Ahmet Şık’ın bir süre önce yayımlanan kitabı “PUSU- Devletin Yeni Sahipleri”kitabını okudunuz mu? Ahmet, tutuklanma serüvenini, poliste, savcılıkta, mahkemede ve hapishanede günlük tutar gibi anlattığı heyecanlı “belgesel romanı”nda, yaşadığımız hukuk-savcı-mahkeme, özetle devlet darbesinde, sadece hakikati arayan insanlara çektirilen acıları anlatmıyor. Sadece gerçeği arayan gazetecilere kurulan edepsiz, vicdansız, hukuksuz, düzenbaz, sahte komploları da anlatmıyor... iktidarı ele geçirenlerin Emniyet’i-savcılığı-yargıyı kullanarak her türlü üçkâğıdı nasıl gerçekleştirdiklerini de anlatmıyor...
Bunun da ötesinde, aslında ülkenin başına nasıl bir siyasetin musallat olduğunun da fotoğrafını çekiyor...
Ahmet biliyorsunuz esas olarak cemaatin Emniyet içindeki yapılanmasını anlattığı “OOOO Kitap”ıyla gündeme oturmuştu. Kitabın peşine düşen Emniyet içindeki cemaat yapılanması, yargıdaki ilişkileri sayesinde, Ahmet’i, Odatv ile birlikte ta Ergenekon’a da bağlayan uyduruk ilişkiler kumpası kurmuş, kitabı yasaklattığı gibi Ahmet’i de içeri tıkmıştı!
Kitap yasaklamak! Şüphesiz buna kalkışanlar kamuoyunun toplu direnişi ile ağızlarının payını aldılar ama Ahmet’i de aylarca içeride yatırdılar. Bunun tek adı var: İntikam..
Bugün gerçi Soner Yalçın hâlâ tutuklu bu kötü ünlü davadan... Ama Odatv bugün için artık kurabilecekleri en son kumpastı... Bu tür bir zırvalığa kalkışacak bir cemaat yapılanmasından geriye hangi artıklar kaldı bilmiyorum ama onların böyle bir şeye kalkıştıklarına-kalkışacaklarına da bin pişman olduklarını düşünüyorum. Sırtlarındaki bu davayı temizlemeleri çok zor, onları hayaletleri gibi izleyecek! Cemaatçiler bile devletin yeni sahipliğinden düşmek üzereler neredeyse!
Ahmet, Bu Yazılar Unutulur mu başlığı altında, Nazlı Ilıcak, Emre Aköz, Emre Uslu, Nuh Gönültaş, Orhan Miroğlu, Mehmet Kamış, Ergun Babahan, Adem Yavuz Arslan, Mehmet Baransu, Nagehan Alçı, Etyen Mahçupyan gibi cemaat ve iktidar kalemlerinin Ahmet Şık ve dava üzerine yazdıklarını da kendi kalemleriyle anıyor. Şüphesiz kurulan komplonun kamuoyunu inandırma görevini üstlenenlerin ve yargısız infaza kalkanların bir şekilde kitapta anılması, belleklere kazınması için de yararlı olmuş!
Ahmet, Pusu kitabında çok önemli bir belge açıklıyor. Cemaatin o zamanlar poliste nasıl çalıştığını gözler önüne seren bir belge. Daha doğrusu çevik kuvvet polisi içinde uzun bir fişleme! Çizelge yapmışlar, polisin adı, neyi sevdiği, cemaate yakınlığı uzaklığı, neler okuduğu, kendisiyle nasıl ilişki kurulması gerektiği, neye ihtiyacı olduğu.. her şey kayıt altında, üstelik iki ayrı fişleme halinde:
“Fişleme yapılan polislerin cemaatle ilişkisinin 1’den 5’e kadar derecelendirildiği belgede kaydı tutulan kişinin kimlik bilgileri ve telefon numaralarına da yer verilmişti” diyor Ahmet ve fişlere yazılanlar arasında şunları sıralıyor: “Bizi bilir, sever ama eşi de polis olduğu için vakit bulamadığını söyleyerek kaytarır; ev ziyareti yapılsın; 10 TL himmeti var, namaz kılar, dersleri takip eder; oruç tutmaz, bizimle ilgili fikri yok; cumalara gitmez, ağzı bozuk, kızıyla ablalar ilgileniyor; eşi bir arkadaş, tedbir konusunda zaafı var..”
Pusu, yaşadığımız günlerin Allahsızlığının, vicdansızlığının çırılçıplak çıplak anlatısı.. Postacı Yayınevi’nden edinin..
Pusu, dün askeri mahkemede duruşması yapılan, “zincirleme olarak memuriyet görevini kötüye kullandığı” gerekçesiyle Askeri Yargıtay’da duruşması olan Albay Zeki Üçok’a kurulan büyük komplonun da adıydı aynı zamanda..
Zeki Üçok olayını yazmıştım, bu da aslında Ahmet Şık’ın meşhur ettiği“cemaate dokunan yanar” sloganının Zeki Üçok’a uygulanış biçimiydi.. Zeki Üçok ordu içinde, TSK içinde planlı, üstelik gizli örgüt çalışmaları sürdüren kişileri suçustü yakalamış ve haklarında soruşturma açmıştı. Dün Askeri Mahkeme’de “Ben Fethullah Gülen Cemaatine mensup bazı sivil şahısların, TSK’de bazı personel hakkında bilgiler toplattığını ve TSK personelini fişlediğini tespit ettim” diye savunma yaptı:
“Ben askeri savcı olarak Karargâh Evleri ve Işık Evleri soruşturmasını yürüten ve ilk defa Işık Evleri’nde yetiştirilerek ağabeylerinin tavsiyesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri’ne girdiklerini söyleyen üç astsubayın, kendi iradeleri ile.. kendi cemaatleri mensubu olan Ali Balta, Orhan Güleç ve İsmail Dağ’ı kullanarak, TSK’de bazı personel hakkında Alevi Sünni, namaz kılanlar kılmayanlar, kadın ve kumar düşkünü gibi bilgiler toplattığını ve TSK personelini fişlediğini tespit ettim.”
Bu saptamalardan sonra, Zeki Üçok’un başına örülmek istenen “sivil ağlar”ın inanılmaz öyküsüdür bu dava.. Üçok, hipnoz ile uyutarak sanıklardan yalan yanlış bilgi edinmekle bile suçlanmıştır!
Kumpas ve kumpasçılar, bugün çok büyük bir açmazda..
Türkiye nerelerden geçiyor, hey, haberiniz var mı!
11 Ekim 2012 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder