Bilinen dört
başı bayındır ilk İmparatorluk olan Persler, kendilerinden sonra kurulan diğer
tüm emperyal (Emperare) devletlere bir miras bıraktılar. “Vergini düzenli öde,
devlete baş kaldırma, neye taparsan tap, ne giyersen giy, nasıl yaşarsan yaşa”…
Bu temel siyaset anlayışı Roma’da, İslam imparatorluğunda , Osmanlı’da ve son
imparatorluk olan Büyük Britanya imparatorluğunda da temel anlayış olarak kabul
edilmiştir.
Ancak
Anglo-saksonlar emperyalist bir baharatla tatlandırdılar bu ilkeyi. Kapitalizm
ve sömürgeciliği her türlü idealize edilmiş felsefi-ahlaki değerden arındırarak
salt faydacı bir biçime evirerek hükmetmeyi, bilimle –özellikle sosyal bilimler
ile- yeni bir dünya anlayışı olarak benimseyip uyguladılar. Bunun birkaç
sacayağı vardı.
- İnanç
- Etnik yapı
- Değerler
Birçok
yönüyle Avrupalı dahi sayılmayan Anglo-saksonların siyaset anlayışlarında, ne
yunan hukema bilgeliği, ne Alman idealizmi, ne Fransız pozitivizmi veya
romantizmi yoktu. Toplumları sömürmekle beraber dönüştürüp “medenileştirmek”,
Avrupa’nın aydınlanmacı fikirleri anglo-sakson emperyalizme göre gereksiz bir
ütopyaydı. Onlar halkların eşitlik, laiklik ve özgürlük gibi kavramları
benimsemeleri için uğraşmadılar. Bilakis gittikleri yerlerdeki kültürlere
“hayran” olmuşçasına değer verip yaşatmaya çalışırken, vergilerini usulca alıp
itaati sağlamayı seçtiler. Belki de Avrupalı devletlerin sömürgeciliği,
anglo-saksonlar kadar iyi beceremeyip birer birer kaybetmeleri kendilerinde
“İngiliz dehası” olmayışındandı.
Anglo-saksonlar
girdikleri toplumda antikor ürememesinin yolunu bulmuşlardı. İnançlarına saygı…
Tabi eğer
saygı duyulacak bir inanç yoksa önce onu tesis etmek.
Mesela
Hindistan’da bir çok inanç varken içlerinden biri İngilizlerin gelişiyle birden
vitrine çıkar. Sihizm denen bu din biraz Budizm biraz İslam-sufizm-denebilecek
görüşlerin guru’larca yorumlanışından ibaret. Gayet güzel ilkeleri ve değerleri
var. İkna ediciliği de özellikle Hindistan kültürü içerisindeki birey için çok
yüksek. Ancak gelin görün ki hepsi kraliçeye gönülden bağlı milis olup
çıkıvermiş. Hindistan’daki her ayaklanmanın bastırılışında bu yeni din
mensupları ön saflarda. I.dünya savaşında İngiliz ordusunun %20 den fazlası
Hintli Sihler.
Hindistan’a
gidip gelirken Arap yarımadasındaki şeyhlere misafir olan İngiliz amiraller,
Abdulvahhab madenini keşfedince yüz yıl sonrasının planlarını yapmaya
başladılar. İslam’daki hurafelere karşı çıkan Vahhabilik aslında birçok yönüyle
mantıklı bir yorum. Ancak gelin görün ki bu vahhabi Müslümanlar din kardeşleri
olan Osmanlı askerinin namazdayken kafasını kesecek kadar Türk düşmanı
oluvermişler. Türkleri kovup İngilizlere köle olan Araplar, kral yapılınca yeni
efendilerini benimsediler elbette. Vahhabi-Türk düşmanı-Müslüman ama dibine
kadar kapitalist ve kraliçeye bağlı.
Bu arada
Gandhi’nin yalvarmalarına karşın, Hindistan’ın bölünmesi için Cinnah’ı motive
eden ve bölünmenin fikri mimarlığını yapan din önderlerini (Mevdudi ve İkbal)
unutmayalım.
Bu gün orda
doğuda yeniden güçlendiğini gözlemlediğimiz ihvan-ı Müslim’in (Müslüman
kardeşler) ekolünün kurucusu Hasan el-Benna, fikirleri inançlı her Müslümanı
titreten bir din adamı. Ne tesadüf ki Kahire’deki “ev sohbetlerine” başlamadan
önce birde bakıyoruz ki Süveyş’deki İngiliz şirketinde çalışıyor. Günümüzde
Mısır’da da Arap milliyetçiliği ve Türk düşmanlığı hat safhada.
Cemalettin
Afgani, yeni İslamcılığın öncüsü, Abduh, Reşit rıza, Fazlurrahman gibi diğer
din adamlarının selefi. Hatta Said nursi dahi Afgani ve Abduh için seleflerim
demektedir. (Pek değerli Mümtazer Türköne beyefendi kitabını yazdı Afganinin.)
Aynı zatın Türkiye’de etkilediği ve kamu oyunun çok yakından tanıdığı isimler
mevcut. Ama dindarlara duyurulur!, çok sevdiğiniz II.Abdulhamit Afgani’yi
İngiliz casusu olarak gözetim altına almıştı İstanbul’da.
Daha birçok
örnekle renklendirebileceğimiz bu tez bize şunu göstermektedir.
Bir
coğrafyada alışıla gelen inanç değerleri aniden eleştiriliyor ve yerine “gerçek
din anlayışı” adı altında bir takım cici söylemler konuyorsa, anglo-sakson aklı
bir yerlerinde saklıdır diyebiliriz. Ülkemizde Atatürk aleyhinde söylenen
sözleri ve söyleyenleri alt alta yazın hayretle izleyeceğiniz traji-komik bir
tabloyla karşılaşacaksınız. Neden mi? Çok basit çünkü M. Kemal İngilizleri
yendi.
Günümüzde
İslam dünyasında en munisinden en radikaline birçok cemaat ve tarikat mevcut.
Hepsi ABD ye muhalif, komünizme karşı ve İsrail’e düşman. Ben hiçbirinin Anglo
sakson hegemonyaya dair tek cümle ettiklerini ne okudum ne duydum. Bakın şimdi
değişik cemaatlerin söylemlerini alt alta yazalım adres vermeden.
“Seccademi
serip özgürce namazımı kılabildiğim her yer vatanımdır”
“Çanakkale
savaşında o kadar şehit verdik ne oldu, gene işgalciler İstanbul’a girdi”
“Zalim de
Allahın kılıcıdır, Allah İslam’dan saptığımız için bizi işgalle cezalandırdı”
“Çanakkale’de
yenilseydik komünizm belası engellene bilirdi.”
“Biz kurtuluş
savaşı vermeseydik en azından hepimiz İngilizce konuşur ve alt yapısı düzgün
bir ülkede yaşardık”
“ABD’nin iki
yüzü yar. Biri Siyonist kâfirler, diğeri samimi Hıristiyan olan
Anglo-saksonlar”
“Keşke bizim
ülkemizde de İngiltere’deki gibi bir demokrasi olsa”
“Kurtuluş
savaşı olmasaydı hala hilafet devam ediyordu.”
Acı değil mi?
Eminim
Çanakkale’de savaşan dedelerimiz şunu haykırıyordur. Bre ahmaklar! Allah’ın tüm
emirleri hür insanlar içindir. Akil baliğ ve hür olmak her dini emrin ilk
şartıdır. Kapitalizmin kölesi ruhlarınızın secde etmesiyle Tanrıyı
kandırabileceğinizi mi sanıyorsunuz. Tanrı bize şeref verdi size ise boyun
eğmenin zilletini. Kılın bakalım namazlarınızı villalarınızda, tutun
oruçlarınızı açık büfe sahurlarla-iftarlarla, Kabe’ye gökdelenlerden bakan
otellerde zemzem yudumlayın bakalım… Ve ihanet edin bize, uğruna savaştığımız
her şeye, “iyyake nabudu” (Yalnız sana secde ederim) sırrına… Sonunda
geleceğiniz yer burasıdır…Az kaldı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder