16 Tem 2013

Çöl Kurbağaları

Belgesellerde izlemişsinizdir.  Çöl kurbağaları vardır.  Aylarca toprak altında saklanırlar.  Senede bir yağan yağmurda ortaya çıkarlar.  Ne yapacaklarsa yapıp tekrar toprağın altına girerler.  Beslenmeden tutun da,  çiftleşmeye kadar her şey o,  senede bir yağan yağmur kuruyana kadar olup biter.  Kurbağalar,  onları yiyenler ve onları yiyenleri yiyenler hep o,  senede bir gelecek olan yağmuru beklerler.
Ramazan ayı gelince aklıma hep bu çöl kurbağaları gelir.  Bütün yıl ortalıkta görmediğimiz din adamları Ramazan gelince kanal kanal dolaşıp telaşlı kurbağalar gibi "dini" anlatıp dururlar.  İftara ve sahura birer saat kala TV kanalları hep birden,  ney sesleri ve minareler ardından batan güneş görüntüleriyle yayın yapmaya başlarlar.  Sanki bütün yıl boyunca her türlü pislik o ekranlardan akmamış gibi,  imana gelir sistemin yalakaları.

Ey mevsimlik pamuk işçileri gibi çalışmak için Ramazanı bekleyen ulema!

Allaha şükürler olsun ki,  Allah sizlerin anlattığınızdan daha yakın insanlara.
O’nun yarattıklarını ne kadar sevdiğinden söz edersiniz.  Ancak o en sevdiğine zulmedenlerden ve onlar hakkında verdiği hükümden bahsetmezsiniz.
Ellerini ovuşturup,  "bu yıl nereye yardım furyası başlatsak" diye kıvrananları görmez,  görseniz de bir şey yapmazsınız.
Yardımın en yakından,  kapı komşusundan,  akrabadan,  mahalleden başlaması gerektiğini bilir,  ama siz konuşurken ekranın altından akan hesap numaralarına isyan etmezsiniz.
Bir çalışana,  daha fazlasını verebilecekken Asgari ücret vermenin,  günümüz şartlarında zulüm olduğundan bahsedeninizi duymadım mesela.
Toprak altında geçirdiğiniz aylar boyunca,  memlekette yaşanan zulüm,  kayırma,  adaletsizliklerden bi-habermişçesine menkıbeler anlatırsınız insanlara.

Ben hatırlatayım,

Siz toprak altındayken,  asgari ücretliye "800 TL ile yaşa" dendi bu ülkede.
Siz toprak altındayken,  "Allahuekber" diyerek ciğer yiyip,  insanları diri diri ateşe atan bir kısım "kardeşimiz",  düne kadar "kardeş" dediğimiz diğer bir kısım insanla savaştı.  Efendinin emriyle doksan bin kişi katledildi.  On binlerce "Müslümanım" diyen insan,  birbirini öldürdü.
Siz toprak altındayken,  ülkemizde onlarca kadın cehalet ve bencillik yüzünden katledildi,  çocuklar tecavüze uğradı,  sınav soruları "Allah rızası" için çalındı bu memlekette.
Siz toprak altındayken,  firavunların imreneceği otel ve rezidansların,  besmeleyle açılışları yapıldı.  Bunlardan birine karşı çıkanlar "kâfir" ilan edildiler,  dövüldüler,  yerlerde sürüklendiler.  Kapitalizmin tapınakları olan Rezidans ve AVM’lerin yapılmasına karşı gelenler,  sanki Allah’a karşı gelmiyorlarmışçasına ezildiler.
Hatırlarsınız.  Hani geçen yıl Arakan’a toplanan milyarlar vardı ya,  Arakan’a derman olmadı mesela.  Hala açlık,  hala sefalet diz boyu.  Oysa toplanan paralar kişi başına elden dağıtılsa obez olurdu zavallılar.  Nedense bir türlü karınları doymuyor bu açların.  Oburlar sanırım.
Diyanetimiz,  çok güzel bir uygulama ile bu Ramazan için "helal lokmayı” slogan yaptı.  Camilerdeki yardım çılgınlığından habersizler sanırım.  Bazı camilerde her teravih toplanan paralar hangi ceplerde helalleniyor acaba?

Fakire direk verilmesi gereken zekât kimlerin avuçlarını kaşındırıyor gene.
Gelin,  bir değişiklik yapın.
Bu Ramazan parayı Tanrılaştıran kapitalizme savaş açın mesela.
Peygamberin saçını sakalını bırakın,  ahlakından bahsedin.  "İlle de kul olacaksanız -ki olmadan duramazsınız- sadece Allaha kul olun.  Zira Allah her yerde ve her şeydedir.  Kimse onu tekeline alamaz,  sakın ola onun adına birilerine kul olmayın" mesajını anlatın.  "Allaha kul olmak,  bize kul olmaktır" diyen Allahsızlarla,  siz Allah adına savaşın.
Dini sadece namaz,  oruç gibi ritüellerden ibaretmiş gibi gösterip,  onun ruhu olan zulme başkaldırı,  mazlumun yanında olma,  sahip olduğu her şeyi karşılık beklemeksizin paylaşmak gibi erdemlerini gizlemeden,  iyilik adına yapılan her işin ibadet olduğunu anlatın mesela.
Ama iyilik,  Tanrı brokerlerinin ekmeğine yağ sürmediği müddetçe iyilik sayılmaz değil mi?
Siz toprak altındakiler!

Bir yıl boyunca sizi adam yerine koymayan,  hiçbir konuda fikirlerinize ehemmiyet vermeyen,  sizleri mevsimlik amele olarak gören kapitalistlere karşı hakkı haykıracaksanız,  hodri meydan!
Çıktığınız kanallardan tek bir şey isteyin.  Reklam koymasınlar.  Siz Resulullahı anlatırken,  ekranın orasında burasında cızırdayan sucuk,  tüten pide reklamları olmasın.  Arada sizi susturup dakikalarca yoksullarla dalga geçercesine deccal sofralarını göstermesinler.  Bu reklamlar yüzünden kaç zavallı çocuğun yutkunduğunu biliyor musunuz?  Kaç yoksul hamilenin aş erdiğini?
Vaaz vereceğiniz selatîn camilerinde para toplamayın mesela.
Ama yapamazsınız.  Bu söylediklerimi yapa bilmeniz için sizden Muhammed’in kokusu geliyor olmalı.  Ebu Zer ile Hüseyin ile hukukunuz olmalı.  Önünüze atılan kırıntıları Allah’ın hukukuna tercih etmeyen omurganız olmalı.  Para ile Allah arasında tercih yapmak zorunda kaldığınızda,  tekbir alır gibi dünya ve içerisindeki her şeyi Hak namına elinizin tersiyle reddetmeniz gerekir bunu yapa bilmeniz için.  Zaten bu karakterde olanlar,  ne kanallarda ne camilerde vaaz ettirilmezler.
Ey oruç tutup teravihle Allah’ı razı etmeye çalışan Müslümanlar!
Sofralarınız,  ter kokan yoksula açık değilse,  kendi "kast’ınız” ziftleniyorsa kuş sütü eksik ziyafeti,  boşuna aç kalıyorsunuz demektir.

Mallarınızın ihtiyaçtan fazlası paylaşılmıyorsa yetimle,  derman olmuyorsanız borçlunun derdine,  jimnastik yapıyorsunuz demektir.
Öfkeniz zalimlere kabarmıyorsa,  mazlumun gözyaşını silmiyorsa tavrınız,  almayın peygamberin ve pâk ehlibeytinin adını ağızlarınıza.

Allah’ı razı etmek isteyen Musa’ya,  İsa’ya,  Muhammed’e benzeyecek,  başka oluru yok bu işin…

Hiç yorum yok: