15 Tem 2012

‘Güçlü Türkiye’nin Suriye ile imtihanı


Herhalde ancak şöyle tarif edilebilir; küçüldükçe büyüdüğümüzü düşünüyoruz ve ne kadar zayıflarsak kendimizi o kadar güçlü görüyoruz. Üstelik bu hâl yeni de değildir. Bir zamanlar bir de “köprü” halimiz vardı, unutmuyoruz. Asya ile Avrupa’yı birleştiren, Ortadoğu’ya açılan stratejik önemi haiz bir köprüydük; bürokratların, bakanların dilinden düşmüyordu, tarih derslerinde öğretiyorduk. Sanki bir kumbaraydı, içine ‘diplomatik önem’ atıyorduk; önemimizi devamlı biriktirip artırıyorduk. Stratejik ve jeopolitik bir hayaldi; Türkiye, egemenlerinin elinde, dünya ölçeğinde zayıfladıkça, köprünün değerini yükseltiyorduk. Ama sadece köprü değildik, aynı zamanda bir de “model ülke” idik; “Kemalist Türkiye’yi” Arap dünyasına model sayıyorduk. Bir yandan “Araplar bizi arkamızdan vurdu” diyor; bir yandan da kendimizi model kabul ediyorduk. Abartılı ve çelişkili övünmelerdi, yıllarca vazgeçilmedi.
Güçlü Türkiye efsanesi
Şimdi ise Türkiye, Müslüman-kapitalist bütün Araplar’a model diye sunulmaktadır. Modellik yapmak, nasıl yapılacağını öğretmek için Erdoğan, Arap ulusçuluğunun merkezi ülkesi Mısır’lara kadar gitti; yazılıp çizilenin tersine, önemsenmedi, ama yine de gitti. Azimlidir, yurt dışı ziyaretlerini hiç eksik etmiyor. Her an göz önünde duruyor; bu uğurda hiçbir çabadan çekinmiyor. Gerektiğinde boş meydanlara, boş konferans salonlarına konuşuyor. Yeter ki, model göz önünde olsun. Herhalde bundandır, Putin de Erdoğan’a, “sizi sık sık televizyonlarda izliyoruz” diyordu. “Modelliğimiz” bu kadardır.
Güneydoğu’da sınırları tartışılan, Kıbrıs’ta iddialarından geri adım atmış, başka deyişle, taviz verdikçe model sayılan bir ülke halindeyiz. Basında ise her gün, Türkiye’nin büyüdüğünü okuyoruz. Büyüğüz, çok güçlüyüz. İsrail, Marmara gemisini zapt edip 9 Türk’ü öldürdüğünde, avazımız çıktığı kadar bağırdık. Peki, ne oldu? Nihayetinde, yine bir “büyüklük” yapmak zorunda kaldık ve BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un deyişiyle, itidalli davrandık; İsrail ile ticari ilişkileri dahi kesemedik.
Derken sıra Suriye’ye geldi; Suriye’yi her gün tehdit ettik, diplomatik ilişkileri keselim dedik, ama ticari ilişkileri kesmeye gene gücümüz yetmedi. Ne de olsa, bisküvi tüccarlarını neredeyse devlet töreniyle defneden tüccar bir devlettik, ticaretsiz yapamazdık. BM Genel Sekreteri’nin övgülerini alacak kadar büyük bir işadamı soğukkanlılığına sahiptik. Fransa, Ermeni Soykırımı’nın inkarını suç kabul ettiğinde de aynı soğukkanlılığı gösteriyorduk; Fransa ile ticari ilişkileri gözden geçirmek fevri bir eylemdi olurdu, modelliğe de yakışmazdı, geçirmedik.
Arama kurtarma seferi
En son olarak Suriye silahlı kuvvetleri uçağımızı düşürdü, iki subayımız hâlâ kayıp. Buna karşı ne mi yaptık, Erdoğan ile Davutoğlu’nun aylardır süren onca lafının ardından yalnızca bir nota verdik. Bir de çok sert bir açıklama yaptık, Suriye’yi uyardık, “eğer Suriye ordusu Türkiye sınırlarını aşar ise, ateşle karşılık vereceğiz”, dedik. Şimdi “aşsınlar” diye radarlarımız açık, bekliyoruz.
NATO’da ise sırtımızı sıvazladılar, 5. madde yerine liderlerin taziye ve “geçmiş olsun” dileklerini kabul ettik. ABD de Türkiye’nin derin üzüntülerini paylaştı, gene çok sert bir açıklama ile, “gerekirse arama kurtarma çalışmalarına katılabiliriz“ dedi. Wall Street Jounal ise ABD savunma kaynaklarından gelen istihbaratla, Türkiye’ye ait uçağın Suriye hava sahasında vurulduğunu yazdı.
Suriye’deki meçhul
Rus füzesi
İngiliz Sunday Times gazetesinin, İsrail Hava Kuvvetleri’nden bir kaynağa dayandırdığı haberinde de, uçağın düşürülmesinin Rusya izni mahsulü olduğu yazılıydı; Türk basını olmasa da, İngiliz basını Rusya’nın etkisini tartışıyordu. Aslında bunun böyle olduğu herhalde tüm görevliler tarafından baştan beri tahmin ediliyordu. Ama AKP hükümeti çoktan itidal-gardını almıştı, bu meseleyi hiç tartışmadı. Davutoğlu’nun ağzından sorunun sadece “Türkiye ile Suriye arasında” olduğu açıklamasını yaptı, “cephe genişletmeyeceklerini” kesin bir dille vurguladı. Aylardır Suriye’ye karşı en saldırgan tehditleri savurmuş olan AKP hükümeti, Davutoğlu’nun sözleriyle, “akıllı güç” Türkiye gene itidalli davrandı; Rusya’ya gözlerini kapamayı tercih etti. Rusya’yı görmemiş, duymamıştı.
HHH
Küçüldük; dünyada küçüldükçe, kendi gözümüzde büyüdük, güçlü Türkiye olduk. Uçağımızın metrelerce derinlikte parçalarını, Amerikan gemisi Nautilus ile birlikte Akdeniz’de arama seferine çıktık. Hâlâ arıyoruz.
Son Güncelleme: Perşembe, 05 Temmuz 2012 22:00

Hiç yorum yok: