19 Oca 2013

Sıcak Para Diktası için tehlike çanları


Sıcak para musluklarının kısılacağı bir döneme giriyoruz. Erdal Sağlam’ın verdiği bilgiye göre, ABD Merkez Bankası FED, parasal genişlemeye son veriyor. Bu yılın ortasından veya üçüncü çeyreğinden başlanarak, sıcak para akışı küresel ölçekte kısılacak (Hürriyet, 7 Ocak 2013).
İkinci önemli olgu da, Türkiye’nin önde gelen dış ticaret ortakları olan Almanya ve ABD’nin iç pazarlarını genişletme eğilimi içine girmeleridir. Başka deyişle Türkiye’nin dış satım olanakları da daralıyor.
Turgut Özal ekonomisinin sonu
Toplam olarak baktığımız zaman, tehlike çanları Türkiye’deki Sıcak Para Diktası için çalıyor. 1980 sonrasında 12 Eylül rejimi sayesinde Özal’ın kurduğu ekonomi modelinin sonuna geliniyor.
Bu kaçınılmazdı. Şimdi Türkiye ekonomide de bir karar anına hızla sürükleniyor.
Çöküş eşiğine gelen sistemi somut olarak tanımlayalım.
Örneğin Türkiye’de demir cevheri var, fakat kendi demirimizi Divriği’nin dağından söküp çıkarmak yerine dışardan demir ve çelik alıyoruz. Kendi demir çelik fabrikalarımızı kapatıyoruz ve yeni yatırım da yapmıyoruz. Veya yine dışardan aldığımız hurda demiri dışardan aldığımız enerjiyle işleyip satıyoruz.
Madenciliğimiz ve sanayimiz gelişmediği gibi, dış ticaret açığımız da büyüyor ve sürdürülemez noktaya gelmiş bulunuyoruz.
Çöken model budur.
Çareleri var mı?
Peki Tayyip Erdoğan-Abdullah Güller ne yapacaklar, çöküşe bir çareleri var mıdır?
Teorik olarak bakınca, ya çok daha yüksek faizle dış borçlanmaya devam edeceklerdir, ya da petrol ve doğal gaz için Musul seferine çıkacaklardır.
Her iki yol da kapalıdır ve çöküşleri kaçınılmazdır.
Birinci yol kapalıdır, yalnız sıcak para akışının kesilmesi veya çok daha pahalı boyutlara ulaşması nedeniyle değil, diğer etkenler de çıkmazda olduklarına işaret ediyor.
Kısa süreli borçlanma oranı, 2002 yılından beri yükselmiştir. Bu nedenle alarm, kırmızının da kırmızısıdır.
Sistem, 1980 öncesinde yatırım ve proje için borçlanırken, 1980’den sonra dış ticaret açığını kapatmak için dış borca, bütçe açığını kapatmak için de iç borca yüklenmiştir. Yatırım ve üretim yapamayan ekonomi, borçlarını ödeme kabiliyetine de sahip değildir ve açmazdadır.
Halkın barikatını yaramazlar
En önemlisi 2012 yılında ayağa kalkan bir halk var. Sıcak Para Diktası, halkın barikatıyla da karşı karşıyadır. Sıcak Para Diktası o barikatı yıkma yeteneğine sahip değildir.
Bir an varsayalım: AKP iktidarı sıcak para musluklarını daha yüksek faiz ödeyerek açmayı denesin. Bunun anlamı, daha pahalı enerji, daha büyük dış açıktır.
Bu seçeneğin halkın hayatına yansıması ise, çok sert fiyat artışları, işsizlik, yoksullaşma, dışalıma bağımlı sanayinin daralması ve sanayici ile tüccarın da mülksüzleşmesi ve iflasıdır.
Büyük kararın eşiğindeyiz
Bu durumda Türkiye için tek bir çözüm kalıyor: “Dört sülük” dediğimiz sıcak para komisyoncularının, borsa vurguncularının, hortumcuların ve tarikat rantçılarının diktatörlüğüne son vermek.
Türkiye dışa kan kaybını durduracak, kaynaklarını halkın ihtiyaçları için üretime yönlendirecek ve dengeli bir kalkınma rotasına girecektir. Bu karar, artık bir zorunluluktur.
Vatan bütünlüğü, Cumhuriyeti yeniden örgütleme zorunluluğu ve barış ihtiyacı da bunu dayatıyor.
Milli ekonomi, vatan, Cumhuriyet ve barış, Millî Hükümeti yakıcı bir ihtiyaç olarak, Türkiye’nin önüne koymaktadır.
Önümüzdeki takvim
Sıcak Para Diktatörlüğünün temellerinin sallanması ile seçim süreci aynı takvimde buluşmuştur. 2014 yılı baharından başlayarak, yerel seçimi, Cumhurbaşkanlığı seçimini ve 2015 genel seçimini Sıcak Para Diktasının çatırdadığı koşullarda yaşayacağız.
Türkiye’nin eşiğine geldiği karar noktasını çok iyi anlamak durumundayız. 1980’den bu yana kurulan Sıcak Para Diktatörlüğünü onarma şansı bulunmuyor.
Türkiye, bir devrimin eşiğine gelmiştir. Özal’ın “dünya ekonomisiyle bütünleşme” denen ekonomisi için deniz bitmiştir. Büyük romancımız İrfan Yalçın’ın “lumpen burjuvazi” adını verdiği mafya sermayesinin ecel saati yaklaşıyor.
Milli sınıfların yaşam sorunu
Bu mafya sermayesini devirmek ve kaynakları üretim ekonomisine çevirmek, işçisinden köylüsüne, esnaf ve sanatkârından milli sanayici ve tüccarına kadar bütün milli sınıfların artık yaşam sorunu olmaktadır.
Vatan bütünlüğü ve çağdaşlaşma ihtiyacı da, Türkiye’yi yakıcı karara zorluyor.
Karar yılına merhaba!
Umut Yılından Karar Yılına girdiğimizi belirtmiştik.
Karar yılları, 2014-2015 değildir. Evet geleceği belirleyecek üç seçim o yıllarda yaşanacak. Ancak millet, karara 2013 yılında yönelecektir.
Biz Türkiye’nin geleceğini kuran öncüler olarak, Milli Hükümet program ve stratejisini bu yıl milletimizin önüne koymak göreviyle karşı karşıyayız.
Musul seferine kalkışırlarsa...
Şu soruyu da göz önünde bulundurmak durumundayız: Türkiye’de çözümsüzlüğe giden ABD emperyalizmi ve Sıcak Para Diktatörleri, 2014 yılının çıkmazını erken davranıp Musul seferiyle aşmayı deneyebilirler mi?
Bugün savaş tehlikesi, Suriye cephesinde değil, Irak cephesindedir. Tayyip Erdoğanlar Barzani ve Öcalan ile birlikte ABD’nin sözümona “Türk-Kürt ittifakını” kurma girişimi içindeler. Bunu hepsi açık açık söylüyorlar. ABD’nin sözde “Türk-Kürt ittifakı” yalnız Irak, İran ve Suriye’nin belası değil, en başta Türkün ve Kürdün başındaki beladır.
Kerkük petrollerinden alınacak pay, Türkiye’nin tepesindeki Sıcak Para Diktatörlerini çıkmazdan kurtaracak çare olarak gösteriliyor.
Büyük krizin kapıda olduğunu herkesten iyi bilen büyük sermaye, çıkışı Irak seferinde görecek midir?
Bütün bu etkenler, 2013 yılının büyük boy ölçüşmelere sahne olacağına işaret etmektedir.
Hangi yolu seçerlerse seçsinler yıkılacaklar
İster Türkiyemizi savaşa sürüklemeye kalksınlar, ister daha yüksek faizle borçlanma yolunu seçsinler, her durumda yıkılacaklardır.
Savaşa kalkarlarsa, daha çabuk yıkılacaklardır.
Sıcak Para Diktasını yıkmaya hazır mıyız?
Neyse ki, Türkiye’nin bütün bu olanaklara hazır olan İşçi Partisi var.
Milli Hükümeti önümüzdeki birkaç yıl içinde kurma ve yeniden Kemalist Devrim rotasına girmek için, günün görevi, her şeye hazır olan İşçi Partisi’nde safa girmek, görev almaktır.

Hiç yorum yok: