Albay Fedor İvanoviç Yeliseyev, 24 Kasım 1982’de Kuban bölgesinde çok çocuklu bir Kazak ailesinde dünyaya gelir. Orenburg Kazak Askeri Okulu’nu bitirir ve I. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi’nde görev yapar.
Rus Kazaklarından oluşan kuvvetler Kafkas Cephesi’nde Çarlık ordularının yarısını oluşturmaktadır. Yeliseyev, I. Dünya Savaşı’nda Van’ın işgalinde de bulunmuş ve Ermeni gönüllü birlikleriyle yakın mesai içinde bulunmuştur. Ayrıca Rus işgalinin en güney noktasına kadar da inmiştir.
Yeliseyev, Ekim Devrimi’nden sonra iç savaşta Kazak alayları içinde Kızıl Ordu’lara karşı savaşır, esir düşer ve sonra da yurtdışına kaçar. Finlandiya üzerinden Hindistan’a, Güneydoğu Asya’ya ve Hintçini’ne gider. II. Dünya Savaşı’nda Fransız lejyonlarında görev yapar, Japonlara esir düşer.
Yeliseyev, 95 yaşında (1987) öldüğü Amerika’da anılarını kaleme alır. Anıları, “Kazaki Ha Kavkazskom Fronte (1914-1917)” başlığıyla 2001 yılında Rusya’da yayımlanır.
1915 Ermeni olaylarına en yakından tanıklık eden Yeliseyev’in anıları bu anlamda gerçekleri ortaya koymak açısından önemlidir.
Türk ordularına karşı savaşan Rus Kazaklarından Albay Yeliseyev, Ermeni gönüllülerine duyduğu sempatiyi de gizlememektedir. Dolayısıyla Türkiye’ye özel bir yakınlığı bulunmamaktadır.
Düşmanın hizmetinde
Yeliseyev, anılarında çoğunluğu Osmanlı tabiyetinden olan Ermeni gönüllü birliklerinin Türkiye karşıtı rolünü açıklığıyla ortaya koymaktadır.
Yeliseyev, Ermeni gönüllülerin mükemmel donatıldıklarını, Amerika’dan gelen özel savaş kıyafetlerinin çok iyi kalite olduğunu, Rus tüfekleriyle silahlandırıldıklarını ifade eder.Kıyafetlerini ayrıntılı tasvir eden Yeliseyev, Ermeni gönüllülerin savaşçı bir görünüşü olduğunun altını çizer.
Rus Kazak’ı Albay, Ermeni birliklerinde yüzlerce iyi, kuvvetli ve keçi gibi hızlı atlı istihbaratçılar da olduğunu anlatır.
Gönüllülerin siyasi önderleri de aynı onlar gibi giyinmekte ve silah taşımaktadır. Ancak sadece tüfekleri yoktur. Hepsi apoletsizdirler, fakat bir askeri hareketin bütün disiplin ve özüne sahiptirler. Derin bir milliyetçi coşkuya sahip olan bu hareketin temel amacı da Ermenistan’ı Türklerden kurtarmaktır. (s. 85 vd.)
Yeliseyev’e göre Van’ın işgalinde hemen öncesindeki Ermeni ayaklanması önemli rol oynamıştır. Rus ordularıyla koordineli hareket eden isyancılar, şehirdeki Türk garnizonunu etkisiz hale getirmiştir. Yeliseyev, Türk ordularının tehlikeli ve ezeli düşmanı olarak tanımladığı 3 Ermeni gönüllü birliğinin de işgalde çok önemli katkılar sunduğuna dikkat çeker. (s. 81 vd. 101 vd.)
Yeliseyev, Van’ın işgali üzerine Ermeni gönüllüleriyle düzenlenen ziyafeti de anlatır. Ziyafete Ermeni gönüllü birliklerinin komutanları Amazasp, Dro, Keri ve Van Valisi Aram Paşa da katılmıştır.
Aram Paşa, yemekte muzaffer Rus ordularının şerefine kadehini kaldırır ve Rus çarına göndereceği şu telgrafı okur:
“Sizin ordularınızın Ermenistan’ın başkentine girdiği güne denk gelen Siz Hazretlerinizin doğum gününde Rusya’nın yüceliğini ve zaferini dilerken biz, milli Ermenistan’ın temsilcileri olarak bizi himayeniz altına almanızı rica ediyoruz. Özerk Ermenistan, Yüce Rusya İmparatorluğu’nun görkemli ve renkli çiçek buketinde küçük, güzel kokulu bir menekşe olarak yaşasın.” (s. 97)
Yeliseyev, Ermeni gönüllülerin Van’ı “adanmış şehir” veya “Ermeni Moskovası” olarak adlandırdıklarını da belirtir. (s. 94)
Yeliseyev, anılarında Osmanlı topraklarında yaşayan sivil Ermeni nüfusla ilgili gözlemlerini de aktarır. Beyazıt’ta Ermeni nüfus Rus ordularını coşkuyla karşılamıştır. Van’da da benzer tablolar yaşanır. Yeliseyev’in ifadesiyle Ermeniler, muzaffer Rus ordularının yardımıyla Büyük Ermenistan’ı kuracaklarına emindir. (s. 41, 102, 115, 118)
Karşılıklı kırım
Kazak Albay Yeliseyev’in tanık olduğu olaylar, Ermeni meselesi açısından yaşanan karşılıklı kırımı da gözler önüne sermektedir:
Yeliseyev, anılarında Osmanlı topraklarında yaşayan sivil Ermeni nüfusla ilgili gözlemlerini de aktarır. Beyazıt’ta Ermeni nüfus Rus ordularını coşkuyla karşılamıştır. Van’da da benzer tablolar yaşanır. Yeliseyev’in ifadesiyle Ermeniler, muzaffer Rus ordularının yardımıyla Büyük Ermenistan’ı kuracaklarına emindir. (s. 41, 102, 115, 118)
Karşılıklı kırım
Kazak Albay Yeliseyev’in tanık olduğu olaylar, Ermeni meselesi açısından yaşanan karşılıklı kırımı da gözler önüne sermektedir:
“Ermeniler fanatikçe savaşıyordu; ne Türkler ne Kürtler Ermenileri; ne de Ermeniler onları esir alıyordu. Savaşlarda acımasızca birbirlerini yok ediyorlardı.” (s. 86)
“Ermeni ve Kürt nüfus arasındaki ölümüne düşmanlık onları yatıştırmak için ‘üçüncü bir gücü’ gerektiriyordu.” (s.112)
Yeliseyev, düzensiz Kürt birliklerinin Ermenilere yönelik kırımlarına tanık olurken tam tersi olayları da anılarında aktarır:
“Bizim birliğimiz, Andranik’in ünlü Ermeni birliğini takip ediyordu. Onlar İran tarafından hareket ediyordu ve Türklerden ve Kürtlerden çok sert öc alıyorlardı. ‘İzlerini’ görüyorduk.” (s. 108)
Yeliseyev, Van’a girdikleri zaman karşılaştıkları tabloyu ise şöyle anlatır:
“Şehir, neredeyse iki eşit parçaya keskin çizgilerle ayrılmıştı: Türk ve Ermeni. Türk kesimi Batıda Van Gölü’ne kadar uzuyordu. Ancak tüm Türk şehri Ermenilerce yakılmıştı. Şehrin Ermeni kesimi ise hiçbir şekilde zarar görmemişti.(...) Rus ordularının muzaffer harekatından haberdar olan Ermeniler, ayaklanmış, büyük olmayan Türk garnizonunu ve jandarmasını şehirden atmış ve şehrin Türk tarafını ateşe vermişti.” (s. 99)
Kars İşgal Altında |
Yeliseyev anılarında Türkleri cesur ve sert bir millet olarak tanımlar. Dedelerinden yeniçerileri, hilelerini ve hatta Puşkin’in “delibaşısı”nı dinlemişlerdir. (s. 22)
Başka bir değerlendirmese ise şöyledir:
“Türkler... Aynı bizim gibi savaşçılar, vatanları-devletleri olan, onlar karşısında yükümlülükleri bulunan, aynı biz Kazaklardaki gibi. Mükemmel bir askeri disiplinleri var ve aileleri ve yuvaları... Aileleri ızdırap içinde anlardan cephede “sağlıklı ve iyi” olduklarına dair haber bekleyecekler, ama... hiçbir zaman alamayacaklar.” (s. 173)
Esir Türk subayları
Yeliseyev, esir Türk subay ve askerleriyle ilgili gözlemlerini de yazar:
“Türk askerleri genç ve diri. İyi giyimliler. Yüzleri açık, cesur. Askeri ruhlarında bir düşüş görülmüyor.” (s. 161)
“Türkler, her esir gibi sessiz ve düşünceli, ancak kendilerini koymadan ve korkusuzca ilerlediler. Askeri gururlarıyla ilerlediler. Şaşkındık, bütün bütün Türk subayları ne kadar şık giyinmişti. Bu hoşumuza gitti.
Doğru askeri düzende ilerleyerek bütün esirler, başları dik, gizlemedikleri bir ilgiyle bizleri süzdüler. Subayları, hatta sedyelerdeki yaralılar da hiza alarak asker selamı verdiler. Bu da çok hoşumuza gitmişti.” (s. 195 vd)
Kürtlerin özellikleri
Rus Kazak Albayı Yeliseyev, Kürtleri ise misafirperver, mütevazi, itaatkâr ve kaderci olarak tanımlar. Kürtler iyi bir halktır ve onları sevmişlerdir:
“İşte böyle bir halka Türkiye’ye savaşın başında Rus orduları geldi. Topraklarını işgal ettik, evlerini yıktık, bütün buğdaylarına bir sürü atımıza yem için el koyduk, kendi beslenmemiz için inek ve öküzlerini kestik ve bunlar için neredeyse hiçbir şey ödemedik. Ama en önemlisi oldukça geniş bir bölgeyi işgal edip onlara yerel idarede hiçbir yer vermedik. Kürt köyünde kalan ya da yem için gelen sıradan düşük rütbeli bir komutan, kendinde halk üzerinde ‘herşeyi’ yapma hakkını görebildi. Bir Kürt’ün karanlık taştan evine giren sıradan bir asker, istediği herşeyi yapma hakkı olduğunu düşündü: Son ekmeğini almak, ‘silah ararken’ pılını pırtısını karıştırmak, hoşuna giden herşeyi almak, evinden ailenin reisini kovmak ve orada karısına, kız kardeşine, kızına asılmak...
Böyle bir durumda mağlup bir Avrupalı bile ailesini, şerefini korumak için bıçağa sarılırdı. Ki Kürt gerçek bir yarı vahşi, eşkiya, savaşçı ve bir de Müslümandır. İşte bu yüzden uygun fırsatta Rus askerine ateş ettiler.” (s. 144)
General Maslovskiy’in ifadeleri
Kafkas ordularının önde gelen komutanlarından Y. M. Maslovskiy de Paris’te 1933 yılında Rusça olarak yayımlanan “Mirovaya Vayna na Kavkazskam Fronte (1914-1917)” (Kafkas Cephesi’nde Dünya Savaşı (1914-1917)) başlıklı bir kitap kaleme almıştır.
Maslovskiy’in savaştığı Türk ordularıyla ilgili satırları dikkat çekicidir:
“Türkler-Osmanlılar, askeri anlamda yüksek kalitedeydi: Cesur, yiğit, olağanüstü dayanıklı, hoşgörülü ve alçakgönüllü ve aynı zamanda disiplinli. Onlar, kertlikleriyle ayırt edilebilen doğuştan gerçek birer savaşçılardı. Cesurca dövüştüler, neredeyse her zaman süngü yarası aldılar, ortama çok iyi ayak uydururlar, iyi hücuma çıkarlar, mükemmel savunma yaparlardı.” (s. 44)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder