23 Aralık 1930 günü yedek subay Kubilay, Menemen’de bir irticai kalkışma sonucunda katledilmişti. Bugün Ergenekon iddianamelerine ve sorgularına baktığımız zaman Kubilay’ın başının kesilmesinin yeterli görülmediğini anlıyoruz. Meğer Ergenekon davalarının gizli tanıkları olduğu gibi gizli sanıkları da varmış.
Üçüncü Ergenekon iddianamesinin 304. sayfasında “Delillerin ve Hukuki Durumun Değerlendirilmesi” başlığının altına bir göz atalım:
“ Şüphelinin Ergenekon silahlı terör örgütünün planladığı askeri müdahaleye zemin oluşturma kapsamında dönemin Jandarma Genel Komutanı Mehmet Şener Eruygur’un başkanlığında yapılan ve bir kısmı örgüt üyeleri olan dönemin üniversite rektörleri,(...) ile birlikte 19 Eylül 2003 tarihindeki gizli toplantıya katıldığı, (...) toplantıya katılan bazı rektörlerin ‘Kubilay olmaya hazır olduklarını’ söylediği (...) anlaşılmıştır.”
“Kubilay olmaya hazır oldukları” ifadesi ise Şener Eruygur’un evinde bulunan, savcıların “gizli toplantı” dediği yemekte konuşulan konuları özetleyen tutanakta geçmektedir. Aynı iddianamenin 17. ek klasöründeki tutanağın ilgili bölümü şöyle: “Rektörlerden 15-20’sinin ‘Kubilay’ olmaya hazır olduğu,(...) müttefik olabilmenin asgari müştereklerinin Laik Demokratik Sosyal Hukuk devleti ve Atatürk ilke ve devrimleri olduğu, 25 Ekim 2003’te öğretim üyelerinin cüppeleriyle Anıtkabir’e yürüyecekleri”
İddianamede “Kubilay olmak” ifadesi, suç delili olarak gösterilirken mahkemede de heyet tarafından sorgulanmıştır. Üye hakim Hüsnü Çalmuk çapraz sorguda sanığa şu soruları yöneltir: “Şimdi bu rektörlerin 15-20’sinin Kubilay olmaya hazır olduğu deniyor. Bu konuda bilginiz var mı, böyle bir iddia? Yani Kubilay olmak ne demek?“ (Celse Tarihi: 04.11.2010, Celse No:91, sayfa:52)
Biz de Ergenekon savcılarının ve hakimlerinin bu soruları üzerine bazı tanıkların dinlenmesini talep eiyoruz.
Atatürk’le başlayalım. Şehit edilmesi dolayısıyla orduya gönderdiği taziye mesajında bakalım “Kubilay olmak” ne demekmiş: “ İstilanın çalığını tatmış bir muhitte genç ve kahraman Zabit Vekili’nin (Asteğmen Kubilay) uğradığı tecavüzü milletin bizzat Cumhuriyet’e karşı bir suikast kabul ettiği ve tecavüzcüler ile teşvikçileri ona göre takip edeceği muhakkaktır. (...)
Büyük Ordu’nun kahraman genç subayı ve Cumhuriyet’in mefküreci muallim heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey temiz kanı ile Cumhuriyet’in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.24, s.319)
“Kubilay’ı örnek alın”
Ayrıca Mustafa Kemal, konuşmalarında sık sık gençliğin Kubilay’ı örnek alması gerektiğini belirtmiştir:
“Fakat size şunu bildireyim ki, meş’um Menemen irticai hadisesi, inkılaplarımıza karşı yöneltilen bir hareketi önleyici Türk gençliğinin mevcut olduğunu göstermiştir. Kubilay gibi genç ve idealist bir yedeksubay kendisinin bu uğurda feda etmiştir. O’nu örnek alın. Herhangi irticai bir hareket olursa, onun karşısında daima siz bulunacaksınız“ (Hakimiyet, 16 Mart 1963)
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün Meclis’te yaptığı konuşmada ki değerlendirmesi şöyledir:
“Şehit Kubilay ailelerimiz içerisinde hatıralarımızda, Cumhuriyet için başlı başına hizmet etmiş bir fedakar olarak yaşayacaktır. Ordunun verdiği bu aziz kurbanın bize ilham ettiği vazifeleri dikkatle yerine getirmeliyiz.(alkışlar)” (Hakimiyeti Milliye, 3 Ocak 1931)
“Hepimiz Kubilay gibi ölmeliydik”
“Menemen hadisesinin psikolojisine dair bir çok münakaşalar oldu. Şu ne yapabilirdi? Bu ne yapmalı idi? Diye soruldu. Lakin hiç kimse “Hepimiz de Kubilay gibi ölmeliydik!..” cevabını vermedi.Etrafta bir takım resmi mesuliyetler arandı.” (Hakimiyeti Milliye, 30 Ocak 1931)
Behçet Kemal’den şiir
Kubilay’ın ruhu bugün yargılanırken, Behçet Kemal “Kubilay’ın Ruhuna” başlıklı şiirinin başlangıç kısmında bakın neler ifade etmiştir:
“Bilmez miydi sayısız kalkan var çelik, çetin:
Değmez Cumhuriyet’e oku kara kuvvetin!..
Bütün bir gençliğindi Kubilay’ın o gün sesi;
Susturmak, hangi mecnun düşüncenin hevesi?
Gök kubbenin altında var oldukça bu ocak
Sağ, salim ve mücahit bin bir kişi;
Hangi mesih kudreti diriltecek geçmişi!..
Tekbir mi? zebaniler sesleniyor derinden;
Alkış mı? Beynizimizde, korkunç çan seslerinden!..
Çıkmadı mı bu genci bir tek kurtaranınız,
Varmaz mıydı kalbiniz, akmaz mıydı kanınız?
Gövdeyi kan götürse demek ki razıydınız
Ona nasıl kıydınız, ona nasıl kıydınız?” (Hakimiyeti Milliye, 5 Ocak 1931)
Değmez Cumhuriyet’e oku kara kuvvetin!..
Bütün bir gençliğindi Kubilay’ın o gün sesi;
Susturmak, hangi mecnun düşüncenin hevesi?
Gök kubbenin altında var oldukça bu ocak
Sağ, salim ve mücahit bin bir kişi;
Hangi mesih kudreti diriltecek geçmişi!..
Tekbir mi? zebaniler sesleniyor derinden;
Alkış mı? Beynizimizde, korkunç çan seslerinden!..
Çıkmadı mı bu genci bir tek kurtaranınız,
Varmaz mıydı kalbiniz, akmaz mıydı kanınız?
Gövdeyi kan götürse demek ki razıydınız
Ona nasıl kıydınız, ona nasıl kıydınız?” (Hakimiyeti Milliye, 5 Ocak 1931)
Tanıklarımız arasında Necip Fazıl Kısakürek de var. Hakimiyeti Milliye’deki 1 Ocak 1931 tarihli “Kubilay’ın Başı” yazısının ve 5 Ocak’ta aynı gazetede çıkan konuşmasının geniş bir özetini 1 Aralık 2011 tarihli köşenizde sunduğumuz için burada yer vermiyoruz. Ancak Menemen olayıyla ilgili irticaya karşı dile getirilmiş en sert ifadeler olduğunu belirtelim. Kubilay ise yazıda ve konuşmada yere göğe sığdırılamamaktadır.
“Anneler gene seni doğuracaktır”
2 Ocak 1931 tarihli Hakimiyeti Milliye’deki yazısında İffet Hanım, Kubilay’ın önemini şu satırlarla vurgular:
“ Genç Kubilay, sen bu memlekette ölecek adam değilsin! Nitekim ölmedin!... Hainler senin başını bir mızrağa geçirebilirler, gözlerini kan bürüyenler, senin kanını içebilirler. Fakat netice bir hiçtir; gene hasta onlar, gene ölen onlardır; sen bütün bir milletin kalbinde, bütün bir gençliğin kafasında yaşıyorsun! Anneler gene seni doğuracaktır. Ordu gene seni arasında görecektir!”
“İnkılap uğrunda ölmeye hazırız”
Kubilay’ın eşi Vedide Hanım, “Kubilay gitti, kalbim sızlıyor, fakat ben de , yavrum da inkılâp uğrunda ölmeye hazırız!” açıklamasını yapmıştır. ( Hakimiyeti Milliye, 4 Ocak 1931) Vedide Hanım, başka bir konuşmada da şunları kaydeder:
“ Kubilay, inkılap için çırpınan Türk gençliğinin timsalidir, bir muallimdir, bir zabittir. Şurası ne manidardır ki, inkılabın başından koşan baş, her iki irtica hareketinde de iki muallimin göğsüne çarpmıştır. Genç’te (Ağrı İsyanı kastedilmektedir- MP) Zeki Dundar, Menemen’de Kubilay.
Bilsinler ki Türk gençliği kaldıkça inkılaba uzanan her el kesilmeye mahkumdur. İrtica süfli bir yılandır, yılan yerlerde sürünür. Yobazlar ne yapabilir? Görmek istiyor musunuz, bakınız, görünüz işte mini mini yavru yetimdir. İşte genç muallim hanım arkadaşlarından mahrum ve yeisi içindedir. İşte irticanın yapabileceği nihayet budur.” (Hakimiyeti Milliye, 7 Ocak 1931)
Tanıklarımız “Kubilay olmak” ne demek anlattılar sanırım. Cumhuriyet’e ve vatana bağlılık, devrimcilik, fedakarlık, cesaret... Aslında “Kubilay olmak”, “Mustafa Kemal” olmaktır.
Bu sebeple Nutuk’un suç delili olduğu davada Kubilay da sanık sandalyesine oturmaktadır; şehitler kelle olunca, devrim şehidi Kubilay da Ergenekon’da sanık olmaktadır.
Not: Yazımızdaki bazı kaynaklar, İstanbul Üniversitesi AİİTE doktora öğrencisi Hasip Saygılı’nın “1-31 Ocak 1931 Döneminde Önde Gelen Üç Gazeteye Göre Türkiye Gündemi” (2008) başlıklı yayınlanmamış seminer sunuşundan alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder