10 Haz 2012

Laiklikte ısrarlı demokrasi


Cüneyt Ülsever, 17 Mayıs 2012 tarihli Yurt Gazetesi’nde “Laiklikte Israrlı Olmayan Demokrasi” başlıklı harika bir yazı yayınladı. Benim yazımın adı “Laiklikte Israrlı Demokrasi” ama Cüneyt Ülsever’e karşı bir yazı değil. Tanımladığı konuma, tasvir ettiği duruma karşı... O, Arap toplumlarının nesnel, doğru ve gerçekçi bir portresini tanımlıyor, betimliyor. Ve sanki benim yıllardır işaret ettiğim gerçekleri madde madde özetliyor. Ben yıllardır, Arap toplumlarının laikleşmesinin din yüzünden olanaksız olduğunu, laikleşme olmadan da demokrasinin gerçekleşemeyeceğini yazıyordum. O da kendi açısından Arap toplumlarını teşrih masasına yatırıyor ve Müslüman Kardeşler olgusunu öne çıkartıyordu.
Seyyid Kutub’u ve en azından onun “Yoldaki İşaretler” (Hicret Yayınları) adlı kitabını okumadan Arap toplumlarını anlamak mümkün değildir. Cüneyt Ülsever işte bunu çok iyi biliyor. “Milli Görüş” partilerinin, özellikle de AKP’nin zihniyet dünyasında ve siyasal yapılanmasında Müslüman Kardeşler’in etkisini benimle birlikte ilk saptayan gazete yazarıdır.
İslam sadece kendisiyle uzlaşır
Şimdi gelelim onun saptamalarına:
Cüneyt Ülsever: “Tarihi şartlar Ortadoğu’ya demokrasi getirmenin kaçınılmaz olduğunu göstermiştir. Bu, laiklikte ısrarlı olmayan demokrasidir” diyor.
Benim görüşüm: Söz konusu demokrasi genel ve yerel seçimlerle ilgilidir. İktidarlar seçimle gelip seçimle gidecektir. Demokrasi seçimlerle sınırlıdır. Arap insanı ve toplumu için İslam sadece bir din değildir, aynı zamanda kültür, Arap dili (lisanı), edebiyat, tarih, hukuk ve gündelik hayattır. Bu nedenle Arap toplumlarında laiklik, sekülerlik (din ile devletin birbirinden ayrılması) mümkün değildir. Oysa laiklik olmadan gerçek demokrasi de mümkün değildir. (Ülker İnce, “Mümkün değildir” deme, “Çok zor de!” diyor.) O halde gerçek demokrasi olanaksızdır. Benim en azından 20 yıldır yazdığım şeyler bunlar.
Cüneyt Ülsever bu nedenle “laiklikte ısrarlı olmayan demokrasi” diyor. Aslına bakarsanız laiklikte ısrarlı olmayan demokrasiye razı olan, isteyen ABD’dir. Yoksa laiklik, 1928 yılında kurulan Müslüman Kardeşler’in, Selefilerin, El Kaide’nin, Hamas’ın, radikal ve sıradan İslamcıların umurunda bile değildir. Düşman oldukları “şeytan”dır!
Yozlaşmış İhvan
Cüneyt Ülsever: “Ortadoğu’daki gelişmeler gösteriyor ki: 1) Artık halkın yönetimde bir şekilde söz sahibi olması lazım. 2) Ancak, Ortadoğu halkı, İslami hukuku ön plana alan Müslüman Kardeşler (İhvan) ve türevlerine meyil etmiş durumda 3) İhvan ise 1920’lerden beri bugüne dek İslami hukuk arayışı dışında ve anti-emperyalist tutumunu sürdürüyor. // Ortadoğu için İhvan vazgeçilmez bir gerçek. Öte yandan İhvan da biliyor ki; halkın desteğini alsa da, ABD’ye rağmen, Ortadoğu’da rahatça hükümran olamaz” diyor.
Benim görüşüm: Günümüz Müslüman Kardeşleri (İhvanü’l Müslimin), Seyyid Kutub’un özgün görüş ve ilkelerini günümüzde uygulayamayacağını bildiği ve öyle davrandığı için artık ABD tarafından kabul ediliyor. Resmi Müslüman Kardeşler artık turistlere saldırmayacaktır. İsrail, Filistin ve Hamas konusunda eskisi kadar katı ve uzlaşmaz ol(a)mayacaktır. Bu konularda ABD’ye çoktan söz vermiş olmalı. (Onlar da antiamerikan ve antiemperyalist gömleklerini çıkarmış olmalı.) Söz vermemiş olsa Arap baharları gerçekleşemezdi. ABD için Müslüman Kardeşler artık sorun değil. ABD ve Müslüman Kardeşler’in ortak sorunu gerçekten özgürlükçü, gerçekten demokrat, gerçekten antiemperyalist kesimlerle, özgürlükçü kadınlarla...
Ama ne ki ama!
Cüneyt Ülsever ile Araplar konusunda anlaşıyoruz ama onun Türkiye ile ilgili yorumlarına katılmam mümkün değil.
Cüneyt Ülsever: “Halk kendisine dayatıldığına inandığı ‘Cumhuriyet değerlerinden’ rahatsız olmuş, onun ‘tek-tip insan yaratma’ projesine karşı çıkmıştır ama AKP’nin dayattığı ve kendisini ‘kindar gençlik’, ‘dindar nesil’ ‘tek din’ türü projelerinden rahatsız değildir” diyor.
Benim görüşüm: Türkiye Müslümanları için İslam sadece bir dindir. Aynı zamanda kültür, dil (lisan), edebiyat, tarih, hukuk ve gündelik hayat değildir. Bu nedenle Türkiye’de laiklik, sekülerlik (din ile devletin birbirinden ayrılması) mümkün olmuştur. Türkiye’de de laiklik olmadan gerçek demokrasi mümkün değildir. Ama Türkiye, 90 yıllık iç muhalefete ve 65 yıllık karşı devrime karşın laikliği savunmuş ve pekiştirmiştir.
AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesinde ve o tarihten bu yana iktidarda kalmasına Müslüman Kardeşler’den esinlendiği, (patenti bana ait) “sadaka ekonomisi”nin taktikleri etkili olmuştur. İnkar edilemez. Ancak, AKP’ye oy verenlerin yüzde 25’i bile Müslüman Kardeşler’in dinî ve siyasî programını kabul etmez.
Öte yandan 19 Mayıs gösterileri, halkın bir bölümünün Cumhuriyete, laikliğe ve Kemalist devrime sahip çıktığını kanıtlamaktadır. Ve halkın bu bölümü AKP’ye oy verenlerden sayıca az değildir. (Yazı bitmedi, Perşembe ve Cuma günleri devam edeceğim.)
Cüneyt Ülsever’le gıyabında söyleşirken içim çok rahat! Çünkü karşımda son derece uygar, çağdaş, bilgili, önyargı inadı ve dogmaları olmayan değerli bir insan var. Onunla tartışabilirim. Yazdıklarımı beğenirse benimseyeceğinden de eminim!
Şimdi, Yurt Gazetesi’nde 17 Mayıs 2012 günü yayınlanan “Laiklikte ısrarlı olmayan demokrasi!” adlı yazısından ilham almayı sürdürelim:
Araplaşan, Müslümancılaşan AKP
Cüneyt Ülsever: “İşte tıkanan bu yol ağzında kapıyı AKP’nin 10 yıllık gelişimi aralıyor. Pragmatizmle İslamcı siyaseti yaşayarak özümseyen AKP, 2002’den bugüne dek yaşanan pratikte dünyaya şunları gösterdi/öğretti:
1)Ortadoğu’da İslamcı bir parti serbest seçimlerde üç kere üst üste ve hatta artan oylarla iktidar olabiliyor” diyor.
Benim görüşüm: Türkiye’de İkinci Meşrutiyet’ten (1908) bu yana siyasal partiler ve seçimler var. Bu konuda Tarık Zafer Tunaya’nın üç ciltlik “Türkiye’de Siyasal Partiler” (Hürriyet Vakfı Yayınları, 1984) adlı dev yapıtını salık verebilirim. 1923-1946 tek parti dönemini, (ki o dönemde de bir tür genel seçim, iç ve dış muhalefet vardı) 1946’dan bu yana çok partili ve genel seçimli bir rejim söz konusu. 1965’ten bu yana da koalisyon hükümetleri deneyimleri var. Cumhuriyet tarihinin ilk koalisyon hükümeti (20 Kasım 1961’de İsmet İnönü başkanlığında Cumhuriyet Halk Partisi ile Adalet Partisi arasında kuruldu.) Cumhuriyet döneminde 169 siyasal parti kurulmuş, bunun 28’i TBMM’ye girmiş. Şu anda 22 faal parti var.
Ortadoğu’da seçimle gelen İslamcı partilerin seçimle iktidardan gideceğini pek sanmıyorum. İyice Araplaşan ve militan İslamcılaşan AKP için de aynı durum söz konusu. Siyasal partiler ve seçim yasalarını asla değiştirmeyecek, yüzde10 barajını asla indirmeyecek. Kadınlara kürtaj kemeri ve sezaryen zırhı takacak, küllisîni imam-hatip mezunlarıyla evlendirecek Laik okul mezunlarına nikah düşmeyecek. (Yazıya biraz da eğlenceli malumat katalım: “Nikah,” Arapçada “çiftleşme” yani “vaty” anlamına gelir.)
Sadakaya alışan halk
Cüneyt Ülsever: “Laikliğe sahip çıkmadan muhafazakarlığı ön plana çıkarmak halkın çoğunluğunu değil rahatsız etmek, memnun ediyor. Diğer bir deyişle; muhafazakarlık uğruna laiklikten taviz vermek Türk halkının çoğunluğuna ters gelmiyor” diyor.
Benim görüşüm: Halkın çoğunluğunun laiklikten hoşnut olup-olmadığı seçim sonuçlarına göre değerlendirilemez. CHP ve bütün sol parti ve kesimler laiklikten yanadır. BDP’nin çok büyük bir çoğunluğu, MHP’nin büyük bir çoğunluğu laiklikten yanadır. AKP’nin en azından yüzde 50’si laiklikten yanadır. Kiralık kalemler de dahil olmak üzere bütün liberal demokratlar laiklikten yanadır. Halk henüz laikliğin, AKP yüzünden, tehlikede olduğunun tam bilincinde değil ama o da olacak!
Aslına bakarsanız, sadakaya alışan AKP halkının da İslam umurunda değildir!
Cüneyt Ülsever: “Otoriter bir lider muhafazakar değerlere saygılı ise demokrasiyi kıstığında halk bundan rahatsız olmuyor. Basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü halkın öncelik verdiği meseleler değil” diyor.
Benim görüşüm: “Otoriter lider” demokrasiyi iyiden iyiye kısmaya ve halkın mesleklerine küfr ve hakaret etmeye başladı. “Başbakan Erdoğan’ı kendisiyle yüzleştirelim mi?” yazı dizimde de yazdığım gibi Erdoğan şu anda Allah ile ABD’yi arkasına almış durumda, ikisi de Erdroğan’a “Yürü ya kulum, tekerin dönsün!” demiş. Bu ne kadar sürecek? Küçük bir ekonomik bunalım, işçi ve memurun sendikal ve grev haklarının kısılması, “çok düşman sıfır komşu” durumunun halk tarafından iyice hissedilmeye başlanması, Kürt, Ermeni ve Kıbrıs sorunlarının çözüm ve çözülüm tarzı, bu bal ayını zehir-zıkkım aylarına çevirebilir. Arapların dediği gibi “Erdugan” , çok istiyor olsa da bir Ortadoğu diktatörü olamaz. Başkanlık rejimini getiremez. Çünkü İslam Türkler için sadece bir dindir. Araplarda olduğu gibi dil, din, kültür, uygarlık, tarih, hukuk ve gündelik hayat değildir. Değildi ve asla olmayacak!
Bezirgan halk diktatör üretir
Cüney Ülsever: “Halk, sağlık/eğitim/konut gibi, ona göre ana meselelerde, kendisine yardımcı olan otoriteyi bağrına basmaya hazır. (Unutmayın, İhvan halk arasında mümtaz yerini doğrudan siyaset yapmak yerine, bu üç konuda halka sahip çıkarak edinmiştir. AKP bu konuda İhvan’ın başarılı bir kopyasıdır.)
Benim görüşüm: İtirazım yok!
Cüneyt Ülsever: “İhvan da antiemperyalist siyasette ısrarlı olmayacağını ABD’ye ispat edebilirse yeni Ortadoğu düzeni yerine cuk diye oturur! Hali ile İslami hukuku (İhvan) veya muhafazakarlığı (AKP) ön plana çıkaran demokratik bir rejimin otoriterliğe kayması eşyanın doğası gereğidir. Demek ki: belirli aralıklarla seçim yapıldığı sürece demokrasi pekala her ülkenin kendi şartlarından ilham alacaktır. ‘Hukukin üstünlüğü’ bir çırpıda ‘İslami hukukun/muhafazakar değerlerin üstünlüğü’ne terk edildiğinde ‘ülkeler demokrasiyi kendi tarihi şartları ile mecz eder’ diye bir siyasi söylem patlatırsa her şey yerli yerine oturacaktır.”
Benim görüşüm: Arapların kalp parası Türkiye’de geçer mi? Yarın açıklayacağım!
Cüneyt Ülsever kardeşim, Yurt gazetesinin 17 Mayıs 2012 tarihli sayısında yayınlanan yazısının Türkiye ile ilgi bölümünü Cumhuriyetçi 19 Mayıs yürüyüşlerini değerlendirten sonra, mutlaka değiştirmek gereksinimi duyacaktır.
Cüneyt Ülsever gibi özgür düşünceli bir liberalin de karşı olması gereken iki genel karşı devrimci klişe var yazısında:
“Halk kendisine dayatıldığına inandığı ‘Cumhuriyet değerleri”nden rahatsız olmuş, onun ‘tek tip insan yaratma’ projesine karşı çıkmıştır ama AKP’nin dayattığı ve kendini ‘kindar gençlik’, ‘dindar nesil’ ‘tek din’ türü tariflerle ifade eden ‘tek tip insan yaratma’ projesinden rahatsız değildir.”
Halkın tamamı Cumhuriyet’e karşı değildir
“Halk” dendiği zaman ben bir ülke ya da bir yerleşim yerinin nüfusunun yüzde yüzünü anlarım. Yani Türkiye halkının %100’ü mü cumhuriyetin değerlerinden rahatsız olmuş? Böyle bir şey olsaydı Cumhuriyet çoktan yıkılırdı. Cumhuriyet’in değerlerini 6 Ok (Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik ve Devrimcilik) ve Anayasa’nın 174. Maddesinin koruması altında bulunan Devrim Yasaları özetler.
AKP, 6 okun altısına da, Devrim Yasaları’na da karşı. Bu yüzden bu yasa ve ilkelere karşı savaş açtı. Öteki partiler için, 6 Ok’tan sadece Devletçilik tartışma konusudur. “Devletçi ekonomi olmaz” sloganı yorgun ve bozgun halindeki kapitalizme ait bir dogma. Halkın tamamı Cumhuriyet’in değerlerine karşı olsaydı, AKP son seçimde ideolojik oyların tamamını alırdı. Oysa çıkar ve yararlarını öne çıkartan seçmenlerin %49,5’unun oylarını aldı. Bu, bu partinin erişebileceği en yüksek oy oranıdır.
‘Tek tip Cumhuriyet insanı’ mavalı
“Tek tip insan yaratma”ya gelince: Cumhuriyet, çağdaş insanı yaratmaya yardımcı olmak için Okul’u laikleştirmiştir. Laik okuldan fikri hür vicdanı hür nesiller mezun olmuştur. Laik okulda egemen olan dinsel dogmalar değil, bilim ve akıldır. Bilim ve akıl insanı tutsak etmez, tam tersine özgürleştirir.Yani laik okulun tek tip insan üretimi yapması olanaksızdır. Bu nedenle Cumhuriyet’in Laik Okulu’ndan sadece 1930 kuşağının kendileri ve düşünceleri özgür ve bağımsız insanları değil, aynı zamanda dinci, tarikatçı, Nurcu, F tipi insanlar da yetişmiştir. Günümüz Türkiyesi’nde, imam-hatiplerde, Kur’an kurslarında, gizli medreselerde kuşkusuz tek tip insan (İslamcı ve F tipi) torna tezgahından geçirilerek yetiştirilmektedir. Recep Tayyip Erdoğan ve sözünü ettiğim aynı tezgahın ürünü bakanlar, milletvekilleri, valiler ve benzerleri ülkenin sonunu hazırlamaktadırlar.
Ancak, tarihsel açıdan, Osmanlı döneminde Avrupaî okullar kuruluncaya kadar medreselerden tek tip insan yetişmiştir ve bu yüzden kendini bilimsel ve akılsal olarak yenileyip geliştiremeyen Osmanlı devleti ve toplumu yıkılıp dağılmıştır. Osmanlının yıkılıp dağılmasına İttihat ve Terakki’den çok önce medreselerin zihinlere yüklediği İslamcı dogmalar neden olmuştur. Deniz lisesinden dünyanın en büyük şairlerinden Nazım Hikmet ile sıradan manzumeci N. F. Kısakürek, devrimci Galatasaray Lisesi’nden de M. Ş. Eygi gibi cumhuriyet düşmanları yetişmiştir. Dünyanın bütün laik okullarında bilim ve aklı kendine rehber yapmış çok boyutlu, tek tip özgür insanlar yetişmektedir.
19 Mayıs İstiklal Cd. Kutlamaları
ABD & AKP şirketi iflas eder!
Türkiye toplumunu, din referansınının dışına çıkamayan Arap toplumlarıyla kesinlikle karıştırılmamalı. Arap baharları tıpkı ABD ve AKP gibi kesinlikle gerçek demokrasiyi aramıyor. Sadece ABD’nin ve onun denetimindeki sivil toplum örgütlerinin yönetiminde “laiklikte ısrarlı olmayan demokrasi”yi kurmayı amaçlıyor. En kısa zamanda İslamcı diktatörlükler kurduklarını görecekler.
ABD & AKP şirketi Cumhuriyet’i yıkabilir ama yerine “laiklikte ısrarlı olmayan” bir demokrasi kurması hemen hemen olanaksız. Bu olanaksızlık, önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda ve yıllarda denenerek görülecek.
Çünkü: Yeni hazırlanan Anayasa’da ilk dört maddenin değiştirilmesi olanaksız. 4+4+4 formülüne karşın, imam-hatiplere karşın, Türkiye’de laik insanın üremesini hiçbir güc engelleyemez. Halkın özgür iradesiyle düzenlediği 19 Mayıs kutlamasına katılan kadınlar ve gençler AKP’nin hayallerini gerçekleştirmesine mutlaka engel olacaktır. Bu arada, Galatasaray Stadyumu’na otobüslerle taşınan AKP seyircisini (zaten hep seyircidirler) büyüteç marifetiyle gören şu engelli, tutsak ve çarpık medyanın görmemek için gözlerini kapattığı 200-300 bin genci bir araya getiren Türkiye Gençlik Birliği, Laik Cumhuriyet’in en büyük garantisidir. Söylev’in tanımladığı gençlik!
Bu yürüyüş ve gösteriler, bu grevler, AKP iktidarına yapılan en büyük ve en anlamlı uyarıdır. AKP bunu mutlaka anlamalı. Eğer anlamaz ve “Laiklikte ısrarlı olmayan” bir rejimi kurma hayallerinden vazgeçmez ise, bu dogmatik medrese ideolojisinin sonu, Türkiye’de yepyeni bir Fetret Dönemi olur! Hiç temenni etmediğim böyle bir felaket gerçekleşirse, Cüneyt Ülsever kardeşimle birlikte aynı cephe ve siperde yan yana olacağımızdan adım kadar eminim!
Son Güncelleme: Pazartesi, 04 Haziran 2012 23:50

Hiç yorum yok: