak değil, tam anlamıyla tımarhanelik olmak demek.
Hüsnü Mübarek ve Enver Sedat
Yom Kippur piknik gibi kalır
Dahası İsrail, ABD’nin sınırsız desteği olmaksızın uzun süreli bir savaşı asla yürütemez. İsrail’in savaş uçakları, gemileri ve bombaları ABD’den gelir. Bir savaş boyunca, sürekli bir lojistik desteğe, yedek parçaya ve her türlü ekipmana ihtiyaç duyulur. Yom Kippur savaşı boyunca, Henry Kissinger kol saatlerimize varıncaya kadar her türlü desteği verdi. Kaldı ki o savaş, İranla girişilecek bir savaşa göre pikniğe gitmek sayılır.
Haritaya bakalım. Her savaş öncesinde haritaya bakmak gerekir. Göze ilk çarpan özellik, daracık Hürmüz Boğazı geçididir. Burası, dünyada her üç varil petrolden birinin yüklendiği yerdir. Neredeyse Suudi Arabistan’ın, Körfez ülkelerinin, Irak ve İran’ın enerjisi buradan dünyaya yaylır ve bütün bu ülkelerin burayla sınırı olmasının yanısıra, her ülke için burası can damarı demektir. Buraya “daracık” demek aslında burayı hafife almaktır. Bu şeridin bütün genişliği 35 km’dir. Bu, Gazze ile Bir Şeva arasındaki uzunluğa eşittir ki İslami Cihad’ın el yapımı roketleri bile bu menzili katedebilir.
Hürmüz Boğazı kapanacak
İsrail’in ilk savaş uçağı İran havasahasına girer girmez, Hürmüz Boğazı tamamen kapanacaktır. İran donanması burada çok sayıda hücum botu ve savaş gemisi bulunduruyor ki bunların hiçbiri kullanılmayacak bile. İran’ın karaya yerleştiridği füzeleri burayı kapatmak için yeterli olacaktır.
Dünya zaten şu anda küresel krizin sarmalında, dipsiz bir uçurum içinde sallanıp duruyor. Küçüçük Yunanistan, dünyanın bütün büyük ekonomilerini sallıyor. Dünyaya petrol ihraç eden beşinci büyük ülkenin safdşı bırakılması, hayal bile edilemeyecek bir felaketi beraberinde getirecektir. İran’ın kolaylıkla kapatacağı bu enerji yükleme geçidinin açılması için görülmedik çapta bir askeri operasyon gerekecektir. Buna, kara harekâtı da dahil edilmek zorunda. Böylesi bir durum, ABD’nin Irak ve Afganistan’daki yenilgilerini bile gölgede bırakacak daha derin bir krize neden olacaktır. ABD bunu karşılayabilir mi? Ya NATO? İsrail’i bu sınıfa hiç katmıyorum bile.
Dahası, şu çok açıktır ki savaş başlar başlamaz İsrail’in üzerine füzeler yağmaya başlayacak. Sadece İran’dan değil, Hizbullah ve Hamas’tan da. İsrail’in şehirlerini savunmak için yeterli önlemleri ve gücü yok. Yıkım ve ölü sayısı ise hesaplanamayacak kadar çok olacak.
İslam dünyası birleşecek
Elbette sonrasında bunun siyasi bir bedeli de var. Şimdilerde İslam dünyasında ciddi bir tansiyon ve gerilme var. İran’ın İslam dünyasında çok sevildiği söylenemez. Ancak, İsrail’in büyük bir Müslüman ülkeye saldırması, İslam dünyasında Sünnileri ve Şiileri bir araya getirecektir. Mısır’dan Türkiye’ye, oradan Pakistan’a kadar İslam dünyası birleşecektir. Bu durumda İsrail, yanan bir ormanın ortasındaki bir villa olacaktır.
Savaştan bahsetmenin bütün bunları ötesinde, İsrail’in kendi iç huzursuzluğunu yatıştrımak gibi bir amaçla da yapıldığını gözden kaçırmamak lazım. İsrail sokaklarındaki protestolar hayatı yine durma noktasına getirdi. İki aylık bir aradan sonra, kitleler Tel Aviv’deki Rabin Meydanı’na doldu. Bu oldukça önemliydi, çünkü gösteriler Gazze Şeridi’ne yakın şehirlere roketlerin düştüğü ana denk geliyordu. Şimdiye kadar, böylesi gösteriler roket saldırılarının olduğu zamanlarda daima iptal edilirdi. Güvenlik sorunu herşeyin üstünde kabul edilirdi. Ama bu kez olmadı.
En az 100 bin kişi
Bu arada, önemli olan bir başka olay da meydana geldi. Haaretz de dahil taraf değiştirdi. Sanki yukardan gelen bir emre uyarcasına bütün medya, Rabin Meydanı’na sadece 20 bin insanın geldiğini yazdı. Hayır, ben oradaydım ve kendi gözlerimle oradaki kalabalığa tanık oldum. O meydanda en az 100 bin kişi vardı. Bunların büyük bir çoğunluğu da gençlerdi.
İşte tam da bu protestoların bir türlü durdurulamadığı böylesi bir anda, halkın dikkatini İsrail’deki sorunlardan çekmenin en iyi yolu “dışardan” gelen bir tehdidi gündeme getirmektir. Dahası, protestocuların talep ettiği reformların hayata geçirilmesi elbette para gerektiriyor. Dünyanın içinde bulunduğu ekonomik bunalım göz önüne alındığında, hükümet bütçeden harcama yapmamak için elinden geleni yapıyor.
Öyleyse para nereden gelebilir?
İsrail’in İran’a saldırı tehditleri de olmazsa, İsrail’i artık kim ciddiye alır? 

Hiç yorum yok: