7 Düvel bir araya geldi, Türkleri Anadolu’dan sürme planını
yeniden ısıtıp yürürlüğe koydu.
Soykırım tescilli Fransız meclisinde “soykırım inkar yasası”
kabul edildi.
Atalarımızın dediği gibi; “it itliğini, kış kışlığını
yapacak” da, ülkenin yönetim mekanizmalarında olanlar bu güne kadar ne
yaptı? Asıl ona bakmak lazım.
Türkiye gibi, bütün emperyalist devletlerin çıkarının
kesiştiği bir coğrafyada oturup, bu durumu Türkiye’nin çıkarına
kullanamayan güdük idareciler ülkemizi emperyalist katillere paspas yapmıştır.
Eğer bizi Yönetenler Türk olsaydı neler yapardı:
İzmir’e Türk Soykırımı anıtı diker, 7 düvel’in maşası
Yunan’ın yaptığı katliam, tecavüz ve çıkardığı yangınları kanıtları ile
belgeselleştirip gösteren bir işgal müzesi açardı.
Çanakkale’ye, Maraş’a, Antep’e Türk Soykırım anıtları
diker; açılan işgal müzelerinde işgal ve işlenen cinayetleri, halkın verdiği
mücadeleyi kanıtlarıyla belgeselleştirip gösterime sunardı.
Erzurum, Kars, Van ve mağdur olan bütün illerde Rus,
Fransız askeri elbiselerini giyerek nasıl Müslüman-Türk katliamı yaptıklarını
belgeselleştirirdi. Ermeni katiller tarafından yakılan, kuyulara doldurulan
korumasız Müslüman Türklerin kemikleri toplanır, katliamın yapıldığı illerden
birine kurulan katliam müzesinde sergilenirdi.
Hocalı Türk Soykırımını kendi meclisinden geçirirdi.
Baktın Ermeni diyasporası soykırım iddiasında bulunuyor,
tedbirini alırsın.
O yıllarda Osmanlı’nın ticaret ayağı olan Ermeni ayağını
kırmak için Ermeni vatandaşların önce dinini bölen, sonra isyan ettiren ülkeler
hakkında, masum-savunmasız Müslüman-Türk katliamı yaptırdıkları gerekçesi ile suç
duyurusunda bulunabileceğin uluslar arası mahkemelere başvurmanın yollarını
ararsın.
En iyi savunma karşı saldırıdır. Üstelik elinde haklı
olduğunu kanıtlayan binlerce kanıt var.
O dönem dedesi, kardeşi öldürülmüş, tecavüze uğramış insanlarımızın
çocukları ve torunlarının katliama destek olmuş devletlerden şikayetçi olup,
tazminat davaları açmaları sağlanmalıydı.
Ermenistan ve Ermeni diyasporası soykırım yalanını
pişirdiklerinde, Akdamar Adasını Açıkhava müzesine dönüştürüp, Ermenilerin
tecavüz ettiği, öldürdüğü, göle attığı Müslüman Türklerin simgesel heykellerini
dikip, tarihi gerçekleri belgeselleştirip o tecavüz adasının tecavüz
kilisesinde gösterime sunulmalıydı.
Tabii bunları yapmak için önce Türk Olmak, Türk’ün
derdiyle dertlenmek, Türk gibi düşünmek, icazeti Türk Milletinden almak
gerekir.
Bu mıymıntı, besleme tavırla gelinecek yer ancak
burasıdır!!.
Van Akdamar Adasını yalakalık olsun diye çan seslerine
mahkum edenler şimdi niye timsah gözyaşı döküyor anlamadım.
Atatürk vefat ettikten sonra Türklere seçtirmiş gibi
yaptıkları atanmış memurlar, kendi kompleks ve sunulan koltuklarının
diyetini bu millete bol kepçeden ödetmiştir.
Öcalan gibi bir küresel maymunun, ikinci bir İsrail
devleti kurmak, Büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmek için hangi genetik
kodlarının kullanıldığını bile açıklamaktan aciz, korkak, bu milletin güvenine
ihanet etmiş devlet erkanı ile karşı karşıyayız.
Öcalan’ın gerçekte Artin
Agopyan adında bir Ermeni olduğunu saklamak kimin işine
geliyor, düşünürseniz ihanet içinde olanları da açığa düşürürsünüz.
Türkiye Türkiye’den yönetilseydi, Öcalan’ın Artin
Agopyan kimliği açıklanırdı. O zaman ne olurdu biliyor musunuz?
Kürtler nasıl bir tuzağa çekildiğini öğrenirdi.
PKK’nın ilk saldırdığı köylerin Ermeni kalkışmasında Ermenilere karşı mücadele
eden köyler olmasının bir tesadüf olmadığını anlardı. PKK yönetiminde ki gizli
Ermenilerin aslında Kürtler için değil, Kürtleri kullanarak böldükleri
coğrafyada İsrail ve Büyük Ermenistan Devleti kurmak için çalıştıklarını
anlardı.
Bu gerçeği açıklamayan siyasi, bürokrat, asker… Hepsi bu
millete ihanet etmiştir!!.
Bu gerçeği yazdığımızda, psikolojik harp unsurları ve etki
ajanları bizi “ırkçı”olmakla suçlayacaktır. O zaman bizde şunu soralım;
“Ermeni tarihçi Levon Boğos Dabağyan ‘soykırım
yapılmamıştır’ diyor.Asıl soykırımı bize Bizans uyguluyordu. O
yüzden biz 1071’de Alparslan’ın ordusu ile birlikte Haçlı Ordusuna karşı
savaştık. Osmanlı bize hoşgörü göstermedi. Hoşgörü idare etmektir. Osmanlı bizi
bağrına bastı. Bizi kışkırtamayan devletler önce dinimizi üçe böldü. Ondan
sonra isyan başlattı diye yazıyor.”
Söyler misiniz, “soykırım yapıldı” diyen
bütün etki ajanları, konsomatris gibi televizyon masalarını gezerken, “soykırım
olmadı, iki taraflı bazı acılar yaşandı” diyen ve bu konuda kitap
yazan Dabağyan’a neden ekran yasağı uygulanıyor?
Özel televizyonları bırakın, Dabağyan’a devletin
televizyonu olan TRT’de neden program yaptırılmıyor?
Bu durumun tek bir açıklaması var:
“Bütün su başları işgal e-dil-miş-tir!!.”
İdareyi ele almadıkça, bütün kuklaları kukla sahiplerinin
suratına çarpmadıkça, kendi öz yurdunda aşağılanmaya, horlanmaya, köle olmaya
mahkumsun!!.
Bu ülkeyi dışarıdan atananlar değil de, halkın seçtikleri
yönetseydi eğer; Dabağyan’ın “bize asıl soykırımı Bizans yapıyordu” sözünü
devlet bir koz olarak kullanır, bu hakikati tarihçilerine belgeletir,
iftiracıların suratına çarpardı.
PKK 30 yıldır Ermeni Soykırım yalanını pişirenlerin
finansal desteği ve silah yardımı ile cinayet işlemeye devam ediyor.
Şayet bizi yönetenleri biz seçseydik, PKK’ya silah satan
devletlere dava açabilirdik. Hatta o silahların katlettiği şehit yakınlarının o
ülkeler aleyhine tazminat davası açmasına devlet olarak ön-ayak olurduk.
Bu söylediklerimi ancak mandacılar, kompleksli aydınlar,
ona buna kul olmaya alışmış kendi ayağının üzerinde durmaktan aciz zavallılar
“hayal” olarak görür.
Oysa bütün bilimsel buluşlar, fetihler, kahramanlık
destanları hayal edip hayallerini gerçekleştirmek için hareket edebilen yürekli
insanlar sayesinde gerçekleşmiştir.
Kargalar ancak bok karıştırmayı hayal edebilirken, ANKA
kuşları Kaf Dağını hayal edebilecek kadar asil, Tanrısal köklerine yakındır.
Kimse karga sürülerinin çokluğundan umutsuzluğa
kapılmasın. Bir çakaralmaz patlama sesi bile bütün karga sürülerini dağıtmaya
yeter. Değil mi ki ülkemin bütün yaraları dışarı kustu… Değil mi ki bütün
ihanet su yüzüne çıktı… Bu demektir ki, ihanetin temizlenme zamanı da
gelmiştir. Bu demek ki dışarı kusan yaralarımız tedavi olacaktır. Bu demektir
ki, UYANMANIN VAKTİDİR!!.
Neden bu haldeyiz sorusunun cevabı aslında çok basittir.
Hatırlar mısınız; bir Genel Kurmay Başkanı Kandil’i “BBG
Evi gibi izliyoruz” demişti. Toplum değerlerini çökertmek için yapılan bir
program adıyla açıklama yapan bir Genel Kurmay Başkanın varsa, ülkenin BBG evi
olması kaçınılmazdır.
Aynı Genel Kurmay Başkanı kendi personeli ABD tarafından
esir alınırken şöyle bir tavsiyede bulunuyordu: “Şövalye ruhlu olun(!)..”
Türk Devlet yapısında “şövalye” diye bir unvan var
mıydı? Orada bir Türk gazeteci olsaydı eğer; “hangi şövalye, tapınak şövalyesi
olsa olur mu” diye lafı gediğine oturturdu.
Bir Türk Genelkurmay Başkanı gibi değil de, AB
devletlerinden birinin Genel Kurmay Başkanı gibi düşünen bu zat, Türkiye için
ne kadar üzülebilir? Türklere ait bir örnek veremeyecek kadar Türk’e yabancı..
Hani Ahmet Şık’ın basılmayan kitabı yasaklanıp bütün
kopyalar toplanmış, tutuklanma nedeni basında çarşaf çarşaf yayınlamıştı.
Cumhur, yani halkın başkanı tutuklamaya nasıl yorum yapmıştı hatırlayın.
“O kitap için gazeteler iyi bir piar çalışması
yapmış oldu. 10 binler satılacakken, 100 binler satılacak şimdi(!)..”
PR, yani halkla ilişkiler(!).. PR’ın ne demek olduğunu
cumhurdan kaç kişi anlamıştır sizce? Anlayan tek bir köylü bulamazsınız.
Başkanı olduğu bir halkın dilini konuşamayan, İngilizce düşünen bir
Cumhurbaşkanı(!)…
Bazen gerçek çok basittir. Okumasını bilene…
İngiliz’in de, Şövalyelerin de Ermeni ile bir problemi
yoktur…
Bilmem anlatabildim mi?
Anlayana…
22 Aralık 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder