ANKARA-
Cumhuriyet Halk Partisi TBMM Cezaevi Komisyonunun İnsan Haklarından Sorumlu
Genel Başkan Yardımcılığının koordinasyonun da hazırladığı " Hasta
Mahpuslar" Raporu bir basın toplantısıyla açıklandı. Malatya Milletvekili
Veli Ağbaba, Manisa Milletvekili Özgür Özel ve Muğla Milletvekili Prof.Dr.
Nurettin Demir'in raporun detaylarını açıkladığı basın toplantısının sunumunu
Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu yaptı.
Komisyon
tarafından 50'ye yakın cezaevinin 106 kez ziyaret ettiği açıklanarak, "Bu
cezaevlerinin nüfusu, 130 bini aşmış ve cezaevleri tutuklu ve mahkûmu ile
Kilis’in, Tunceli’nin, Ardahan’ın ve Bayburt’un nüfusundan fazladır. Yani 81.
vilayet Düzce, 82. vilayet hapishanelerdir" denildi.
"Hapishanelerde
bu kadar tutuklu olmasının sebebi, AKP Hükümetinin izlemiş olduğu
anti-demokratik ve baskıcı politikalar" ulduğunu belirten Tanrıkulu,
"Bu politikalar sonucunda mitinge katılan öğrenciler, bu mitingi haber yapan
gazeteciler ve onları, savunan avukatlar terör örgütü üyeliği suçlamasıyla
tutuklu yargılanmaktadır" diye konuştu.
28
hapishanede 96 farklı tutuklu veya hükümlüyle yüz yüze görüşülerek hazırlanan
raporun 100 sayfa ve 8 bölümden oluştuğunu belirten Tanrıkulu, "İncelemiş
olduğumuz cezaevlerinin genel şartlarına baktığımızda;
Zaman zaman
bizim ziyaretlerimizle ve medyanın da bu konuda gösterdiği duyarlılıkla ülke
gündemine ölüm, isyan, yangın, ölüm oruçları, taciz-tecavüz, işkence ve kötü
muamele gibi başlıklar altında gelen hapishaneler meselesi köklü bir reformu
gerektirmektedir ve bu reformun en acil boyutunu da hasta mahpuslar konusu
oluşturmaktadır. Ancak tabi ki bu rapor özelinde yer verdiğimiz hasta mahpuslar
konusu dışında cezaevlerinde çok çeşitli ve acil çözüm bekleyen sorunlar da
bulunmaktadır" dedi.
CHP’Lİ DEMİR:
YANGINDAN ŞİKAYETÇİ OLMASINLAR DİYE AİLELERE 25’ŞER BİN LİRA VERDİRİLDİ
Muğla
Milletvekili Nurettin Demir ise mahkumların yemek konusundaki sorunlarına
dikkat çekerek, mahkumların günlük 3 öğün yemeği 4 lira karşılığında
yediklerini, ancak yemeklerin yeterli besin değerleri içermediğini, çoğu zaman
infaz memurlarının da aynı yemekleri yemek zorunda kaldıklarını belirtti.
Demir, diyet yapması gereken, farklı hastalıklara sahip mahkumlara ise aynı tür
diyetin verildiğini ifade ederek, yemeklerin besin değerlerinin uygun olmaması
nedeniyle, ülser, gastrit, hemoroid gibi hastalıkların çok yaygın olduğunu
ileri sürdü. Demir, çoğu hastalığın sebebinin ise mahkumlara yeterli su
verilememesi olduğunu belirterek, ayrıca kışın ısınma, yazın da soğutma
problemleri yaşandığını raporladıklarını kaydetti.
Şanlıurfa
Cezaevi’nde yaşanan yangın olayını anımsatan Demir, “Peki ne oldu sonuç, ilk
defa burada söylüyorum; 25’şer bin lira verdirildi ailelere, şikayetçi
olmasınlar diye. Sadece bir aile şikayet etti. Peki kamu adına cumhuriyet
savcıları ne yaptı, hiç bir soruşturma dahi açmadı. Bu kadar berbat bir
durumda” diye konuştu.
“ADLİ TIP
SİYASALLAŞTI”
Adli tıpın
tamamen siyasileştiğini ve kaldırılması gerektiğini ifade eden Demir, heyet
raporu alacak hastaların, üniversite veya araştırma hastanelerinde tarafsız
bilimsel bir şekilde raporlarını alması gerektiğini belirtti. Yaptıkları
çalışmada, iki veya daha fazla hastalığı olan mahkumların oranının yüzde 54’ler
düzeyinde olduğunu gördüklerini belirten Demir, “Başta Cumhurbaşkanı olmak
üzere, devletin ileri gelenleri sorunlara duyarsız. Eskiden, Demirel zamanında,
bir ‘Devlet baba’ anlayışı vardı, ama artık o anlayış da yok oldu. 138 bin
kader kurbanı var, bunların sorunlarını niye çözmüyoruz? 17’nci büyük ekonomi
olmamıza rağmen, kendi insanımıza acı çektirmek için elimizden geleni
yapıyoruz. Üç yıldır iddianamesi yazılmamış, daha savcı karşısına çıkmamış
insanlar var” diye konuştu.
“İMRALI’YI
ZİYARET ETME GİBİ BİR DÜŞÜNCEMİZ YOK”
Raporun
açıklanmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ağbaba, bir
gazetecinin, “BDP’lilerin İmralı ile ilgili tecrit iddiaları var. Siz de
ziyaretlerimiz devam edecek’ dediniz, orada da 6 kişi kalıyor. Ziyarette
bulunacak mısınız?” sorusu üzerine, “Biz mahkumun suçu, niteliği, rütbesi ne
olursa olsun, herkese eşit davranılması gerektiğini düşünüyoruz, hiç kimseye
ayrıcalık tanınmamalı. Tecrit de insanlık suçudur, hiç kimseye
uygulanmamalıdır” dedi. Ağbaba, CHP Cezaevi Komisyonun her siyasi düşünceden
insanı ziyaret ettiğinin altını çizen Ağbaba, ancak İmralı Cezaevi’ni ziyaret
etme gibi bir düşüncelerinin olmadığını söyledi.
“CEZAEVİNDE
MAFYA BABASINA ÖZEL ODA”
Ağbaba,
gazetecilerin cezaevi ziyaretleri sırasında, akıllarında kalan, etkilendikleri
bir görüntünün olup olmadığını sorması üzerine ise Silivri Cezaevi’nde
yaşadıkları ilginç bir detay aktardı. Ağbaba, “Orada, ismini çok iyi
bildiğiniz, ‘değerli bir mafya babası’ olduğu iddia edilen birinin özel görüşme
odası olduğunu, özel antetli kağıt, özel kalem, başlıklı zarf olduğunu gördük.
Mustafa Balbay’ı beklerken yanlışlıkla girdik. Bir baktık ki milletvekilleri
odaları kadar büyüklükte bir makam odası vardı. Mehmet Haberal İlker Başbuğ,
ayırmadan söylüyorum, sırf Ergenekon Davası’ndan tutuklu olduğu için onlar ağır
tecrite tabi tutulurken, o insanların durumunu gördüğümüz zaman inanamadık.
Altın kaplama mektup açacağı, gibi hakikaten çok şık şeyler vardı” diye
konuştu.
RAPORDAN ÖZET
Tanrıkulu
raporudan özetler sundu:
"Yaptığımız
tespitler sonucunda
Hapishanenin
“tipine” veya hapishane idaresinin inisiyatifine bağlı olarak sorunlar
çeşitleniyor.
• Bazı F tipi
hapishanelerde su günün belli saatlerinde verilirken, başka bir F tipi hapishanede
su sorunun olmadığını görüyoruz. Örneğin Silivri 1nolu cezaevinde mahkûmlara
günlük 50 litre (110 saniyede doluyor) su verilmektedir. Bu suyun hepsiyle
günlük temizlik, tıraş ve diğer ihtiyaçlar karşılamaları beklenmektedir.
• Başka bir
cezaevinde su sorunu yerine günlük tıraş olma zorunluluğu ve olağandışı sakal
gibi sorunlar gündeme gelmektedir.
• Bazı
cezaevlerinde kapasite yetersizliği nedeniyle mahkumlar üst üste ve hatta
nöbetleşe uyumaktadırlar. (Bu durumun en dramatik sonucu Urfa cezaevindeki
yangındır)
KİTAP SAYISI
SINIRLI
* F tipi
hapishanelerin bir kısmı hücrede bulunacak kitap sayısını sınırlandırırken,
bazılarında ise yasaklı kitaplar listesi oluşturulmaktadır.
Koğuştan
koğuşa kitap alışverişi yapmak yasaklanmaktadır. Örneğin bir koğuştan bir
koğuşa kitap göndermek için kargo yolu kullanılmaktadır. Bir kitap 7,5 lira
kargo parası verilerek yan hücreye 15 günde ulaştırılmaktadır.
• Sohbet
süresi hemen her hapishanede farklı uygulanmaktadır. Silivri hapishanelerinde
kalan siyasi mahpuslar ise bu haktan tamamen mahrum bırakılmıştır
• Yandaş
medya serbest iken, mahkûmlar dilekçe vermelerine rağmen birçok yayın
izlenememektedir (Yol TV, İmece TV, Hayat TV, Cem Tv bunlardan bazıları) TRT,
ana akım medya ve muhafazakâr televizyon kanallarının dışında kalanlar fiilen
yasaklanmış durumdadır. Belgesel yayını yapan televizyon kanalları da yasaklı
kanallar arasındadır.
Bazı
hapishanelerde günlük gazeteler geç verilmektedir. Bazı gazetelere yönelik
sansür uygulanmaktadır. Örneğin, Kocaeli F Tipi hapishanesinde BirGün,
Cumhuriyet ve Yurt Gazetesi ya verilmemekte ya da geç verilmektedir.
• Ziyaret
edilen F tipi ve yüksek güvenlikli bütün hapishanelerde, hapishaneye ilk
girişte çıplak arama yapılmaktadır (örneğin ayağında platini olan bir mahkûm x-ray
cihazından geçerken sürekli öttüğü için, her giriş çıkışta çıplak aramaya tabi
tutulmaktadır). Bazı hapishanelerde ise Oyuk Araması denilen bir uyguluma ile
kadınlar cinsel organlarına ve erkekler makatlarına kadar aranmaktadır.
Teknolojik
araç ve altyapıya sahip hapishanelerde dahi bu uygulamaların sürdürülüyor
olması kabul edilebilir bir durum değildir. Bu uygulama açıkça insan bedeninin
dokunulmazlığının ihlalidir!!!
F Tipi
hapishanelerde ayrıca hapishane içinde, revire giderken veya telefona giderken
ayakkabı araması yapılmaktadır.
• Bazı
hapishanelerde sanatçılara, yazarlara, TBMM İnsan Hakları Komisyonu ve
milletvekillerine hitaben yazılan mektuplara el konulmaktadır. Öyle ki
hapishane yönetimleri tarafımıza sakıncalı mektup değerlendirme kararlarını
yollamaktadır…
• Hastanelere
ve Adli Tıp Kurumu’na sevkler çok geç yapılmaktadır. Kurum yavaş çalışmaktadır.
Örneğin, sağlık durumu ciddi olan bir mahpus, ceza ertelemesi için gerekli olan
raporu almak üzere başvurduğunda ancak aylar sonra heyet karşısına
çıkabilmektedir... Örneğin, cezaevine girdiği günden beri ölümcül hastalıklarla
boğuşan Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hakkında Adli Tıp Kurumu adeta siyasi bir
talimat almadan sağlık durumuna ilişkin yazılara cevap vermemektedir. Adli tıp
kurumu açıkça ve net bir şekilde ayrımcı ve önyargılı tutum sergiliyor.
•
Hapishanelerde sağlık hizmetinin en önemli halkalarından biri olan ilaç ve
eczacılık hizmeti çağdaş ve bilimsel anlamda hiç verilmemekte hatta olumsuz
yönde sonuçlar doğuracak şekilde eksik ya da hatalı verilmektedir. Örneğin 6
aydan uzun süre kullanılmaması gereken bir karaciğer ilacı hasta tarafından 6
yıldır kullanılmakta, bir başka hasta 3 yıldır tansiyon ilacı yerine şeker
ilacı içmektedir.
•
Hapishanelerde tek bir çeşit diyet yemeği çıkmaktadır. Modern tıp yirminin
üzerinde diyet yemeği önerebilmekte iken tüm hastalara aynı diyet yemeğinin
verilmesi son derece sakıncalıdır. Örneğin şeker hastasına haşlanmış patates
diyet yemeği olarak verilmektedir. Özetle hapishanelerde diyet yemeğinin adı
vardır, kendi yoktur.
ZİYARETLERDE
TACİZ
• Ziyarete
gelen yakınlar ve aileler, sıkı arama ve tacizlerle yüz yüze kalıyor. Ziyarete
gelen kız çocukları ve kadınlar iç çamaşırlarına kadar aranıyor. Örnek: Sincan
Cezaevinde İslami bir davadan dolayı yatan bir baba, kızını sırf bu aramalara
muhatap olmaması için 5 yıldır görmemektedir. Açıkça mahpuslarla birlikte
aileleri de cezalandırılıyor.
• Mahpuslar
ailelerine uzak hapishanelerde tutuluyor. Ailelerine yakın yerlerdeki
hapishanelerde kalma talebi çeşitli nedenlerle reddediliyor. Özellikle, siyasi
mahpusların çoğu ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde
yaşayanlardan oluşurken genellikle bu mahpuslar Tekirdağ gibi uzak illerde
Karadeniz gibi uzak coğrafyalarda tutulmaktadır.
• Bazı
cezaevlerinde Ceza İnfaz Koruma Memurlarının kıyafetine benziyor diye mavi
gömlek giymek dahi yasak. Kırmızı renk sol örgütlerin propagandasını
çağrıştırıyor diye, yeşil renk askeri kıyafete benziyor diye yasaklı
durumdadır. Çamaşırdan, pantolona kadar bir veya birkaç kalemle sınırlandırılmış
olan giysi sayısına ek olarak bazı renkler de yasaklanıyor.
•
Cezaevlerindeki diğer keyfi yasaklara örnek vermek gerekirse;
2 taneden
fazla kazak, gömlek, tişört yasak.
1 takım
eşofmandan fazlası yasak.
Kuru boya
dâhil her türlü boya kalemi yasak
3 taneden
fazla kitap bulundurmak yasak
2 çiftten
fazla ayakkabı bulundurmak yasak
Uhu, prit
ve her türlü yapıştırıcı yasak
Renkli
kağıt yasak
Türkü
söylemek yasak
Slogan
atmak yasak
Herhangi
bir şeyi amaç dışı kullanmak yasak. Mesela; eski bir atletinizle yeri
silerseniz, atleti amaç dışı kullanmış olursunuz. Yasak olduğu için ceza
alıyorsunuz.
Üç kişilik
ya da tek kişilik hücrenin dışına asla çıkmanız yasak.
•
Hapishanelerde, insanların suç tipine ve siyasi görüşlerine göre özel
ayrımcılıklar da üretilmiş durumda. Örneğin Silivri Cezaevindeki mahkûmlar,
sohbet hakkı, sosyal etkinlik ve kurs benzeri hiçbir etkinlikten
faydalandırılmamaktadır. (Mustafa Balbay, Tuncay Özkan!)
• Farklı
cinsel yönelimleri olan mahpuslara yönelik; Eşcinsel olduğunun ispatı için
rapor isteniyor ve rapor alma sürecinde mahkûmlar pek çok onur kırıcı
uygulamaya maruz kalıyor. Bu farklı cinsel yönelimleri olan mahkûmlar,
etkinliklere katılmadıkları gibi güvenlik gerekçesi ile açık cezaevlerine
gitmeleri engellenmektedir.
• Türkiye
cezaevlerinde engellilere yönelik bir yapılanma yoktur. Örneğin klozet
bulunmamaktadır. Bir cezaevinde tek ayağı olmayan bir mahkum dublex sisteminden
dolayı düşerek diğer ayağını da kırmıştır.
•
Hastanelerdeki mahkûm koğuşları ise iğrenç ve insanlık dışı görüntüler
sergiliyor. Ayrıca birçok cezaevinde mahkûmlar kelepçeli muayeneye
zorlanmaktadır.
• Birçok
cezaevinde keyfi disiplin cezaları verilmektedir:
Örneğin
mahkûmlara 10 gün değil 11 gün ceza verilerek infazları yakılmaktadır. 61
yaşında olan C.E 12 Eylül döneminde idam cezası almıştır. Yerel mahkeme 2 kez
beraat vermiş ancak Yargıtay idam kararında ısrar etmiştir. Diyabet hastası
olan C.E disiplin cezalarından ve katı uygulamalardan şikâyet ederek şunları
söylemiştir:
“Burada
herkesin infazını yakıyorlar. Yani ceza indirimleri ortadan kalkıyor. Üç kere
disiplin cezası alınca infaz yanıyor. Hapishane idaresi ise cezalar konusunda
çok cömert. Burada çok tuhaf yasaklar var. Mesela bir mektubun üzerine
yapıştırılmış bir çiçek, bir gül yaprağı, hapishane güvenliğini tehlikeye
soktuğu için içeri alınmıyor.” (C.E.'yi en son ziyaretimizde gırtlak kanseri
olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz)
• 7 yıldır
görüşme yasağı olan mahkûm bulunmaktadır (Fadime ÖZKAN, Gebze Kadın Cezaevi)
• Mahkûmlar,
disiplin cezaları yüzünden, “tredmana” bağlı olan hiçbir sosyal faaliyet ve
etkinlikten faydalanamıyorlar.
• Transfer
için kullanılan ringler havasız ve dar. Mahkûmlar havasız kalıyor ve çoğunlukla
kapasitelerinin üstünde mahkûmun içinde saatlerce bekletilmesi ile (Adliye’ye
giderken ve mahkeme saatini içinde beklerken hayati risk ile karşı karşıya
kalıyorlar.)
RAPORDAN BAZI
İSTATİSTİKLER
Rapordan elde
ettiğimiz bazı istatistikleri de sizinle paylaşmak istiyoruz.
• Ağır veya
ölümcül hasta olan mahpusların 30-40 yaş grubu en büyük orana (%38) sahip. Bu
gösteriyor ki ortaya çıkan hastalıklar yaşla alakalı değil.
• Hastaların
yaklaşık olarak %54’ü birden fazla hastalığa sahip durumdadır. Bu durum
gösteriyor ki hapishanelerde sunulan sağlık hizmetleri yetersizdir.
• Sindirim
sistemi hastalıkları ise %70’lik oranla birinci sıradadır. Bu gösteriyor ki
beslenme en ciddi sorundur ve hastalıkların başat nedenidir. Ayrıca stresin
etkileri de bu bağlamda düşünülmelidir.
• İşkence
veya ölüm oruçlarından dolayı oluşan kalıcı hastalıkların oranı da dikkat
çekicidir. Gözaltında veya hapishanede uygulanan işkence sonucu hastalık sahibi
olan insanların oranı % 5,6’dır. İşkencenin kalıcı bir hastalık nedeni olması
hem cezaevi koşullarını hem de demokrasimizi sorgulamamız gerektiğine işaret
etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder