15 Eyl 2012

Hz. İbrahim’in Kuşları’nın SIRRI


“Bir zamanlar İbrahim “Ey Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilteceğini göster” demişti. Allah “Yoksa inanmıyor musun?” diye sormuştu. İbrahim cevap vermişti; “Elbette inanıyorum, ama açıkça görmek, iyice tatmin olmak istiyorum. Öyleyse demişti Allah, dört kuş bul ve onları kendine alıştır. Sonra onları her bir tepeye ayrı ayrı koy, sonra da çağır; hızla sana gelecekler. Allah’ın her şeye gücü yeter, çok bilgedir; bundan hiç şüphen olmasın.” (2/260).
Birçok mealde çarpıtılan metnin orjinali yukarıda ki şekildedir. Geleneksel anlayışa göre;
Hz.İbrahim; Allah Teala’ya, ölüleri nasıl dirilteceğini sorar. Allah; 4 kuş alıp kendisine alıştırmasını ve akabinde, bu kuşları öldürüp bazı tepelere koymasını söyler. Çağırdığında ölü kuşlar dirilir. Gelir.
Ve Hz.İbrahim ölülerin nasıl dirildiğini “bu bahis üzerinden anlamış olur.” Mümkün mü? Değil. Çünkü ölülerin nasıl dirileceği sorusunun yanıtına uygun bir fiil olarak sunulmuyor metin.
Bu metnin bu şekilde sorunlu anlaşılmasının temel nedeni; Kur’an çevirilerinde metne sadakatsiz davranılmasıdır. Çünkü ilgili metinlerde “kuşları öldürmek gibi bir bahis geçmez.” Ve şimdi işte o en önemli noktaya geliyoruz.
Hz.İbrahim ölülerin nasıl diriltileceğini soruyor. Allah(c.c.) ise, dört kuş al, kendine alıştır sonra da onları çağır, sana gelecekler diyor.
Hz.İbrahim’in ölülerden kastettiği nedir acaba? Şimdi onu anlayacağız.
Metinde ki “dirilme kısmı, kuşların gelişidir.” Çünkü soru, ölünün (1) dirilmesi (2) noktasındadır. Dolayısı ile cevabı da ikiye bölelim. 4 Adet kuşun kendine alıştırılması (1) daha sonra ayrılmak ve çağırdığında sana gelmeleri (2).
Ortada parçalanmış kuş gibi bir ibare yoktur. Farklı bir motivasyon ve incelik vardır.
Cevapta yer alan iki bölümün ikisi de insanı özetler. Kuşların sahibine yabancı olduğu süreç “ölülük” halidir. Sahibe alışması ve O’nun çağrısına icabet etmesi ise; “dirilme” olarak gösterilir.
Peki neden dört kuş. İşte en önemli nokta bu. Tek tek ele alınan kuşların “İbrahim Resul’e” alıştırılması, birbirlerine olan yabancılıklarını da gideriyor. Birlikte-ortak hareket etmeyi öğreniyorlar. Yani aslında “birlikte-ortak” hareket ettiklerinde diriliyorlar. Öncesinde ise ölüdürler.
Dikkat edin.
Dirilenler tek tek gelmiyor. Birlikte geliyorlar. Yani, bireysel tutum yok, topluluk şuuru var. Kolektifleşme şuuru, ortaklaşacılık bilinci var. Ve “eşitlik var.”
Evet, yeryüzüne dağılmış, bireyleşmiş ve şeytani egosuna yenilmiş olan insanın “bir arada hareket etmesi, bir araya gelmesi” dirilişidir. Öncesi ise “ölümüdür.” Ve bunu teşbih olarak görmeyiniz;
Şu an tüm insanlık fiili bir KABİR HAYATI yaşamaktadır. Çünkü, bireyci perspektif, iki ayaklı ölüler üretmiştir. Allah Resulü’nün kabir hayatı ile ilgili sözleri, ölüm ötesine dair sözler değil, aynen şu yaşadığımız sürece dair sözlerdir.
Kur’an’ın defaten ısrarcı bir dille vurguladığı “İbrahim’in milletine uyun” lafzının kilidi bu hassasiyet üzerinden gelişir.
İbrahim’in kuşları, yeryüzüne serpilmiş, yalnızlaşmış, ihtiras ve egosuna yenilmiş, üstünlük argümanlarına sığınmış iki ayaklı yürüyen cenazelerdir. Onların birlikte, eşit ve hür bir sevda ile ortak tutum sergilemesi de dirilişleridir.
Kısmetse bu incelikleri aktarmaya devam edeceğiz.
Son Güncelleme: Perşembe, 13 Eylül 2012 22:27

Hiç yorum yok: