16 Mar 2013

CHP'den cezaevleri gerçeği!


ANKARA- Cumhuriyet Halk Partisi TBMM Cezaevi Komisyonunun İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığının koordinasyonun da hazırladığı " Hasta Mahpuslar" Raporu bir basın toplantısıyla açıklandı. Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, Manisa Milletvekili Özgür Özel ve Muğla Milletvekili Prof.Dr. Nurettin Demir'in raporun detaylarını açıkladığı basın toplantısının sunumunu Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu yaptı.

Komisyon tarafından 50'ye yakın cezaevinin 106 kez ziyaret ettiği açıklanarak, "Bu cezaevlerinin nüfusu, 130 bini aşmış ve cezaevleri tutuklu ve mahkûmu ile Kilis’in, Tunceli’nin, Ardahan’ın ve Bayburt’un nüfusundan fazladır. Yani 81. vilayet Düzce, 82. vilayet hapishanelerdir" denildi.
 
"Hapishanelerde bu kadar tutuklu olmasının sebebi, AKP Hükümetinin izlemiş olduğu anti-demokratik ve baskıcı politikalar" ulduğunu belirten Tanrıkulu, "Bu politikalar sonucunda mitinge katılan öğrenciler, bu mitingi haber yapan gazeteciler ve onları, savunan avukatlar terör örgütü üyeliği suçlamasıyla tutuklu yargılanmaktadır" diye konuştu.

28 hapishanede 96 farklı tutuklu veya hükümlüyle yüz yüze görüşülerek hazırlanan raporun 100 sayfa ve 8 bölümden oluştuğunu belirten Tanrıkulu, "İncelemiş olduğumuz cezaevlerinin genel şartlarına baktığımızda;

Zaman zaman bizim ziyaretlerimizle ve medyanın da bu konuda gösterdiği duyarlılıkla ülke gündemine ölüm, isyan, yangın, ölüm oruçları, taciz-tecavüz, işkence ve kötü muamele gibi başlıklar altında gelen hapishaneler meselesi köklü bir reformu gerektirmektedir ve bu reformun en acil boyutunu da hasta mahpuslar konusu oluşturmaktadır. Ancak tabi ki bu rapor özelinde yer verdiğimiz hasta mahpuslar konusu dışında cezaevlerinde çok çeşitli ve acil çözüm bekleyen sorunlar da bulunmaktadır" dedi.

CHP’Lİ DEMİR: YANGINDAN ŞİKAYETÇİ OLMASINLAR DİYE AİLELERE 25’ŞER BİN LİRA VERDİRİLDİ

Muğla Milletvekili Nurettin Demir ise mahkumların yemek konusundaki sorunlarına dikkat çekerek, mahkumların günlük 3 öğün yemeği 4 lira karşılığında yediklerini, ancak yemeklerin yeterli besin değerleri içermediğini, çoğu zaman infaz memurlarının da aynı yemekleri yemek zorunda kaldıklarını belirtti. Demir, diyet yapması gereken, farklı hastalıklara sahip mahkumlara ise aynı tür diyetin verildiğini ifade ederek, yemeklerin besin değerlerinin uygun olmaması nedeniyle, ülser, gastrit, hemoroid gibi hastalıkların çok yaygın olduğunu ileri sürdü. Demir, çoğu hastalığın sebebinin ise mahkumlara yeterli su verilememesi olduğunu belirterek, ayrıca kışın ısınma, yazın da soğutma problemleri yaşandığını raporladıklarını kaydetti.

Şanlıurfa Cezaevi’nde yaşanan yangın olayını anımsatan Demir, “Peki ne oldu sonuç, ilk defa burada söylüyorum; 25’şer bin lira verdirildi ailelere, şikayetçi olmasınlar diye. Sadece bir aile şikayet etti. Peki kamu adına cumhuriyet savcıları ne yaptı, hiç bir soruşturma dahi açmadı. Bu kadar berbat bir durumda” diye konuştu.

“ADLİ TIP SİYASALLAŞTI”

Adli tıpın tamamen siyasileştiğini ve kaldırılması gerektiğini ifade eden Demir, heyet raporu alacak hastaların, üniversite veya araştırma hastanelerinde tarafsız bilimsel bir şekilde raporlarını alması gerektiğini belirtti. Yaptıkları çalışmada, iki veya daha fazla hastalığı olan mahkumların oranının yüzde 54’ler düzeyinde olduğunu gördüklerini belirten Demir, “Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, devletin ileri gelenleri sorunlara duyarsız. Eskiden, Demirel zamanında, bir ‘Devlet baba’ anlayışı vardı, ama artık o anlayış da yok oldu. 138 bin kader kurbanı var, bunların sorunlarını niye çözmüyoruz? 17’nci büyük ekonomi olmamıza rağmen, kendi insanımıza acı çektirmek için elimizden geleni yapıyoruz. Üç yıldır iddianamesi yazılmamış, daha savcı karşısına çıkmamış insanlar var” diye konuştu.

“İMRALI’YI ZİYARET ETME GİBİ BİR DÜŞÜNCEMİZ YOK”

Raporun açıklanmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Ağbaba, bir gazetecinin, “BDP’lilerin İmralı ile ilgili tecrit iddiaları var. Siz de ziyaretlerimiz devam edecek’ dediniz, orada da 6 kişi kalıyor. Ziyarette bulunacak mısınız?” sorusu üzerine, “Biz mahkumun suçu, niteliği, rütbesi ne olursa olsun, herkese eşit davranılması gerektiğini düşünüyoruz, hiç kimseye ayrıcalık tanınmamalı. Tecrit de insanlık suçudur, hiç kimseye uygulanmamalıdır” dedi. Ağbaba, CHP Cezaevi Komisyonun her siyasi düşünceden insanı ziyaret ettiğinin altını çizen Ağbaba, ancak İmralı Cezaevi’ni ziyaret etme gibi bir düşüncelerinin olmadığını söyledi.

“CEZAEVİNDE MAFYA BABASINA ÖZEL ODA”

Antetli kağıt bile bastırmışAğbaba, gazetecilerin cezaevi ziyaretleri sırasında, akıllarında kalan, etkilendikleri bir görüntünün olup olmadığını sorması üzerine ise Silivri Cezaevi’nde yaşadıkları ilginç bir detay aktardı. Ağbaba, “Orada, ismini çok iyi bildiğiniz, ‘değerli bir mafya babası’ olduğu iddia edilen birinin özel görüşme odası olduğunu, özel antetli kağıt, özel kalem, başlıklı zarf olduğunu gördük. Mustafa Balbay’ı beklerken yanlışlıkla girdik. Bir baktık ki milletvekilleri odaları kadar büyüklükte bir makam odası vardı. Mehmet Haberal İlker Başbuğ, ayırmadan söylüyorum, sırf Ergenekon Davası’ndan tutuklu olduğu için onlar ağır tecrite tabi tutulurken, o insanların durumunu gördüğümüz zaman inanamadık. Altın kaplama mektup açacağı, gibi hakikaten çok şık şeyler vardı” diye konuştu.

RAPORDAN ÖZET

Tanrıkulu raporudan özetler sundu:

"Yaptığımız tespitler sonucunda
Hapishanenin “tipine” veya hapishane idaresinin inisiyatifine bağlı olarak sorunlar çeşitleniyor.

• Bazı F tipi hapishanelerde su günün belli saatlerinde verilirken, başka bir F tipi hapishanede su sorunun olmadığını görüyoruz. Örneğin Silivri 1nolu cezaevinde mahkûmlara günlük 50 litre (110 saniyede doluyor) su verilmektedir. Bu suyun hepsiyle günlük temizlik, tıraş ve diğer ihtiyaçlar karşılamaları beklenmektedir.

• Başka bir cezaevinde su sorunu yerine günlük tıraş olma zorunluluğu ve olağandışı sakal gibi sorunlar gündeme gelmektedir.

• Bazı cezaevlerinde kapasite yetersizliği nedeniyle mahkumlar üst üste ve hatta nöbetleşe uyumaktadırlar. (Bu durumun en dramatik sonucu Urfa cezaevindeki yangındır)

KİTAP SAYISI SINIRLI

* F tipi hapishanelerin bir kısmı hücrede bulunacak kitap sayısını sınırlandırırken, bazılarında ise yasaklı kitaplar listesi oluşturulmaktadır.

Koğuştan koğuşa kitap alışverişi yapmak yasaklanmaktadır. Örneğin bir koğuştan bir koğuşa kitap göndermek için kargo yolu kullanılmaktadır. Bir kitap 7,5 lira kargo parası verilerek yan hücreye 15 günde ulaştırılmaktadır.

• Sohbet süresi hemen her hapishanede farklı uygulanmaktadır. Silivri hapishanelerinde kalan siyasi mahpuslar ise bu haktan tamamen mahrum bırakılmıştır

• Yandaş medya serbest iken, mahkûmlar dilekçe vermelerine rağmen birçok yayın izlenememektedir (Yol TV, İmece TV, Hayat TV, Cem Tv bunlardan bazıları) TRT, ana akım medya ve muhafazakâr televizyon kanallarının dışında kalanlar fiilen yasaklanmış durumdadır. Belgesel yayını yapan televizyon kanalları da yasaklı kanallar arasındadır.

Bazı hapishanelerde günlük gazeteler geç verilmektedir. Bazı gazetelere yönelik sansür uygulanmaktadır. Örneğin, Kocaeli F Tipi hapishanesinde BirGün, Cumhuriyet ve Yurt Gazetesi ya verilmemekte ya da geç verilmektedir.

• Ziyaret edilen F tipi ve yüksek güvenlikli bütün hapishanelerde, hapishaneye ilk girişte çıplak arama yapılmaktadır (örneğin ayağında platini olan bir mahkûm x-ray cihazından geçerken sürekli öttüğü için, her giriş çıkışta çıplak aramaya tabi tutulmaktadır). Bazı hapishanelerde ise Oyuk Araması denilen bir uyguluma ile kadınlar cinsel organlarına ve erkekler makatlarına kadar aranmaktadır.

Teknolojik araç ve altyapıya sahip hapishanelerde dahi bu uygulamaların sürdürülüyor olması kabul edilebilir bir durum değildir. Bu uygulama açıkça insan bedeninin dokunulmazlığının ihlalidir!!!
F Tipi hapishanelerde ayrıca hapishane içinde, revire giderken veya telefona giderken ayakkabı araması yapılmaktadır.

• Bazı hapishanelerde sanatçılara, yazarlara, TBMM İnsan Hakları Komisyonu ve milletvekillerine hitaben yazılan mektuplara el konulmaktadır. Öyle ki hapishane yönetimleri tarafımıza sakıncalı mektup değerlendirme kararlarını yollamaktadır…

• Hastanelere ve Adli Tıp Kurumu’na sevkler çok geç yapılmaktadır. Kurum yavaş çalışmaktadır. Örneğin, sağlık durumu ciddi olan bir mahpus, ceza ertelemesi için gerekli olan raporu almak üzere başvurduğunda ancak aylar sonra heyet karşısına çıkabilmektedir... Örneğin, cezaevine girdiği günden beri ölümcül hastalıklarla boğuşan Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu hakkında Adli Tıp Kurumu adeta siyasi bir talimat almadan sağlık durumuna ilişkin yazılara cevap vermemektedir. Adli tıp kurumu açıkça ve net bir şekilde ayrımcı ve önyargılı tutum sergiliyor.

• Hapishanelerde sağlık hizmetinin en önemli halkalarından biri olan ilaç ve eczacılık hizmeti çağdaş ve bilimsel anlamda hiç verilmemekte hatta olumsuz yönde sonuçlar doğuracak şekilde eksik ya da hatalı verilmektedir. Örneğin 6 aydan uzun süre kullanılmaması gereken bir karaciğer ilacı hasta tarafından 6 yıldır kullanılmakta, bir başka hasta 3 yıldır tansiyon ilacı yerine şeker ilacı içmektedir.

• Hapishanelerde tek bir çeşit diyet yemeği çıkmaktadır. Modern tıp yirminin üzerinde diyet yemeği önerebilmekte iken tüm hastalara aynı diyet yemeğinin verilmesi son derece sakıncalıdır. Örneğin şeker hastasına haşlanmış patates diyet yemeği olarak verilmektedir. Özetle hapishanelerde diyet yemeğinin adı vardır, kendi yoktur.

ZİYARETLERDE TACİZ

• Ziyarete gelen yakınlar ve aileler, sıkı arama ve tacizlerle yüz yüze kalıyor. Ziyarete gelen kız çocukları ve kadınlar iç çamaşırlarına kadar aranıyor. Örnek: Sincan Cezaevinde İslami bir davadan dolayı yatan bir baba, kızını sırf bu aramalara muhatap olmaması için 5 yıldır görmemektedir. Açıkça mahpuslarla birlikte aileleri de cezalandırılıyor.

• Mahpuslar ailelerine uzak hapishanelerde tutuluyor. Ailelerine yakın yerlerdeki hapishanelerde kalma talebi çeşitli nedenlerle reddediliyor. Özellikle, siyasi mahpusların çoğu ağırlıklı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayanlardan oluşurken genellikle bu mahpuslar Tekirdağ gibi uzak illerde Karadeniz gibi uzak coğrafyalarda tutulmaktadır.

• Bazı cezaevlerinde Ceza İnfaz Koruma Memurlarının kıyafetine benziyor diye mavi gömlek giymek dahi yasak. Kırmızı renk sol örgütlerin propagandasını çağrıştırıyor diye, yeşil renk askeri kıyafete benziyor diye yasaklı durumdadır. Çamaşırdan, pantolona kadar bir veya birkaç kalemle sınırlandırılmış olan giysi sayısına ek olarak bazı renkler de yasaklanıyor.

• Cezaevlerindeki diğer keyfi yasaklara örnek vermek gerekirse;

  2 taneden fazla kazak, gömlek, tişört yasak.
  1 takım eşofmandan fazlası yasak.
  Kuru boya dâhil her türlü boya kalemi yasak
  3 taneden fazla kitap bulundurmak yasak
  2 çiftten fazla ayakkabı bulundurmak yasak
  Uhu, prit ve her türlü yapıştırıcı yasak
  Renkli kağıt yasak
  Türkü söylemek yasak
  Slogan atmak yasak
Herhangi bir şeyi amaç dışı kullanmak yasak. Mesela; eski bir atletinizle yeri silerseniz, atleti amaç dışı kullanmış olursunuz. Yasak olduğu için ceza alıyorsunuz.
Üç kişilik ya da tek kişilik hücrenin dışına asla çıkmanız yasak.

• Hapishanelerde, insanların suç tipine ve siyasi görüşlerine göre özel ayrımcılıklar da üretilmiş durumda. Örneğin Silivri Cezaevindeki mahkûmlar, sohbet hakkı, sosyal etkinlik ve kurs benzeri hiçbir etkinlikten faydalandırılmamaktadır. (Mustafa Balbay, Tuncay Özkan!)

• Farklı cinsel yönelimleri olan mahpuslara yönelik; Eşcinsel olduğunun ispatı için rapor isteniyor ve rapor alma sürecinde mahkûmlar pek çok onur kırıcı uygulamaya maruz kalıyor. Bu farklı cinsel yönelimleri olan mahkûmlar, etkinliklere katılmadıkları gibi güvenlik gerekçesi ile açık cezaevlerine gitmeleri engellenmektedir.

• Türkiye cezaevlerinde engellilere yönelik bir yapılanma yoktur. Örneğin klozet bulunmamaktadır. Bir cezaevinde tek ayağı olmayan bir mahkum dublex sisteminden dolayı düşerek diğer ayağını da kırmıştır.

• Hastanelerdeki mahkûm koğuşları ise iğrenç ve insanlık dışı görüntüler sergiliyor. Ayrıca birçok cezaevinde mahkûmlar kelepçeli muayeneye zorlanmaktadır.

• Birçok cezaevinde keyfi disiplin cezaları verilmektedir:

Örneğin mahkûmlara 10 gün değil 11 gün ceza verilerek infazları yakılmaktadır. 61 yaşında olan C.E 12 Eylül döneminde idam cezası almıştır. Yerel mahkeme 2 kez beraat vermiş ancak Yargıtay idam kararında ısrar etmiştir. Diyabet hastası olan C.E disiplin cezalarından ve katı uygulamalardan şikâyet ederek şunları söylemiştir:

“Burada herkesin infazını yakıyorlar. Yani ceza indirimleri ortadan kalkıyor. Üç kere disiplin cezası alınca infaz yanıyor. Hapishane idaresi ise cezalar konusunda çok cömert. Burada çok tuhaf yasaklar var. Mesela bir mektubun üzerine yapıştırılmış bir çiçek, bir gül yaprağı, hapishane güvenliğini tehlikeye soktuğu için içeri alınmıyor.” (C.E.'yi en son ziyaretimizde gırtlak kanseri olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz)

• 7 yıldır görüşme yasağı olan mahkûm bulunmaktadır (Fadime ÖZKAN, Gebze Kadın Cezaevi)

• Mahkûmlar, disiplin cezaları yüzünden, “tredmana” bağlı olan hiçbir sosyal faaliyet ve etkinlikten faydalanamıyorlar.

• Transfer için kullanılan ringler havasız ve dar. Mahkûmlar havasız kalıyor ve çoğunlukla kapasitelerinin üstünde mahkûmun içinde saatlerce bekletilmesi ile (Adliye’ye giderken ve mahkeme saatini içinde beklerken hayati risk ile karşı karşıya kalıyorlar.)

RAPORDAN BAZI İSTATİSTİKLER

Rapordan elde ettiğimiz bazı istatistikleri de sizinle paylaşmak istiyoruz.

• Ağır veya ölümcül hasta olan mahpusların 30-40 yaş grubu en büyük orana (%38) sahip. Bu gösteriyor ki ortaya çıkan hastalıklar yaşla alakalı değil.

• Hastaların yaklaşık olarak %54’ü birden fazla hastalığa sahip durumdadır. Bu durum gösteriyor ki hapishanelerde sunulan sağlık hizmetleri yetersizdir.

• Sindirim sistemi hastalıkları ise %70’lik oranla birinci sıradadır. Bu gösteriyor ki beslenme en ciddi sorundur ve hastalıkların başat nedenidir. Ayrıca stresin etkileri de bu bağlamda düşünülmelidir.

• İşkence veya ölüm oruçlarından dolayı oluşan kalıcı hastalıkların oranı da dikkat çekicidir. Gözaltında veya hapishanede uygulanan işkence sonucu hastalık sahibi olan insanların oranı % 5,6’dır. İşkencenin kalıcı bir hastalık nedeni olması hem cezaevi koşullarını hem de demokrasimizi sorgulamamız gerektiğine işaret etmektedir.

Hiç yorum yok: