5 Kas 2011

Gazetelerin korkulu rüyası: Cemaat!


Gazeteciler kokuyor. Hükümetin, onların bürokratları ve belediyelerinin “kirli işlerini” haber yapmaktan korkuyorlar.”Nasıl olsa konulmaz” diyerek kendi kendilerine sansür uyguluyorlar.

Gazetelerin korkmadan eleştirdikleri, haberini yapabildikleri tek kurum Ordu!
Buna karşılık Türkiye basın tarihinde şimdiye kadar görülmedik bir korku, dini cemaat korkusu –ki siz buna “Fethullah cemaati” diyebilirsiniz- öne çıkıyor. Cemaatten ürktükleri için haberin en önemli ölçütü “kamu yararı” unutuluyor, korku her şeye hakim oluyor.
Medya çalışanları kendilerini ne kadar özgür hissediyorlar? Sansür ve otosansür nasıl uygulanıyor? En çok sansürlenen haber konuları neler oluyor? Gazetecilerin en çok korktuğu örgütlü güç ya da kurum hangisi?
“Gazeteci Gözüyle Sansür ve Otosansür” başlıklı araştırmanın sorularından basıları bunlar. Bilgi Üniversitesi’nden Esra Arsan, her yaş aralığında 42’si erkek, 25’i kadın 67 gazeteci arasında yaptığı ankette, son yıllarda basına uygulanan ekonomik ve siyasi baskıları, medya çalışanlarının kendi kendilerine nasıl otosansür uyguladıklarını gözler önüne seriyor.
Ankete katılan gazeteciler arasında (muhabir, editör, haber müdürü, yazı işleri müdür, bölüm şefi ve genel yayın yönetmeni) neyin haber olacağına, neyin haber olmayacağına karar veren grubun (yüzde 64.3) fazla oluşu da araştırmanın güvenirliliğini artıran bir unsur.

Cemaat-polis korkusu
Ankete katılan gazeteciler, haber içeriklerine etki eden “çok önemli aktör” olarak hükümeti görüyor. Bu soruya yanıt veren gazetecilerin yüzde 81’i hükümetin rolünü “çok önemli”, yüzde 15,5’i ise “önemli” görüyor.
Araştırmayı yapan Arsan’a göre, haber içeriklerine etki eden aktörler sıralamasında en şaşırtıcı sonuçlardan biri dini cemaatlerin rolü.
“Bu soruya cevap veren gazetecilerin yüzde 83,9’u (47 gazeteci) dini cemaatlerin haber içeriklerine etkide önemli/çok önemli aktör olduğu olduğunu düşündüklerini belirtmişlerdir.”
Araştırmaya göre, haber içeriklerini etkileyen aktörler sıralamasında dini cemaatleri, polis izlemektedir!
“Polisin haber içeriklerine müdahalesini çok önemli ve önemli gören gazetecilerin oranı yüzde 73,7’dir. (Bu soruya cevap veren 57 gazeteciden 42’si.)”
“Cemaat” ve polis öne çıkarken, ordunun haberleri etkilemedeki rolü, sıralamada artık gerilerde kalmaktadır.
Ordunun haber içeriklerine etkideki rolünü çok önemli ve önemli bulan gazetecilerin oranı yüzde 57,2’dir.

Kamu yararı mı, o da ne?
Araştırmanın çarpıcı sonuçlarında birisi de gazetecilik mesleğindeki ahlaki yozlaşma. Kendi kendilerine sansürün artışı bunun en somut belirtisi. AKP iktidarı döneminde gazeteciler, kamu yararına olan haberleri görmezden gelmeyi bir alışkanlık haline getirmişler.
“Acaba gazeteciler günlük habercilik pratiğinde kamu yararı içeren bazı önemli olayları habere dönüştürmekten vazgeçiyorlar mıdır? Bu soruya cevap veren gazetecilerin yüzde 91,4’ünün (soruya yanıt veren 58 gazetecinin 53’ü) ‘evet’ demiş olması, durumun vahametini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır.”
Peki gazeteciler neden böyle davranıyor, kimden korkuyorlar? Araştırma sonuçlarına göre, “iç politik baskılardan dolayı önemli haberleri yayınlayamıyoruz” seçeneğini işaret edenler, yüzde 96,2 ile ilk sırada yer alıyor. “Medya sahibinin çıkarlarına uymadığından” seçeneği ise ikinci sırada yer alıyor.
İlginç olan, gazeteciler kendi kendilerine sansürü o kadar içselleştirmişler ki, “nasıl olsa bu haberi koymazlar” diye haber yapmayanlar, seçenekler arasında üçüncü sırada yer alıyorlar.
Tabi bu ortamda “hapse girmekten korktuğumdan” diyen, bu nedenle haber yapmaktan kaçınanlar da var. Dördüncü sırada, yüzde 65,3 ile onlar yer alıyor. “Aynı şeyin kendi başlarına gelebileceği korkusunu hissedenler” de yüzde 64,9 ile yakın oranda.

En çok hangi haberler sansürleniyor?
“Hükümetin yanlış işleri, belediye ve bürokraside yolsuzluğa ilişkin haberlerin sansürlendiği fikrine katılan/kesinlikle katılan gazetecilerin oranı yüzde 81.8.”
Kürt sorununa ilişkin haberlerin sansürlendiği fikrine katılan/kesinlikle katılan gazetecilerin oranı yüzde 64.8.
Orduyla ilgili haberlere sansür uygulandığı fikrine sadece 29 gazeteci katılıyor.
“Buna mukabil, dini cemaatlerin devlet içinde kadrolaşmasına ilişkin haberlerin sansürlendiği fikrine katılan/kesinlikle katılan gazetecilerin oranı yüzde 88,8. (soruya cevap veren 26 gazeteci.) Dini cemaatlerin devlet içindeki kadrolaşmasına ilişkin haberlerin sansürlendiği fikrine ‘hiç katılmayan’ gazeteci yok.”
Ankete katılan gazetecilerin yüzde 92,7’si (51 kişi) medya patronlarının iktidar ve muhalefetle olan kirli ilişkilerinin haber olamadığını, sansürlendiğini düşünüyor. Gene medya patronlarının, reklam verenlerin ve büyük şirketlerin “yanlış işlerine” ilişkin haberlerin sansürlendiğine katılan gazetecilerin oranı da yüzde 85.1.

Bu da otosansür değil mi?
“Gazeteci gözüyle sansür ve otosansür” çalışmasına katılacak gazeteciler önceden belirlenmiş. Anket formu, gazetecilere e-posta ile yollanmış ve gelen cevaplar tasnif edilmiş. Hürriyet, Milliyet, Radikal, Yeni Şafak, Zaman, Birgün, Haber Türk, Evrensel, Star, Sabah, Günlük Hürriyet Daily News, Akşam, Vatan, Cumhuriyet, Sözcü, Taraf gazeteleri ile Hayat TV, CNN Türk, NTV ve TV 8 kanallarından 67 gazeteci ankete katılmış.
Esra Arsan, Aydınlık ve Ulusal Kanal’ı bu araştırmaya katmak zahmetine girişmemiş! “Gazeteci gözüyle otosansür”ü araştırırken, kendisine de “otosansür” uygulamış! 

Zarfa bakma, mazrufa bak!


NTV; yeni yayın dönemine, yeni binasında, NTV 3 adını verdikleri yeni stüdyolarında başladı. “Habercilikte uzay çağı” diyorlar.
450 ton çelik, 250 bin metre kablo, bir dönüm cam kullanmışlar. Kanal yüksek teknolojiyle donatılmış. 48 kanallı dijital ses mikseri, Led ışıkları, hd yayınına uygun kanallar, vs. kendilerini öve öve bitiremiyorlar. Tam bir “görsel şölen.”
Ancak hepsi bu kadar değil.
Yalnızca “zarf” değil, “mazruf” da değişiyor. Eski dilde mazruf, “zarf içine konmuş, zarflı” anlamına geliyor. Türkçesi içerik.
NTV’nin içeriği de değişti. Sloganları, “tartışma yok, haber var.” “Tartışma yok” demek, “farklı düşüncelere yer vermeyeceğiz” anlamına geliyor. Tabi böyle açık söylemiyorlar. “Siyasi polemiklerden uzak kalacağız” diyorlar.
Bir süre önce, Can Dündar’la başlayan bir dizi tasfiye, meğer bugünlere hazırlık içinmiş.
Haklarını yemeyelim. Bir yorumcuları olacak. O da Mehmet Barlas!
“Türkiye’nin haber kanalı” işte böyle yaratılıyor.
Fethullahçı ‘Marksist’!
Habertürk yazarı Serdar Turgut, kısa süre öncesine kadar, kendisini “Marksist” olarak tanımladı. Gençliğinde Aydınlık dergisini okurmuş. “Hem de Maocu” muydu, bilmiyoruz. Şimdi artık yerlerde sürünmektedir ve hemen her yazısında “Hoca efendi”ye övgüler düzmektedir.
AKP iktidarının medyaya yönelik ekonomik ve siyasi baskıları, açık ve saldırgan tutumları, medya pazarını ele geçirme ve kontrol altına alma girişimleri, medya patronlarına doğrudan talimatlar, ideolojik ve kültürel saldırıları sonucu “merkez” denilen medya da büyük ölçüde denetim altına alınmıştır.
Artık “jöleli gazeteci” tekil bir simge olmaktan çıkmıştır. “Gazeteci gözüyle sansür ve otosansür” araştırması gösteriyor ki: İktidar, cemaat ve polis, medya çalışanlarını bir “korku üçgeni” içine hapsetmiş, beyinlerini esir almıştır.
Serdar Turgut bu korkunun temsilcisidir. Yakından tanıdığı bazı gazeteci arkadaşlarının gözaltına alınması, tutuklanması, çok sayıda gazeteciye açılan ceza ve tazminat davalarını, yayınlanmış ve yayınlanmamış kitap yargılamaları Turgut’u, aynı şeyin kendi başına gelebileceği korkusuna itmiştir. Turgut teslim olmuş ve ipini koparmıştır. Artık cemaat üyelerini “modern, yeni insan tipi” olarak selamlamakta, hayranlığını dile getirmekte, “gerçek vatanseverliği” Gülen cemaatinden öğrendiğini yazabilmektedir. Çürüyen sistem, Hasan Yalçın’ın deyişiyle “dingili kırılmış” Serdar Turgutlar’ı üretmekte ve piyasaya sürmektedir. 

Hiç yorum yok: