29 Kas 2011

Adaletin ‘A’sı


“Adalet mülkün temelidir.” (Hz. Ömer) 
Mekke’de cariye denildiğinde akla ilk gelen, elden ele dolaşan kadın manasıdır. Bu kavram “ca’r”kökünden türemiştir.Ticaret kelimesinin kökü de “ca’r”dır. Ticaret, emeğin dolanımı anlamına gelir, İngilizce’si “distribute”dir. İlgilenenler, “Das Kapital”de “distribute” kullanımına göz atabilir... 
“Ne alakası var?” diyeceksiniz.  Adalet kavramı da zibidilerin dillerinde dolaşır. Ama tıpkı cariye gibi muamele edilir... 
Sürekli üzerinde menfi beklentiler olan, kullanılan; ama gerçek nitelikleri ve anlamı üzerine düşünülmeyen bir kavramdan bahsediyorum... 
Adalet!  
Platon ve Aristo’dan beridir üzerine giydirilen elbiseler altında kaybolmuş bir gerçekli ğe işaret edeceğim bugün. Belki garipsenecek ama gayet basit bir denklem çözece ğiz hep birlikte...
Adalet kelimesi, “adl” kökünden türemiştir. Eşitlik, eşit bölüştürmek manalarına gelir. (Ragıp El İsfehani, Müfredat/adl mad.)
Araplarda bu kavramın “tamamen eşitliğe işaret ettiğini” gösterir kaynaklar, genel olarak halk edebiyatıdır. Züheyr bin Ebu Sülma’nın divanında 61. sayfaya bakabilirsiniz...
Ve en çarpıcı nokta şudur:
(Ali İmran Suresi, 21. Ayet): “Allah’ın ayetlerini inkar edip haksız yere peygamberleri öldürenler ve insanlar içinden adaletle emredenlerin canına kıyanlar var ya, işte onlara korkunç bir azabı müjdele.”
Ayette 3 zümrenin eşitlendiği görülür:
- Allah’ın ayetlerini inkar edenler
- Peygamberleri haksız yere öldürenler
- Adaletle hükmedenlerin canına kıyanlar
Ayeti semantik olarak incelersek şöyle bir netice elde ederiz:
Adaletle hükmedenleri öldürenler ile peygamberleri öldürenler aynıdır. Ve bunlar Allah’ın ayetlerini (peygamberleri ve adaletle hükmedenleri) bu şekilde yalanlamışlardır...
Adaletle hükmedenler kim?
Bu ifadenin altında bir hegemon fetişizmi yatmaz! Yani ayeti budayarak saltanat ve hilafete zemin hazırlama gayesi güdenler avucunu yalasın!..
Adaletin lügat anlamını “kavramın yerine koyalım”.
Yeryüzündeki nimetin eşit bölüştürülmesini, eşitliği savunanlar!
Şimdi oldu mu dersiniz ?
(Nisa Suresi, 58. Ayet): “Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size bu şekilde ne güzel öğüt veriyor. Allah Semi’dir, çok iyi duyar; Basir’dir, çok iyi görür.”
Kur’an’ın, bir toplumun öncülerine 3 özellik atfettiğini görürüz:
- Adalet
- Emanet
- Ehliyet
İslam’a göre, yeryüzü “emanettir”. Çünkü arzın mutlak sahibi Allah’tır. Ve insanlığın bu mülkte iddia edebileceği yegane hak; ihtiyaç duyduğu kadarıdır...
Fazlası israftır, haramdır!
Ve yine Kur’an uyarıyor:
(Tevbe Suresi, 34. Ayet): “Ey iman edenler, ahbar ve ruhbanlar mallarınızı kenz ederek sizleri Allah yolundan saptırırlar. Altın ve gümüşü kenz edip Allah yolundan alıkoyanlara dehşet bir azap müjdele.”
Adaletin zıttı kenzdir. Ve kenz eden herkes “ahbar ve ruhban”dır. Yani bu ayette sunulan sebep-sonuç ilişkisi bağlamında bunu söylemek mümkündür...
Ahbar ve ruhban, “rahip ve papaz” manasına gelmez. Her ne kadar, işine gelmediği için bu kavramlara “rahip ve papaz” anlamı yüklense de kavramların işaret ettiği manalar bunlar değildir...
Peki ne anlama gelir?
- Haber veren/başkalarında olmayan bir bilgiye sahip olduğunu iddia eden, bilgiyi tekelleştiren...
- Korkutan; açlıkla, fakirlikle vs. korkutan...
- Bilgi hiyerarşisi, ahlaki hiyerarşi, ekonomik hiyerarşi üreten...
Gibi anlamlar dahilinde inceleyebiliriz.
Tüm bu hengamenin nedeni
(Taha Suresi, 120. Ayet): “Şeytan Adem’e dedi ki: Ey Adem, sana ebedilik ağacını yani yıkılmaz mülkü göstereyim mi?”
Hengamenin temel nedeni, yeryüzündeki mülkün paylaşımı sorunudur. Mülk üzerindeki tasarruf, ruhbaniyeti üretir...
Dolayısıyla bir kimsenin adil olduğunu anlamak için;
- Adalet kelimesini sık sık kullanışına,
- İçinde adalet kelimesi geçen faaliyetler yürütüyor oluşuna,
- Badem bıyığına,
- Namazına, bakılmaz!
Mülkle ve toplumla kurduğu ilişkiye bakılır...
Eğer bir adam, Allah’ın mülkünü kenz edenlerin yolunu açıyorsa; adil değil zalimdir!
(Lokman Suresi, 13. Ayet): “Şirk zulmün aziymdir/kendisinden daha büyük bir şey olmayandır.”
Zulmün aziym, en büyük/daha büyüğü olmayan şirk manasına gelir...
Kur’an’a göre şirk, en büyük zulümdür...
Ama zulüm mazlumiyet üreten bir fiil değil midir?
Yani şirk zulmünün mazlumu kimdir?
Hemen söyleyeyim; şirk kelime anlamı itibarıyla “bir mala iki kişinin ortak olması” manasına gelir. (Bkz. Lisan’ül Arab, şrk mad.)
Hemen düşünelim...
Yeryüzündeki zulmün tamamı, bu heva yüzünden değil midir? Mülkün tek sahibi Allah iken ve bunun yarattıkları tarafından “adalet ile” kullanılması gerekirken, birileri sırf daha fazla sahip olmak için zulmetmiyor mu?
Bugünün mazlumları;
- Kredi kartı borçluları
- Kiracılar
- Düşünce suçluları
- Çalıştığı halde geçinemeyenler
- Evsizler
- Açlar, değil mi?
Peki bu mazlumları üreten yegane olgu, “kapitalizm” değil mi?
Şimdi oldu...
Kapitalizmin amentüsü olan gerçekler; özel mülkiyet, tekelcilik ve üst aşaması olan emperyalizm...
Şirkin 2011 yılında okunuşu budur.
Ve Kur’an’ın 2011 tefsiri bu biçimde olmalıdır...
Size sormak istiyorum; Haçlı emperyalizmi ne kadar meşrudur?
Libya halkına adalet vaat eden Amerikan zorbalığı, köken olarak “adaleti sindirmiş” midir?
Peki bu zorbalarla işbirliği yapanlar, “Müslüman” mıdır?
Allah için söyleyin, korkmayın; biraz cesur olun!
Haydi haykırın!..
El isyan...

Hiç yorum yok: