Mağdurları savunan üç avukat, katliamın davası sürerken öldürüldü, ikisinin failleri bulunamadı. Maraş’a silah ve bomba naklettiği iddia edilen Yüzbaşı Çeviker hakkında ise dava bile açılmadı
Esrarengiz yüzbaşı
Avukat Nusret Senem, Kahramanmaraş katliamında hukuk bürosundaki diğer arkadaşları Emcet Olcaytu, Barış Yiğit, Ali Kalan ve HüseyinGökçearslan’la birlikte mağdurların avukatı olarak sonuna kadar davanın takipçisi oldu. Üstelik hukuk bürosu Ankara’da olmasına karşın. Aynı Sivas davasında olduğu gibi diğer avukat arkadaşları gibi sanıkların saldırılarına maruz kaldılar. Öyle ki, mahkeme, avukatları sanıkların saldırılarından korumak için kürsünün hemen yanında tribünlere çıkan bir merdiven yaptırdı. Ama onlar gibi mağdurların avukatlığını yapan Ahmet Albay, Cuyhun Can ve Halil Sıtkı Güllüoğlu’na göre şanslı sayılırlardı. Zira Adana’dan gelen bu üç avukat, dava sürerken katledildi. Nusret Senem, bu kez de katledilen avukatların davasını üstlendi. Senem’le Maraş katliamının ayrıntılarını konuştuk.
Bakan’ın kellesini isteriz
- Olaylarda ETKO, ÜGD ve MHP’li yönetici ve üyelerin planlayıcı ve tetikçi oldukları bilindiği halde Maraş davasına alınmasını kim, nasıl önledi?
- ETKO militanları olaylardan 8 ay önce yakalandılar ve ayrı bir davada yargılanıp hüküm giydiler. Maraş olayları nedeniyle ÜGD Kahramanmaraş Şube Başkanı Leblebicioğlu ve Ökkeş Kenger (Şendiler) sanık olarak yargılandı. Fakat delil yetersizliğinden beraat ettiler. MHP yöneticisinin, özellikle eski İl Başkanı Balcıoğlu ve Türkoğlu ilçesi yöneticilerinin sanık olduğu davada mahkeme davanın planlayıcılarını, azmettiren gücü ve örgütleri araştırmaya yönelik bütün taleplerimizi reddetti. Olayın perde arkasındaki örgüte yönelik araştırma ve soruşturmaları kesinlikle kabul etmedi. Bu sonucun ortaya çıkmasında Ecevit hükümetinin emrindeki emniyet makamlarının ve sıkıyönetim yetkililerinin rolünün bulunduğu kuşku götürmemektedir. Olayın sadece yargıya düşen yönüne vurgu yapmak eksik kalır.
-Katliamdan aylar önce MHP lideri Türkeş’in iki kez “K.Maraş’a dikkat, kışkırtmalar olabilir” açıklamasını nasıl yorumlamalı? Şüpheleri üzerlerinden atma refleksi mi, yandaşlarına hâkim olamama endişesi mi?
- Bence çok manidar açıklamalardı bunlar. Her türlü yorumlanabilir. AmaTürkeş olabilecekleri, yapılan hazırlıkları önceden bilmiyor olamaz. Devletin birçok kurumdan bilgi alacak ilişkilere sahipti.
- İrfan Özaydınlı’nın raporu açıklandı mı?
- Dava dosyasında Sayın İrfan Özaydınlı’ya ait bir rapor yoktur. Olayların en yoğun olduğu 24 Aralık 1978 Pazar günü İçişleri Bakanı Sayın İrfan Özaydınlı, Maraş Valisi ve askeri yetkililer vilayet binasındadırlar. Bu sırada binlerce militandan oluşan bir grup “İçişleri Bakanı’nın kellesini isteriz, vali istifa” sloganı atarak vilayete saldırmaktadır. Olayın Ecevit hükümetine karşı bir isyan eylemi olduğu, bu olgu ile de sabittir. Saldırgan grubu askeri güçler, ayaklarına ve havaya askeri bariyerlerin üzerinden uçaksavar silahları ile ateş ederek 7-8 kişiyi yaralamak suretiyle durdurabilmiştir. Özaydınlı ve diğer yetkililer büyük bir tehlike atlatmışlardır. Dava dosyasında bunun belgeleri vardır. Olayda yaralanan saldırganlar Yörükselim Mahallesi’ndeki devlet hastanesine götürülüp teslim edilmişlerdir. Ancak hastane kayıtlarında isimleri yoktur ve sır olmuşlardır.
- Sizinle birlikte mağdurların avukatlığını yapan üç kişinin katledilmesi olayı aydınlandı mı?
- Maraş katliamı davası Adana 1 No’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde görüldü. Haziran 1979’da duruşmalar başladı ve 8.8.1980 günü karar verildi. Avukat Ahmet Albay, yanılmıyorsam CHP il başkanlığı yaparken öldürülmüştü. Davada mağdurların vekillerinden biriydi. Avukat Ceyhun Can, Adana’da sevilen ve TİP üyesi olarak bilinen bir avukattı. AvukatHalil Sıtkı Güllüoğlu müdahil vekili ve özellikle de solcu ve Alevi olarak bilinen karşılıklı çatışma olaylarından dolayı sanık olan kişilerin vekiliydi. Birlikte uzun süre çalıştık. Halil Sıtkı Güllüoğlu’nun öldürülmesi davası 12 Eylül 1980’den sonra MHP ana davasıyla birlikte açıldı. Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görüldü. Sonra Adana olayları ayrılarak ayrı dava olarak sonuçlandı. Olayın failleri ceza aldı. Diğer iki meslektaşımızın failleri bulunamadı diye anımsıyorum.
MİYASE İLKNUR
- Katliamdan önce önce Malatya’da Hamit Fendoğlu’na, Pazarcık’ta Memiş Özdal’a ve Abdülkadir Aksu’ya bombalı paketler gönderilmişti. Bu bombalı paketlerden sadece biri hedefini buldu. Acaba benzeri bir katliam daha önce ve birden çok ilde mi planlanmıştı?
- Hamit Fendoğlu Malatya’da Sünni kökenli İzollu aşiretinin önderi ve bağımsız seçilen belediye başkanıdır. Memiş Özdal, Alevi kökenli aşiret önderi ve CHP Kahramanmaraş Pazarcık ilçe başkanıdır. Abdülkadir Aksu ise Adıyaman vali yardımcısıdır. Sünni bir aşiretin önde gelen mensubudur. 7 Nisan tarihinde Ankara Emek Mahallesi Postanesi’nden kendilerine bombalı paket gönderiliyor. Memiş Özdal’a gönderilen paket iki posta çalışanı tarafından açılıyor ve patlamada bir postacı hayatını kaybediyor. Abdülkadir Aksu’ya gönderilen bomba Malatya olayından dolayı emniyet güçleri tarafından bombalı paket olduğu şüphesi üzerine güvenlikli şekilde patlatılıyor. Hamit Fendoğlu’na gönderilen bomba ise 17 Nisan 1978 günü elinde patlıyor ve ardından Malatya’da büyük olaylar yaşanıyor. Sorunuza doğru cevap verebilmek için o tarihte yaşanan bazı olaylara dikkat çekmek gerekiyor. 15 Nisan 1978 tarihinde Kahramanmaraş’ta ETKO (Esir Türkler Kurtuluş Ordusu) adlı kontrgerillanın örgütlediği bilinen 34 kişi yakalandı. Evlerinde üzerlerinde MHP’nin çeşitli binalarına, MHP’li bazı kişilerin işyerlerine, MİSK isimli sendikanın Kahramanmaraş şubesine atılmak üzere hazırlanmış provokasyon bombaları, tahrip kalıpları bulundu. Yakalanan kişiler tutuklandı. Bu kişilerin tamamı ülkücüydü. Şahin Boru, Ahmet Bağcı, Muhittin İlhan vb. Adana Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılanıp mahkûm edildiler. Bu kişiler Alevi dedesi Sabri Özkan’ı da Maraş Yörükselim Mahallesi’ndeki bir kahvehanede tarayıp öldüren militanlardı. 15 Nisan 1978’de bu eylemler önlenmemiş olsaydı Malatya’da olan olaylarla aynı günlerde Maraş’ta gerçekleşmiş olacaktı. ETKO militanlarının Maraş’ta yapacakları eylemlerin yanına Memiş Özdal’a 7 Nisan 1978’de gönderilen bombanın da patlamış olması ihtimalini eklersek, tam bir Alevi-Sünni çatışmasının planlandığından kuşku kalmıyor. Üç ilimizin ateşe atıldığı ortada. Bu iller kontrgerillanın kırmızı bölge olarak saptadığı iller. Bu olaylarla Ecevit hükümetinin düşürülmesinin planlanmış olduğunu söylemek abartılı olmaz. Fakat eylemler sadece Hamit Fendoğlu’nun ölümü ve Malatya olayları ile sınırlı kaldığı için, bu amaca Nisan 1978’de ulaşılamamıştır. 8 ay sonra, yine Ecevit hükümetine karşı, Maraş’ta Alevi ve Sünni ayrımı kullanılarak bir isyan hareketi ve katliam yapılmıştır. Bu eylemi gerçekleştiren güç bilinen adıyla NATO ve CIA’nın kurdurduğu kontrgerilladır.
Bakan’ın kellesini isteriz
- Olaylarda ETKO, ÜGD ve MHP’li yönetici ve üyelerin planlayıcı ve tetikçi oldukları bilindiği halde Maraş davasına alınmasını kim, nasıl önledi?
- ETKO militanları olaylardan 8 ay önce yakalandılar ve ayrı bir davada yargılanıp hüküm giydiler. Maraş olayları nedeniyle ÜGD Kahramanmaraş Şube Başkanı Leblebicioğlu ve Ökkeş Kenger (Şendiler) sanık olarak yargılandı. Fakat delil yetersizliğinden beraat ettiler. MHP yöneticisinin, özellikle eski İl Başkanı Balcıoğlu ve Türkoğlu ilçesi yöneticilerinin sanık olduğu davada mahkeme davanın planlayıcılarını, azmettiren gücü ve örgütleri araştırmaya yönelik bütün taleplerimizi reddetti. Olayın perde arkasındaki örgüte yönelik araştırma ve soruşturmaları kesinlikle kabul etmedi. Bu sonucun ortaya çıkmasında Ecevit hükümetinin emrindeki emniyet makamlarının ve sıkıyönetim yetkililerinin rolünün bulunduğu kuşku götürmemektedir. Olayın sadece yargıya düşen yönüne vurgu yapmak eksik kalır.
-Katliamdan aylar önce MHP lideri Türkeş’in iki kez “K.Maraş’a dikkat, kışkırtmalar olabilir” açıklamasını nasıl yorumlamalı? Şüpheleri üzerlerinden atma refleksi mi, yandaşlarına hâkim olamama endişesi mi?
- Bence çok manidar açıklamalardı bunlar. Her türlü yorumlanabilir. Ama Türkeş olabilecekleri, yapılan hazırlıkları önceden bilmiyor olamaz. Devletin birçok kurumdan bilgi alacak ilişkilere sahipti.
- İrfan Özaydınlı’nın raporu açıklandı mı?
- Dava dosyasında Sayın İrfan Özaydınlı’ya ait bir rapor yoktur. Olayların en yoğun olduğu 24 Aralık 1978 Pazar günü İçişleri Bakanı Sayın İrfan Özaydınlı, Maraş Valisi ve askeri yetkililer vilayet binasındadırlar. Bu sırada binlerce militandan oluşan bir grup “İçişleri Bakanı’nın kellesini isteriz, vali istifa” sloganı atarak vilayete saldırmaktadır. Olayın Ecevit hükümetine karşı bir isyan eylemi olduğu, bu olgu ile de sabittir. Saldırgan grubu askeri güçler, ayaklarına ve havaya askeri bariyerlerin üzerinden uçaksavar silahları ile ateş ederek 7-8 kişiyi yaralamak suretiyle durdurabilmiştir. Özaydınlı ve diğer yetkililer büyük bir tehlike atlatmışlardır. Dava dosyasında bunun belgeleri vardır. Olayda yaralanan saldırganlar Yörükselim Mahallesi’ndeki devlet hastanesine götürülüp teslim edilmişlerdir. Ancak hastane kayıtlarında isimleri yoktur ve sır olmuşlardır.
- Sizinle birlikte mağdurların avukatlığını yapan üç kişinin katledilmesi olayı aydınlandı mı?
- Maraş katliamı davası Adana 1 No’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi’nde görüldü. Haziran 1979’da duruşmalar başladı ve 8.8.1980 günü karar verildi. Avukat Ahmet Albay, yanılmıyorsam CHP il başkanlığı yaparken öldürülmüştü. Davada mağdurların vekillerinden biriydi. Avukat Ceyhun Can, Adana’da sevilen ve TİP üyesi olarak bilinen bir avukattı. Avukat Halil Sıtkı Güllüoğlu müdahil vekili ve özellikle de solcu ve Alevi olarak bilinen karşılıklı çatışma olaylarından dolayı sanık olan kişilerin vekiliydi. Birlikte uzun süre çalıştık. Halil Sıtkı Güllüoğlu’nun öldürülmesi davası 12 Eylül 1980’den sonra MHP ana davasıyla birlikte açıldı. Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde görüldü. Sonra Adana olayları ayrılarak ayrı dava olarak sonuçlandı. Olayın failleri ceza aldı. Diğer iki meslektaşımızın failleri bulunamadı diye anımsıyorum.
Maraş’a bomba ve silah nakletti
- Katliam öncesinde katledilen öğretmenlerin cenazesini “otopsi bitmedi” gerekçesiyle 2 gün geciktiren ve cenazenin cuma namazı sonrasına denk getiren Başhekim Çetin Diker sorgulandı mı?
- Kahramanmaraş ana davasında sorgulandığına dair bir belge yok. Özellikle hastaneye getirilen ve vilayete saldırı olayında silahla saldıran grubun önünde bulunan 7-8 kişinin kaybolması nedeniyle Başhekim Çetin Diker hakkında çok sayıda iddia varken sorgulanmamış olması düşündürücüdür.
-Olaylarda Yüzbaşı M. Ali Çeviker’in rolü neydi?
- Yüzbaşı M. Ali Çeviker’i “esrarengiz yüzbaşı” lakabıyla biliyoruz. Mamak’taki evinde çok sayıda TNT kalıbı ve bombalarla yakalandı. Yargılandı. Bu kişi hakkında Maraşlı nakliyeci Ökkeş Çokuçkun’la birlikte olayların öncesinde Maraş’a silah ve patlayıcılar naklettiğine ilişkin iddialar var. Bu kişinin Abdullah Çatlı ile irtibatlı olduğu da sonraki yıllarda çokça yazılan konulardandır. Özellikle 15 Nisan 1978 öncesinde ETKO sanıklarına silah ve bomba temin ettiğine ilişkin iddialar o davanın dosyasında bulunuyor. Ancak hatırladığıma göre bu iddialar dolayısıyla hakkında bir dava açılmadı. Ya da yakalanamadı.
- İdamlar konusunda gayretkeşliği bilinen 12 Eylül cuntasının Maraş Katliamcılarını idam etmemesini nasıl yorumlamak gerekir?
- Sivas katliamı davasının idam hükümlülerinin cezalarının infaz edilmemesini nasıl yorumlamak gerekiyorsa öyle yorumluyorum. Savcı Doğan Öz’ün katili İbrahim Çiftçi’nin idam kararı dört kez bozulup daha sonra Askeri Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından bir oyçoğunlukla nasıl beraata çevrildiyse, MHP yöneticilerinin hakkındaki 15 yıla varan ağır hapis cezaların yasa değişikliği ile indirilip ve davanın zamanaşımı ile ortadan kaldırılması sağlandıysa, Maraş sanıkları da aynı yol ve yöntemlerle Amerika’nın adamları Kenan Evren’ler ve Özal’lar tarafından idamdan kurtarıldılar. Çünkü bu eylemlerin tamamı Amerikancı gladyonun eylemleriydi. Kurtarılmaları da gladyonun marifetidir.
- Ecevit’in ölümünden sonra ortaya çıkan ve olaylarda dahli bulunan MİT mensuplarının ismi biliniyor mu?
- 1980 öncesindeki katliamlarda ve öldürme olaylarında Abdullah Çatlı’ları kullanan MİT mensupları biliniyor. Hiram Abas bunların başında gelir.Kutlu Savaş’ın Susurluk Raporu’nda bunun açıklandığını biliyoruz. Cumhurbaşkanlığı döneminde Kenan Evren, Hiram Abas kanalıyla Çatlı ve ekibini yırtdışında görevlendirdi. TBMM Susurluk Raporunda Çatlı’nın eşi Meral Çatlı yurtdışına çıkışını devletin sağladığını ve eşini koruduğunu anlattı. Çatlı’ların MİT kanalından katliamlarda ve Türkiye’nin 12 Eylül 1980 darbesine sürüklenmesindeki rolleri biliniyor. Ecevit’in kastettiği MİT mensuplarının Amerikancı gladyo ile işin gören ekip olduğunu tahmin etmek güç değil. Ancak isimleri konusunda bir bilgim yok.
AKP yüzleşmekten kaçıyor
■ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger, Kahramanmaraş Valiliği’nin 33 yıl önce yaşanan katliamın kurbanlarını anmaya izin vermediğini anımsatarak “Dersim’i öne çıkararak ‘tarihimizle yüzleşelim’ diyen AKP hükümetinin, bırakın 70-80 yıl öncesi ile yüzleşmeyi, 33 yıl önce video görüntüleri olan Maraş katliamıyla bile yüzleşmekten kaçtığı ortaya çıkıyor” dedi.
Aleviler olunca susuyorlar
■ Kahramanmaraş katliamının yıldönümü nedeniyle yazılı bir açıklama yapan CHP İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiraz valiliğin Kahramanmaraş’ta törenlere izin vermemesini kınadı. Akkiraz, “33 yıl önce evlere çarpı koyan el, valilik eliyle devam ettirilmektedir. Yüzleşmekten bahseden hükümet ise ortada yok, Her fırsatta, ‘karanlığın hepsine karşıyız, 12 Eylül’e de Dersim’e de’ diyen hükümet, söz konusu Aleviler olunca susmayı tercih ediyor” ifadelerini kullandı.
Katliamda 14 yaşında olan Birgül Sarıkaya olayın travmasını hâlâ üzerinden atamadı Mahalle bakkalı bile biliyordu
MERSİN - Birgül Sarıkaya (47) Maraş katliamı yaşandığında 14 yaşında bir çocuktu... Kıyımın başladığı günün sabahında, ilköğretim müfettişi babasının,“Yoksuldur, alışverişinizi ondan yapın” dediği bakkala gitti çizgili kâğıt almak için. Bakkalın gülerek “Bugün olacaklardan haberiniz var mı?” dediğini babasına söyledi. Birkaç saat sonra evleri yakılacak, babası öldürülecek, annesi yaralanacak, kız kardeşleriyle birlikte sokaklarda dolaştırılırken tacize maruz kalacaktı. Dört kız kardeş yaralı anneleriyle birlikte Maraş’ta 1 hafta süren insan avından, ancak “Ankara’dan gelen özel yazı”sayesinde kurtulabilecekti. O günleri anlatırken hâlâ gözyaşı döken Birgül Sarıkaya, “Katilleri cezalandıramadılar, en azından bizlerden özür dilensin” diyor.
Aslen Sivas-Kangallı bir ailenin kızı olan Sarıkaya, katliamda babası ilköğretim müfettişi Süleyman Metin’i kaybetmiş. Çevresinde solcu, demokrat, sendikacı bir kişi olarak tanınan babası Süleyman Metin’in, katliamdan önce belirlenen hedeflerden biri olduğunu belirten Sarıkaya, korkunç katliam günlerini şöyle anlattı: “Ev yanıyordu. Babamın cenazesini yangından çıkarmaya çalışıyorduk, onlar da bizi ha bire içeri atıyorlardı. Sonra bizi döverek, sürükleyerek türlü hakaretlerle bilmediğimiz bir mahallede bir eve götürüp kapattılar. O evden kaçtık. Peşimize düştüler, bizi kovaladılar. Ablamın bir arkadaşının evine sığındık. Maraş’ın yerlisi tutucu bir aileydi. Evin hanımı bizi saklamak istiyordu, ama kocası evi yakarlar diye korkuyordu, bizi onlara vermek istiyordu. Sonunda kadın hükümet konağına haber göndermiş. Askerler geldiler. Bizi bir askeri araca bindirdiler. Etrafımızda asker varken bile bize vuruyor, hakaret ediyorlardı. Üç kız kardeş, hükümet konağına götürüldük.”Maraş’ın mahallelerinde korkunç bir kıyım sürerken olan bitenden habersizmiş gibi karşılamış hükümet konağındaki yetkililer üç kız kardeşi. “Ne oldu, hayırdır?’ diye soranlar olmuş! İlk şoku atlattıktan sonra anneleri gelmiş akıllarına kız kardeşlerin. Babalarının bir arkadaşı eve gitmiş, annelerini getirmiş. Vücudunun çeşitli yerlerinden ve yüzünden yaralı halde, bir gözünü kaybetmiş olarak! Üzerine gaz döküp yakmaya çalışmışlar üstelik… Anne ve üç kız kardeş bir araya gelince, en küçük kız kardeşlerinin kayıp olduğu ortaya çıkmış. Maraş’tan ayrıldıktan 15 gün sonra bulabilmişler kardeşlerini…
Astsubay Ali sahip çıktı
Sarıkaya, kardeşleri ve annesiyle birlikte, Astsubay Ali’nin evine yerleşmişler sonra. 1 hafta kalmışlar o aile dostlarının evinde. Maraş’tan çıkabilmek için aile dostları olan dönemin Tarım ve Köyişleri Bakanı’nın özel yazısını beklemişler 1 hafta boyunca. Sarıkaya, “Yazı gelince, bir dolmuş tuttular. Bindik, yola koyulduk. Babamın tabutunu da dolmuşun üstüne koyup bağlamışlar. Bunu ancak geceleyin, dolmuşun gölgesi ay ışığında ortaya çıkınca anladım” dedi.
Mersin’de yaşayan ve olayın etkisini üzerinden atamayan Sarıkaya, “Hala kalabalıklardan korkuyorum” diyor.Sarıkaya, toplumun ve devletin vicdanına “En büyük isteğim bizden özür dilenmesi. Bu bizim içimizdeki acıyı biraz olsun dindirir” diye sesleniyor.
Kendi sabıka dosyalarını unutturmaya çalışanlar için Kahramanmaraş katliamı bir samimiyet testi niteliğinde Mağdurlar özür bekliyor
MİYASE İLKNUR
Son yıllarda “geçmişinle yüzleş” ya da “özür dileyin” komutları hep karşı cephedekiler için verilir. Kimse kendisinin şeceresi ya da sabıka dosyası ortalığa saçılsın istemez. Saçılması halinde ise sığınılacak mazeretler aşağı yukarı bellidir. “Evet ama” ile başlayan, içinde “provokasyon”, “dış mihraklar”, “asıl onlar”, “ağır tahrik” kelimelerinin sıkça geçtiği cümleler uzar gider. İkna edici olmazsa yedekte tutulan “eski yaralar kaşınıyor”, “topluma kin ve nefret tohumları ekiliyor” ya da “toplumsal gerilim tırmandırılıyor” türünden gerekçelere başvurulur. Bunlar da yeterli olmazsa bahaneden çok ne var? Seç beğen al: “Biz kurum olarak o dönemde yoktuk?”, “Zaten sanıklar yargılanıp aklandı”, “Asıl perde arkasındaki provokatörlere bakın siz...”
Bu gerekçelere karşılık sorulabilecek “Siz kurum olarak olmasanız da halefi olduğunuz kurumlar vardı”, “Sanıklar nasıl ve hangi koşullarda yargılandı, kimin affıyla salındılar”, “Provokatörlerin oyununa neden hep sizin siyasi akrabalarınız geliyor. Bunlar kışkırtılmak için teyakkuz halinde mi bekliyorlar” türünden soruların ise yanıtı yoktur.
Toplum olarak şimdi bir samimiyet testi var önümüzde. Bu hafta Kahramanmaraş katliamının 33. yıldönümü. Hafta denmesinin nedeni, katliamın ağırlıklı olarak 3 gün, düşük yoğunluklu olarak da 1 hafta sürmesindendir. Hiçbir gerekçe 3 gün boyunca organize ve toplu bir kıyım uygulanan Kahramanmaraş’taki katliamı mazur gösteremez. K. Maraş katliamı kapı komşusu da olsa bir anda insanların nasıl canavarlaşabildiğini gösteren ibretlik bir olaydır. O tarihte, katledilen, malları yağmalanan, öksüz ve yetim bırakılan, tecavüze uğrayan, ata yurtlarını terk etmeye zorlanan, o 3 gün boyunca yaşadıkları ağır travma nedeniyle bugün huzurlu bir yaşam kuramayan yüzlerce insan özür bekliyor bizden...
Başbakan R. Tayyip Erdoğan gerek 12 Eylül, gerek Dersim mağdurları gerekse İskilipli Atıf Hoca’dan özür dilerken, trajik öyküleri kürsüden gözyaşları içinde anlatmakta sakınca görmemişti. O nedenle aşağıda bazılarını aktardığımız yürek paralayıcı trajik örnekler nedeniyle okurlarımızdan özür dileriz. Bunları anımsatmamızın nedeni onların da böyle bir özrü fazlasıyla hak ettiklerini göstermek içindir. Onlar hayatta olmasalar da yakınları bekliyor hem de hepimizden.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder