Serbest piyasa ekonomisinin yürürlükte olduğu, Doğu’daki “Hıristiyan kuzenlerle” İsrail’e sahip çıkan “Hıristiyan değerler”, yasa ve düzenin hâkim kılındığı bir dünya!
Anders Behring Breivik, 21. yüzyılda Avrupa’yı yeniden “reset”leyecek, “kültürel muhafazakâr ideolojiyi” böyle tanımlıyor.
Anders Breivik, bildiğiniz sıradan canilerden değil…
Uzmanlar, Breivik’i bir “deli”den çok, misyonuna inanan “fanatik” olarak tanımlıyor.
Breivik’in “misyonu”, çöken “Avrupa uygarlığını” yeniden tesis etmek!
Breivik, bunu 9 yıldır hazırladığı “Bir Avrupa Bağımsızlık Deklarasyonu” adını verdiği manifestosunda anlatıyor.
İnternet sitelerinde Breivik’in “İngilizce versiyonuyla imzaladığı” “Andrew Berwick”imzasıyla dolaşan 1500 sayfalık kalın bir manifesto bu.
Pazar sabahı girip bir göz atmak istedim. Giriş o giriş. Bilgisayar başından, dün sabah ancak saat 4’te ayrılabildim…
Satır satır olmasa da, 1500 sayfayı hızla okudum…
Düşman: İslam ve ‘küreselleşme’
Breivik/Berwick dosyasına bir kez girdikten sonra, başımı çıkaramamamın çeşitli nedenleri var:
Bunlardan ilki, okuduklarımın beni -heyhat!- hiç şaşırtmamış olması…
Avrupa’da ırkçılığın ’90’lardan bu yana dalga dalga yükselişini izleyen ve konu üzerinde çok yazan bir gazeteci olarak, okuduklarıma hiç şaşmadım.
Çok yerde hatta “Aa biz bunları yıllar önce ünlü yazar Oriana Fallaci’den okumamış mıydık?”, “Fransa’ da Le Pen, İtalya’da Bossi, Avusturya’da Haider, Hollanda’da Pim Fortuyn... yakın dönemde Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesi, SPD’li Sarrazin’den duymamış mıydık?” oldum…
Yıllardır Avrupa’nın ana akım siyaseti, medyalarına adım adım sokulan düşünceler; bu düşüncelerden kendine göre “(nihai?)çözüm sonuçları” çıkaran “misyon sahibi”(!) bir “fanatiğin” elinde dehşet saçan bir bombaya dönüşmüştü.
“Avrupa’ da ‘demokrasi’ var. Şiddete başvurulmadığı sürece, herkes dilediğini söyler” tavrıyla her geçen yıl meşrulaştırılan ve aşama aşama “tabu” niteliğini yitiren İslam/yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve kabaran milliyetçilik Breivik/Berwick’in elinde, “Mein Kampf”la karşılaştırılabilecek bir külliyata dönüşmüş.
Breivik’in satırlarından gözümü alamamamın ikinci nedeni de işte bu; “kültürel muhafazakârlık” adı verilen sistem ve ideolojinin kapsamı.
Breivik’in basbayağı kendine göre bir düşünce sistemi var.
Baş düşman “İslam” ve tarih boyu haliyle Avrupa’ya karşı “İslamın kılıcını sallayan”Türkler!
Ayrıntılı bir tarihi dökümüyle sunduğu “baş düşman” etrafında Breivik, mücadele verilmesi gereken bir dizi paralel hedef de belirliyor.
Bu hedeflerden birincisi “çokkültürlülük” ile çokkültürlülüğün simge kurumları: AB, BM, NATO, AİHM, BBC... Bu kurumlar eliyle dal budak salan “küresel kapitalizm” ve bunların hepsine “hoşgörüyle” yaklaşan “sol”, “feministler” hepsi... “İslam”ın yanı sıra düşman kategorisine giriyor.
Breivik bunlarla da mücadele edilmesini; mücadele etmenin ötesinde bu aktörlerin birer birer “hizaya sokulması gerektiğini” söylüyor.
Hizaya girmeyen; Breivik vizyonunda, “hain”olarak belirleniyor.
Breivik, “hain”leri -önem derecelerine göre!-“A”, “B”, “C” diye sınıflıyor.
Hainler; “kültürel muhafazakârlar” tarafından kurtarılıp, tekrar kurulacak olan “yeni Avrupa düzeni” ile işbirliği yapmadıkları takdirde;“mallarına mülklerine el konması” ve “para cezalarından” başlayan bir yelpazede “infaza”dek varabilecek cezalara çarptırılabilecekler.
Hedef Putin’in ‘yönetilen demokrasisi’
Avrupa’nın kurtarılışını Breivik; zamana yayılan bir süreç içinde üç döneme ayırıyor. Halen içinde bulunduğumuz 1. Dönem; Sırbistan’ın NATO güçlerince 1999 yılında bombalanmasıyla başlamış.
Müslümanlara karşı Hıristiyan Avrupa’yı koruyan kahraman(!) Sırp halkının, Hıristiyanlar tarafından bombalanmasını hazmedemeyen Breivik’in sigortası zaten öncelikle orada atmış.
Sırplara bu nedenle Avrupa’nın kurtuluşundan sonra 500 milyar Avro’luk bir savaş tazminatı ödenmesini isteyen Breivik; 2030’a dek süreceğini iddia ettiği ilk aşamada, “kültürel muhafazakâr ideolojiyi” kitlelere yaymayı hedefliyor.
Bu evrede Breivik, “Avrupalı seçmenin yüzde 20-35’inin” kazanılmasını talep ediyor. Bunun için “genç Avrupalılar” adını alacak bir büyük gençlik hareketinin örgütlenmesini istiyor ve model olarak Putin’in “Nashi gençlik hareketine” öykünülmesini öneriyor. Varılması gereken modelin son kertede Putin usulü bir “yönetilen demokrasi” olduğunu ifade ediyor.
2030-2070 arasındaki 2. evrede, öngörülen modele varmak için “Avrupa’da darbelerin”hazırlanması gerekiyor!
2070-2083’teki son 3. evrede artık nihayet“kültürel muhafazakâr ajanda” uygulamaya konulması icap ediyor.
Bu süreç içinde, Avrupa’nın aşama aşama“Müslümanlardan” -çeşitli yöntemlerle!- arındırılması isteniyor…
1500 sayfadan anlatılacak daha çok şey var ama yerim bitti.
Avrupa içlerine hangi oranda sızdığı, hangi oranda karşılık bulduğu daha henüz bilinemeyen Anders Breivik olayı, “11 Eylül şoku” denli önemli. Avrupa bu şoka bakalım nasıl cevap verecek? Bir sonraki yazıda burdan devam ederiz.