Yetmedi. Bu
“avantadan dindarlığa” yeni bir uygulama daha eklendi ki, akıllara ziyan!
Uygulamanın adı; namaz kılmak isteyen gençlere Diyanet bütçesinden rüşvet!
Beytü’l Mal’ı yağmala sevap kazan! Nasıl mı; buyurun…
GARİP AMA
GERÇEK: DİYANET RÜŞVETE BAŞVURDU
Gözlemlerimiz,
başbakan, bakan ve yüksek bürokratların gittiği cami cemaatinin mahşeri bir
kalabalığa ulaşmasına karşın, kenar mahalle ve köylerde bulunan cemaatinin bir-iki
kişiyi geçmediğini ortaya koymaktadır. ‘Soruna’ çözüm arayan Diyanet, “bayılana
limon, ayılana gazoz” misali on cumaya katılana bilgisayar, beş vakit namaza
gelene ıpad gibi kampanyalar düzenlemekte, camiden uzaklaşma gerçeğine çözüm
olarak, “hediye” adı altında devlet bütçesinden rüşvet dağıtmaktadır.
Haram ve
rızasız bütçeye doymayan Diyanet baronları, İslam’ı, çıkar ve mezhepçilik
batağında boğmuş, bu garip uygulamayla sapkınlıkta sınır tanımayacağını bir kez
daha göstermiştir. Cemaati çoğaltmanın yolu olarak, dinin evrensel kurallarını
ve ahlakı salık vermesi gerekirken, dinin ‘sapkınlık’ dediği rüşvetle ibadet
yolunu salık vermiş, din yoluyla menfaat sağlamanın pratiğini göstermiştir. Bu
bir felakettir ama Diyanetin, camide rüşveti meşrulaştırması, tam bir akıl
tutulmasıdır.
NAMAZINI KIL,
RÜŞVETİNİ AL
Örnekler:
“Yozgat'ın Akdağmadeni ilçesine bağlı Dayılı köyünde, camide 180 vakit namaz
kılan çocuklara tablet bilgisayar hediye edildi. Yozgat Müftüsü Ahmet
Poçanoğlu, törende yaptığı konuşmada, çocuklara camide namaz kılma alışkanlığı
kazandırmak amacıyla projeyi hayata geçiren cami imamı Cebrail Öztürk'e
teşekkür etti.
Konya'nın
Derbent ilçesinde cami görevlileri tarafından başlatılan kampanya kapsamında,
sömestr tatilinde 5 vakit camiye giden 27 çocuğa tablet bilgisayar hediye
edildi.
Erzurum’da Gençlik
ve Spor il Müdürlüğü, camilere giderek Kur’an kursuna katılanlara buz pateni
dersi veriyor. Kask, ayakkabı, elbisesi hazır…
Adana’nın
Seyhan ilçesinde Kur’an kursu öğrencilerinin doğum günleri camide kutlanıyor,
hediyeler dağıtılıyor. İlçe Milli Eğitim ile Müftülük protokol imzaladı.
İlköğretim okulları tatil süresince Kur’an kurslarına açıldı. Müftülük, “Yer
sıkıntısı çekiyoruz” dedi.
İzmir Ödemiş
Müftülüğü Merkez Camii’nde kursa gelen öğrencilere her gün kahvaltı veriyor.
Kurs bitiminde ödüller hazır. İzmir Bayraklı Gümüşpala Merkez Camii Derneği,
‘Haydi, Çocuklar Namaza...’ sloganıyla kampanya başlattı: sabah namazı 30,
öğle-ikindi-akşam 10, yatsı namazı 30’ar puan. Birinciye tablet bilgisayar,
ikinciye bisiklet, üçüncüye çeyrek altın, dört, beş ve altıncıya MP3 çalar...”
Ve daha binlerce örnek…
***
Uygulama
öteden beri mi böyledir, yoksa son yıllarda içine düşülen sapkınlığın bir
sonucu mudur; doğrusu analiz etmeye değer. Ancak toplumsal yapımıza sirayet
eden; dinin ticari ve siyasi araç olarak kullanılması gerçeğine ve cinayet,
rüşvet, cinsi sapıklık, uyuşturucu alışkanlığı gibi trendlere baktığımızda,
içine düştüğümüz çürümenin nedenlerinden biri olarak, caminin didarlık ve ahlak
üretmediğini söylemek için çok fazla veriye sahibiz…
Rüşvet karşılığı
namaz kılan çocuğun, büyüdüğünde rüşvet ve irtikâba bulaşması sürpriz olmasa
gerek. Ey Diyanet yöneticileri; rüşvetin bulaşıcı ve kanserden dahi tehlikeli
bir hastalık olduğunu, bu tür edinimlerin gençlikte kazanıldığını görmekten de
mi acizsiniz?
ÇIKAR
KARŞILIĞI TAPINMA, DİNİ, CAMİYİ VE AHLAKIMIZI BOZMUŞTUR
Yaygın
inanışa göre günümüzde cami, uhrevi değil, dünyevi ihtiyaçlarımızın aracıdır.
Cami;
iktidardır, ihaledir, istikbaldir…
Cami;
paradır, puldur, mevkidir, gemiciktir, asgoldur, makamdır…
Cami;
“mağdur” edebiyatına yatıp, malı götürmenin: jeepe binmenin, yalıda, malikânede
oturmanın, 2B’den, özelleştirmeden pay kapmanın en geçerli aracıdır…
Cami;
konforlu yaşamın ve paranın garantisidir!
Cami; kentin
merkezi yerinde süpermarket ve alışveriş merkezi açmanın tek yoludur.
Dahası da
var: siyaset mi yapmak istiyorsun; bakan, müsteşar, genel müdürlerinin gittiği
camiye git… Bekle, bekle, bekle… Mümkünse namazını onlarla kıl, gerekirse
rüşvet ver, çare bul; onlara görün, gözlerine bat. Görmedilerse bir rekât daha
kıl… Realite budur ama inanç bu mudur?
İslam’a göre
cami, insanın, Tanrısına yüreğini açtığı, baş başa kaldığı, dileklerde
bulunduğu en özel alandır. İnancın teolojik-bilimsel gerçekliğine bakarsanız,
sadece maneviyata özel olan caminin, maddi ihtiyaçlar adına
araçsallaştırılması, sanıyorum İslam’a ve mensuplarına yapılan en büyük
kötülüktür.
Pozitif
eğitimden özellikle yoksun bırakılan toplumun ibadethanesi dejenere olduğunda,
üzerine, dinin afyon gibi kullanılması ve sürü toplumu haline getirilmesi de
eklenince, içinde bulunduğumuz paradoksun nedeni anlaşılmış olur. Sürünün
seçtiği yönetici, uğrular gibi Suriye’ye saldırır, sürü susar… Keza “PKK’yla
barış sağlayacağını” söyler… Sürü yine susar. “Barış elbette sağlansın ama
şartlar ne, neyin karşılığında barış; bilmek bizim hakkımız” demez, sorgulamaz…
Öyle ya, sürünün hakkı da olmaz, aklı da, gerçek bu!
Diyanetin
camisi; aklı, çoğulculuğu, sorgulamayı, empatiyi değil, itaati öneriyor. Akıl
olmayınca vicdan ve merhamet de olmuyor. Şu İslam coğrafyasının sefaletine
bakın: camiden çıkıyor, “öteki” denilene saldırmakta hiç beis görmüyor;
öldürüyor, yıkıyor, diri diri insan yakıyor. Sürü gerçeği denilen kavram, tam
da budur!
Neden
İslamofobi, neden okul yerine cami, neden liselerin imam okuluna çevrilmesi,
neden bunca din dersi, bunca sefalet, pislik, doğa düşmanlığı, eğitimsizlik,
sömürü, feodal değerlerin egemenliği ve neden AKP?
Yukarıdaki
veriler meseleyi yeterince açıklamıyor mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder