Dervişin biri evine giderken yolda bir grup insanın, ağlayan
yakarışlarla bir sakız ağacına tapındıklarını görür. İnsanların, evrenin yüce
yaratıcısını bırakıp basit bir ağaca tapınmaları dervişi çok üzer. “Ben bu
ağacı keseyim de bu cahiller tapındıkları bu zavallı ağacın kendisine bile
faydası olmadığını anlasınlar” der.
Evine koşup baltasını alır. Tapınan insanların dağılmasını bekler.
İnsanlar dağıldıktan sonra baltasını alır ve ağacı kesmek için yeltenir.
-Nereye böyle derviş!
-Şu zavallı ağacı Tanrı bilip tapanlar var, bende onu
keseceğim ki insanlar Tanrı olamayacağını anlasınlar.
-Kesme! Bırak kalsın ağaç.
-Neden? Sen kim oluyorsun da beni alıkoymaya cüret ediyorsun?
Adam cebinden koca bir duka altın çıkarır ve dervişe uzatır.
-Ben şeytanım. Bu insanlar yıllardır benim yolumda. Onları
korumak istiyorum. Sana gücüm yetmez. İstersen anlaşalım. Eğer ağacı kesmezsen
bu altını sana vereceğim. Ve her sabah uyandığında yastığının altında bu
altınlardan bir tane bulacaksın? Sende bu altınlarla istediğin gibi hayr-u
hasenat edersin.
Derviş, duka altının ışıltısına bakakalır. Bir an zengin
birinin dine nasıl hizmet edebileceğini düşünür. Camiler, medreseler…
-Peki, ya sözünde durmazsan, sabah yastığımın altında altın
bulamazsam?
Diye sorar derviş.
-O zaman gelir ağacı kesersin.
Derviş peki der ve altını alıp ağacı kesmekten vazgeçer.
Evinde bütün gece altınlarla ne yapacağının hayalini kurar. Camiler,
medreseler… Bir süre sonra yatırım yapıp parayı değerlendirmesi gerektiğini
düşünür. Evler, araziler…
Daha sonra, kadınlar, türlü yiyecek ve içecekler…
Sabah olunca derviş şevkle elini yastığının altına sokar.
Arar durur, yastığı parçalar ama altın yoktur. Hırsla baltasını kaptığı gibi
ağacı kesmeye koşar.
Şeytanın kendisini kandırmış olması çok ağırına gitmiştir.
Ağaca yaklaşınca bakar ki şeytan ağacın altında oturuyor.
-Seni adi şeytan, beni kandıracağını mı sandın? Altın falan
yoktu yastığımın altında. Şimdi şu ağacı keseyim de gör.
-Pekâlâ, kes ağacı bakalım, der şeytan.
Derviş baltasını kaldırır ve öylece kalakalır. Baltayı ağaca
vuramaz. Tüm vücudu kasılıp kalmıştır.
-Ne oluyor bana! Ne yaptın bana kör şeytan! Allah’ım yardım
et!
Şeytan kahkahalarla güler dervişin haline.
-Dün, gerçekten samimi duygularla insanların cehalet abidesi
olan bu ağacı kesmek istemiştin. O yüzden benim gücüm seni engellemeye yetmedi.
Ama şimdi kendi nefsin için buradasın ve bir altın için ihanet ettiğin Allahtan
yardım dileniyorsun. Artık bu ağacı kesemezsin derviş efendi…
Acıklı bir son değil mi?
Hayatlarını dine adadığını sanan insanlar kırmızı altın ve
beyaz baldırla sınanmadıkça, “biz Allah rızası için çalışıyoruz” demesinler.
Bir zamanların yoksul ancak samimi Müslümanlarının cipler, villalar, marka
giysiler içerisindeki gülünç hallerini görünce hep bu kıssayı hatırlarım.
Allahın rızasını ne için sattıklarını merak ederim. “Müslüman’ın bu çağda
düşmanlarıyla mücadele etmesi için onların silahlarıyla silahlanmaları
gerektiğine” inanan zavallı Müslümanlar, paraya sahip olunca, derviş gibi hayallerindeki
sapmalardan bihaber, yaptıkları her türlü acınası fiile Kurandan Hadisten bir
fetva bulup Allah’ı ve peygamberini şahsi fantezilerine şahit tutuyorlar. Her
türlü pisliklerinin haklı bir sebebi var elbet.
Onlara gönül veren “dervişlere” sesleniyorum!
Dini liderlerin araba markalarına bakın, kıyafetlerinin
markalarına…
Yattıkları yere, yedikleri içtiklerine, gelen hediyelere,
onlara yakın olanların mal varlıklarına… Sıradan biriyle, zengin birine nasıl
davrandıklarına bir bakın.
Hangisinden İsa’nın, Muhammed’in, kokusu geliyor?
Biraz kulak kesilin! Şeytanın kahkahalarını duyacaksınız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder