Türk-Avrasya İş Konseyleri Başkanı Tuğrul Erkin, Sovyetler Birliği’nin dağılışının 20 yılını Türkiye ilişkileri bağlamında değerlendirdi:
Sovyetler’e son darbeyi ABD indirdi
ABD, Rusya ayakta kalmazsa nasıl bir kaosun ortaya çıkacağının farkındaydı. O ilk işlemi yapmış ve Sovyetler Birliği dağılmıştı. Ama ikinci etapta farklı davranmak zorundaydı
İyi de bu silahlanma yarışına son veremez miydi?
- Artık silahlanma yarışına son verilmesi Sovyetler Birliği’nin elinden çıkmıştı. İş, eski Sovyet liderlerinden Brejnev’in ölümünden sonra saklanamaz bir duruma geldi. İşlerin kötüye gittiğini gören bazı fareler gemiyi terk etmeye başlamışlardı.
Liderler ve ailelerinin büyük yolsuzlukları ortalığa saçıldı. Gerçekten de yolsuzluk ve sistemdeki bozukluk akıl almaz boyutlara gelmişti. Ben Gorbaçov’dan sonra Rusya Federasyonu’nun Cumhurbaşkanı Yeltsin’in Maliye Bakanı Gaydar’a çöküşün nedenlerini sorma olanağı bulmuştum. Bana şunları söyledi: “Ekonomi kötüye gidince Batılı bankalar bizim altın rezervlerimize ve varlıklarımıza bakarak bize karşılıksız kredi verdiler. Daha sonra bize altını satmamızı önerdiler. Bunun üzerine altın satmaya başladık.
Sıra başka madenleri satmaya geldi. Bir zaman sonra bu satışlarla da taleplerimizi karşılamaz hale geldiler. Son olarak da siyasi tavizler karşılığı kredi verdiler. İpin ucu elden kaçmıştı. Tek çare Politbüro’nun en genç elemanı olan Gorbaçov’u iş başına getirmekti. Ama bildiğiniz gibi onunla da olmadı.”
Peki, Sovyetler Birliği’ne bağlı cumhuriyetlerin de bu çöküşte payı olmadı mı?
- Bu cumhuriyetlerin de önemli ekonomik talepleri vardı. İstediğini alamayan yaramaz çocuklara dönmüşlerdi. Bu cumhuriyetler bir süre sonra istediklerini alamayınca kendilerinde bulunan para basımevlerinde Sovyet rublesi basmaya başladılar.
Aslında bu basımevlerinde zaten ruble basılıyordu. Ama merkezi hükümetin kontrolü altındaydı. Bu kez artık ihtiyaçlarını karşılamak için merkezi hükümetin dışında para basmaya başladılar. Böylece inanılmaz bir devalüasyon yolu açıldı. İş kontrol edilemez bir hal aldı. 1990’lı yılların başında ülkede büyük bir açlık başladı.
O durumda Gorbaçov bir karar almak zorunda kaldı. Rusya’yı batmaktan kurtarmak için ona bağlı cumhuriyetlerden ayrılmak yoluna gitti. İlk operasyon Doğu Avrupa’daki demirperde ülkelerine yönelikti. Bu ülkeler kendi hallerine bırakıldı. İkinci etap ise kendi kolları kanatları olan yakın çevre ülkelerini kapsıyordu.
25 Aralık 1991 konuşmasıyla bu kararını dünyaya açıklamadı mı?
- Evet. Televizyona çıktı ve “Sovyetler Birliği sona ermiştir” dedi. Bu açıklamada, Sovyetler Birliği’nin sona erdiğini söylemenin yanı sıra Sovyetler Birliği üyesi olan cumhuriyetlerin tamamıyla serbest bırakıldıklarını, Moskova’nın bu cumhuriyetlerle bağlarının tamamıyla bittiğini, bu ülkelerin bütün borçlarının Sovyetler Birliği’ne ait olduğunu açıkladı.
Zaten daha önce Ermenistan ve Azerbaycan bağımsızlıklarını ilk ilan eden cumhuriyetlerdi. Bu açıklama o Sovyet cumhuriyetlerini şaşkına çevirdi. Bağımsız yaşayabilecekleri hiçbir bilgi birikimleri ve örgütlenmeleri yoktu. Her şeyleri Moskova’ya bağlıydı o güne kadar.
Ama görece çabuk toparlanmadılar mı?
- Çünkü ellerindeki petrol ve doğalgaz onlara hayat verdi. Ayakta kalmalarını sağladı. Burada ben bir şey daha eklemek istiyorum. Petrol fiyatlarının yükselmesini de ben ABD’nin manevrasına bağlıyorum.
ABD Rusya’nın ayakta kalmazsa nasıl bir kaosun ortaya çıkacağının farkındaydı. O ilk işlemi yapmış ve Sovyetler Birliği dağılmıştı. Ama ikinci etapta farklı davranmak zorundaydı.
Öte yandan petrolü ya da zengin doğal kaynağı olmayan eski Sovyet cumhuriyetlerinin bazıları hâlâ o sıkıntılı dönemi atlatamadılar. Rusya, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan doğal kaynaklarıyla ve o doğal kaynakların aktarma yolu üzerinde olan ve ABD ittifakına kayan Gürcistan kısa zamanda kendi ayakları üzerinde durur hale geldi.
Türkiye bu ülkelerin her biriyle tek tek iş konseyleri kurdu. Nasıl iş geliştiririz, onlara nasıl yardım ederiz, konuları üzerinde çalıştık. Ama bu işi iyi yönetemedik. Biraz yüzümüze gözümüze bulaştırdık.
Bırak ağabeyliği darbecilik bile oynadık
Kimi yerlerde hatta iç işlerine karışıp darbeler yapmaya kalkışmadık mı?
- Kimi ülkelerde de akıl hocalığına, ağabeyliğe soyunduk. Oysa bu ülkeler ağabeyden bıkmış ve ondan kurtulmanın sevincini yaşıyorlardı. Biz onlara ağabeylik yapmaya kalkışırken kendi eksiklerimizi unuttuk. Bizim ekonomimiz de pek parlak değildi.
Bizim yetkililerimiz büyük çaba gösterdiler. Bunu kabul etmek lazım. Ama o gayret altında yeterli bir altyapı olmadığı için pek çok fırsatın kaçmasına engel olamadık. Çünkü oralara yatırım yapacak paramız yoktu. Ayrıca bu yatırımlar için bilgimiz de eksikti. Çok zaman oralarda kuracağımızı söylediğimiz fabrikaları kuramadık.
Her şeye rağmen önemli bir potansiyel elde ettik. Bu arada Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetlerle ilişkilerimizi mutlaka korumamız gerektiğini, bu cumhuriyetlerin günün birinde bağımsızlıklarını ilan ettiklerinde hazırlıklı olmamızın zorunlu olduğunu Atatürk yıllar öncesinden söylemişti.
Bütün hükümetler Atatürk’ün hedefini izledi
Sonuçta Atatürk’ün bu uyarılarına kulak veren oldu mu?
- Bütün devlet ve hükümet adamlarımız bu konuda iyi niyetli çabalar gösterdi. Özellikle dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’in çabaları çok olumlu oldu. Kendisi kişi olarak onlara büyük ağabeylik etti. Onun ağabeyliği de benimsendi.
Ayrıca bu ülkelere 1980’de ithalat ve ihracatımız 2 milyar dolar dolayındaydı. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bu cumhuriyetlerle ticaretimiz yaklaşık 50 milyar dolara ulaştı. Ama son ekonomik krizde bu rakam 40 milyar dolara düştü. Kriz atlatıldıktan sonra bu rakamın yine çıkacağından benim hiç şüphem yok.
100 milyar dolar gibi bir hedef gösterildi. Bu tutturulabilir mi?
- 50 milyar dolara nasıl varıldıysa 100 milyar dolara da varılır. Çünkü işadamlarımız o ülkelere çok ciddi ilgi gösterdiler.
Avrasya’daki Türkyatırımları sürüyor
Başta Rusya olmak üzere bu ticaret hacmi Türkiye’nin lehine mi, aleyhine mi?
- Bunu söylemek zor. Hesabi olarak Türkiye’nin onlara sattığı mal az, onların Türkiye’ye sattığı mal çok. Bu ülkelerle toplam ticarette 18 milyar dolar açık veriyoruz. Ama satın aldığımız mallar bizim için hayati önemde. Yani petrol ve doğalgaz. Zaten onların da bize sattığı mallar bunlar.
O hayati malları o ülkelerden zaten almak zorundayız. Onlardan almanın da birtakım pratik kolaylıkları var. Örneğin döşenmiş petrol ve doğalgaz boru hatları var. Yeni projeler yürüyor. Türkiye’nin petrol ve doğalgaza çok ihtiyacı var.
Bunun ötesinde o ülkelere çok önemli müteahhitlik hizmetleri götürüldü. Bugün Türkiye’nin önde gelen müteahhitlik firmalarının çoğu oralarda çok önemli işler başardılar. Tümüyle o ülkelerdeki müteahhitlik yatırımları 14-15 milyar doları buldu. Bugün Moskova’da en çok satan bira Türk birası. En prestijli kristal fabrikası yine Türk. En kaliteli otelleri Türk şirketleri yaptı.
Artık bu ülkelerde bağımsızlığın ikinci on yılı tamamlandı. Nasıl bir değerlendirmede bulunursunuz?
- Birinci on yıl yapılanma süresidir. Hiçbir şeyi bilmeyen bu ülkeler bu on yılı başarıyla atlattılar. Sağlam bir yapılanma oldu. İkinci on yıl da başarılı oldu. Türkiye açısından işler oturdu. Ortak projeler Türkiye’de de başladı.
Doğrular da yanlışlar da yapıldı
Kiimi Avrasya ülkelerinde akıl hocalığına, ağabeyliğe soyunduk. Oysa bu ülkeler ağabeyden bıkmıştı ve ondan kurtulmanın sevincini yaşıyorlardı. Biz onlara ağabeylik yaparken kendi eksiklerimizi unuttuk.
Bütün devlet ve hükümet adamlarımız yıllar önce Atatürk’ün Türki cumhuriyetlerle ilişkilerimizi mutlaka korumamız direktifini benimsedi. Özellikle dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’in çabaları çok olumlu oldu. Kişisel olarak onlara ağabeylik etti. Bu ağabeylik de benimsendi.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının üzerinden tam yirmi yıl geçti. Bu yirmi yıl içinde Türkiye eski Sovyet Cumhuriyetleriyle önemli işler başardı. Türk-Avrasya İş Konseyleri kuruldu. Türkiye’nin zaman zaman hataları ve bu ülkelerin iç işlerine karışma gibi eğilimlerine karşın yine de işler yürüdü. Sovyetler Birliği’nin dağılma süreci ve sonrasında olayları birebir yaşayan Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) bünyesindeki Türk-Avrasya İş Konseyleri Başkanı Tuğrul Erkin bakın bu yirmi yılı nasıl değerlendirdi...
Sovyetler Birliği’nin dağılışının yirminci yılını, Türk-Avrasya İş Konseyleri’nin kuruluşunun da 24. yılını doldurduk. O zamandan bu yana alınan yolu anlatır mısınız?
T. E. - Bu işe başladığımız 1987 yılında Türk-Avrasya İş Konseyleri’nin adı Türk-Sovyet İş Konseyi’ydi. Sovyetler Birliği dağılınca konsey sadece isim değil yapı değiştirmek durumunda da kaldı. Bir kere Baltık ülkeleri o birlikten ayrıldı.
Öte yandan birliğe bağlı olması gereken, tek başına yaşayamayacağını düşündüğümüz Afganistan’ı o gruba aldık. Moğolistan üye oldu. Şu anda yılda birkaç kere ortak toplantılar yaptığımız, karşılıklı iş konseylerimizin olduğu ülkelerin sayısı onun üzerinde. Ukrayna, Moldova, Belarus, Rusya Federasyonu, Gürcistan, Azerbaycan, Tacikistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Afganistan ve Moğolistan.
Avrasya’dan ne kastediyorsunuz?
- Herkesin bir Avrasya tanımı var. Bizimki coğrafi bir tanım değil. Bizim yapımız ekonomik birbirini tamamlayıcılık taşıyor. Bu birlikteki ülkeler birbirlerini tamamlayan ekonomi içindeler. Ayrıca birbirleriyle kültür, hatta önemli oranda dil ve din bağları var.
1991’de Sovyetler Birliği dağılınca Türk-Sovyet İş Konseyi dağıldı. Bağımsızlıklarını ilan eden eski Sovyet cumhuriyetlerine önce Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) dendi. Ama bu isim pek tutmadı. Biz de Avrasya ismini tercih ettik. Ayrıca bu ülkelerin Rus ismi altında birlik olmayı istemediklerini hissettik.
Ben önce Türk-Sovyet, sonra da Türk-Avrasya İş Konseyleri’nin çeşitli kademelerinde görev aldım. Devlet ileri gelenleriyle o ülkelere gidip iş imkânlarını geliştirdik. Devletin de zaten bu ülkelerle karma ekonomik komisyonları (KEK) var. Bizim konseylerin Avrasya adını almalarının üzerinden 20 yıl geçti.
Yirminci yıl nedeniyle ne gibi etkinlikler yapacaksınız?
- İş konseyleri birbirinden haberli olarak, koordinasyon içinde normal etkinliklerini sürdürüyor. O etkinlikler dışında bir kutlama programı yapma düşüncemiz yok.
Bakın, Avrasya bölgesi çok büyük bir değişim içinde. Bu değişim 1987’de o zamanki ABD Başkanı Reagan’ın Berlin Duvarı’nın önünde Mihail Gorbaçov’a (Son Sovyet lideri), “Gel bu duvarları yıkalım. Dünya bir barış adasına dönüşsün” demesiyle başladı. Nitekim 1989’da Berlin Duvarı yıkıldı.
Ondan iki yıl sonra da hiç beklenmedik başka bir olay oldu. Sovyetler Birliği dağıldı. O yıla kadar Sovyetler Birliği ABD’yle birlikte dünyanın süper gücüydü. Belki askeri bakımdan ABD’den daha güçlüydü. Hiç kimse dünyanın bu süper gücünün aslında bir kâğıttan kaplan olduğunu bilmiyordu. Hatta teorisyenleri 2000 yılında dünyada sosyalizm dışında bir yönetim biçiminin kalmayacağını ifade ediyorlardı.
İyi de Sovyetler Birliği’nin dağılacağının belirtileri yıllar öncesinden görülmüyor muydu?
- Görülüyordu ama dünyada hiç kimse böylesi bir dağılmayı beklemiyordu. Evet, ne kadar gizlenirse gizlensin sistemin çok kötüye gittiği gözüküyordu. Ekonomisinin bozuk ve sorunlu olduğu belliydi.
Sovyetler Birliği’nin 1970’li yılların ortalarından itibaren Batı’dan buğday alabilmek için altın stoklarını satmaya başlamasından sonucun böyle olacağı belli değil miydi?
- O bir işaretti. Bunu kendileri de biliyordu. Burada işin dedikodu kısmına gireceğim. Orada çeşitli teoriler var. Bir teori şu: Gerçeği Sovyet gizli servisi KGB gizliyordu. Bu gizlemeyi ABD merkezi haberalma örgütü CIA de teşvik ediyordu.
ABD’nin bunu yapmaktaki amacı şuydu: Sovyetler Birliği’ni kontrolsüz bırakırsa silahlanma ve uzay savaşını kaybedeceğini bildiğinden Sovyetler Birliği’nin mutlaka yıpratılması gerekiyordu. Böylece bir silahlanma yarışı başladı. Bu yarış Sovyet ekonomisinin çöküşünün başlangıcı oldu.
ABD, Rusya ayakta kalmazsa nasıl bir kaosun ortaya çıkacağının farkındaydı. O ilk işlemi yapmış ve Sovyetler Birliği dağılmıştı. Ama ikinci etapta farklı davranmak zorundaydı
İyi de bu silahlanma yarışına son veremez miydi?
- Artık silahlanma yarışına son verilmesi Sovyetler Birliği’nin elinden çıkmıştı. İş, eski Sovyet liderlerinden Brejnev’in ölümünden sonra saklanamaz bir duruma geldi. İşlerin kötüye gittiğini gören bazı fareler gemiyi terk etmeye başlamışlardı.
Liderler ve ailelerinin büyük yolsuzlukları ortalığa saçıldı. Gerçekten de yolsuzluk ve sistemdeki bozukluk akıl almaz boyutlara gelmişti. Ben Gorbaçov’dan sonra Rusya Federasyonu’nun Cumhurbaşkanı Yeltsin’in Maliye Bakanı Gaydar’a çöküşün nedenlerini sorma olanağı bulmuştum. Bana şunları söyledi: “Ekonomi kötüye gidince Batılı bankalar bizim altın rezervlerimize ve varlıklarımıza bakarak bize karşılıksız kredi verdiler. Daha sonra bize altını satmamızı önerdiler. Bunun üzerine altın satmaya başladık.
Sıra başka madenleri satmaya geldi. Bir zaman sonra bu satışlarla da taleplerimizi karşılamaz hale geldiler. Son olarak da siyasi tavizler karşılığı kredi verdiler. İpin ucu elden kaçmıştı. Tek çare Politbüro’nun en genç elemanı olan Gorbaçov’u iş başına getirmekti. Ama bildiğiniz gibi onunla da olmadı.”
Peki, Sovyetler Birliği’ne bağlı cumhuriyetlerin de bu çöküşte payı olmadı mı?
- Bu cumhuriyetlerin de önemli ekonomik talepleri vardı. İstediğini alamayan yaramaz çocuklara dönmüşlerdi. Bu cumhuriyetler bir süre sonra istediklerini alamayınca kendilerinde bulunan para basımevlerinde Sovyet rublesi basmaya başladılar.
Aslında bu basımevlerinde zaten ruble basılıyordu. Ama merkezi hükümetin kontrolü altındaydı. Bu kez artık ihtiyaçlarını karşılamak için merkezi hükümetin dışında para basmaya başladılar. Böylece inanılmaz bir devalüasyon yolu açıldı. İş kontrol edilemez bir hal aldı. 1990’lı yılların başında ülkede büyük bir açlık başladı.
O durumda Gorbaçov bir karar almak zorunda kaldı. Rusya’yı batmaktan kurtarmak için ona bağlı cumhuriyetlerden ayrılmak yoluna gitti. İlk operasyon Doğu Avrupa’daki demirperde ülkelerine yönelikti. Bu ülkeler kendi hallerine bırakıldı. İkinci etap ise kendi kolları kanatları olan yakın çevre ülkelerini kapsıyordu.
25 Aralık 1991 konuşmasıyla bu kararını dünyaya açıklamadı mı?
- Evet. Televizyona çıktı ve “Sovyetler Birliği sona ermiştir” dedi. Bu açıklamada, Sovyetler Birliği’nin sona erdiğini söylemenin yanı sıra Sovyetler Birliği üyesi olan cumhuriyetlerin tamamıyla serbest bırakıldıklarını, Moskova’nın bu cumhuriyetlerle bağlarının tamamıyla bittiğini, bu ülkelerin bütün borçlarının Sovyetler Birliği’ne ait olduğunu açıkladı.
Zaten daha önce Ermenistan ve Azerbaycan bağımsızlıklarını ilk ilan eden cumhuriyetlerdi. Bu açıklama o Sovyet cumhuriyetlerini şaşkına çevirdi. Bağımsız yaşayabilecekleri hiçbir bilgi birikimleri ve örgütlenmeleri yoktu. Her şeyleri Moskova’ya bağlıydı o güne kadar.
Ama görece çabuk toparlanmadılar mı?
- Çünkü ellerindeki petrol ve doğalgaz onlara hayat verdi. Ayakta kalmalarını sağladı. Burada ben bir şey daha eklemek istiyorum. Petrol fiyatlarının yükselmesini de ben ABD’nin manevrasına bağlıyorum.
ABD Rusya’nın ayakta kalmazsa nasıl bir kaosun ortaya çıkacağının farkındaydı. O ilk işlemi yapmış ve Sovyetler Birliği dağılmıştı. Ama ikinci etapta farklı davranmak zorundaydı.
Öte yandan petrolü ya da zengin doğal kaynağı olmayan eski Sovyet cumhuriyetlerinin bazıları hâlâ o sıkıntılı dönemi atlatamadılar. Rusya, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan doğal kaynaklarıyla ve o doğal kaynakların aktarma yolu üzerinde olan ve ABD ittifakına kayan Gürcistan kısa zamanda kendi ayakları üzerinde durur hale geldi.
Türkiye bu ülkelerin her biriyle tek tek iş konseyleri kurdu. Nasıl iş geliştiririz, onlara nasıl yardım ederiz, konuları üzerinde çalıştık. Ama bu işi iyi yönetemedik. Biraz yüzümüze gözümüze bulaştırdık.
Bırak ağabeyliği darbecilik bile oynadık
Kimi yerlerde hatta iç işlerine karışıp darbeler yapmaya kalkışmadık mı?
- Kimi ülkelerde de akıl hocalığına, ağabeyliğe soyunduk. Oysa bu ülkeler ağabeyden bıkmış ve ondan kurtulmanın sevincini yaşıyorlardı. Biz onlara ağabeylik yapmaya kalkışırken kendi eksiklerimizi unuttuk. Bizim ekonomimiz de pek parlak değildi.
Bizim yetkililerimiz büyük çaba gösterdiler. Bunu kabul etmek lazım. Ama o gayret altında yeterli bir altyapı olmadığı için pek çok fırsatın kaçmasına engel olamadık. Çünkü oralara yatırım yapacak paramız yoktu. Ayrıca bu yatırımlar için bilgimiz de eksikti. Çok zaman oralarda kuracağımızı söylediğimiz fabrikaları kuramadık.
Her şeye rağmen önemli bir potansiyel elde ettik. Bu arada Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetlerle ilişkilerimizi mutlaka korumamız gerektiğini, bu cumhuriyetlerin günün birinde bağımsızlıklarını ilan ettiklerinde hazırlıklı olmamızın zorunlu olduğunu Atatürk yıllar öncesinden söylemişti.
Bütün hükümetler Atatürk’ün hedefini izledi
Sonuçta Atatürk’ün bu uyarılarına kulak veren oldu mu?
- Bütün devlet ve hükümet adamlarımız bu konuda iyi niyetli çabalar gösterdi. Özellikle dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’in çabaları çok olumlu oldu. Kendisi kişi olarak onlara büyük ağabeylik etti. Onun ağabeyliği de benimsendi.
Ayrıca bu ülkelere 1980’de ithalat ve ihracatımız 2 milyar dolar dolayındaydı. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bu cumhuriyetlerle ticaretimiz yaklaşık 50 milyar dolara ulaştı. Ama son ekonomik krizde bu rakam 40 milyar dolara düştü. Kriz atlatıldıktan sonra bu rakamın yine çıkacağından benim hiç şüphem yok.
100 milyar dolar gibi bir hedef gösterildi. Bu tutturulabilir mi?
- 50 milyar dolara nasıl varıldıysa 100 milyar dolara da varılır. Çünkü işadamlarımız o ülkelere çok ciddi ilgi gösterdiler.
Avrasya’daki Türkyatırımları sürüyor
Başta Rusya olmak üzere bu ticaret hacmi Türkiye’nin lehine mi, aleyhine mi?
- Bunu söylemek zor. Hesabi olarak Türkiye’nin onlara sattığı mal az, onların Türkiye’ye sattığı mal çok. Bu ülkelerle toplam ticarette 18 milyar dolar açık veriyoruz. Ama satın aldığımız mallar bizim için hayati önemde. Yani petrol ve doğalgaz. Zaten onların da bize sattığı mallar bunlar.
O hayati malları o ülkelerden zaten almak zorundayız. Onlardan almanın da birtakım pratik kolaylıkları var. Örneğin döşenmiş petrol ve doğalgaz boru hatları var. Yeni projeler yürüyor. Türkiye’nin petrol ve doğalgaza çok ihtiyacı var.
Bunun ötesinde o ülkelere çok önemli müteahhitlik hizmetleri götürüldü. Bugün Türkiye’nin önde gelen müteahhitlik firmalarının çoğu oralarda çok önemli işler başardılar. Tümüyle o ülkelerdeki müteahhitlik yatırımları 14-15 milyar doları buldu. Bugün Moskova’da en çok satan bira Türk birası. En prestijli kristal fabrikası yine Türk. En kaliteli otelleri Türk şirketleri yaptı.
Artık bu ülkelerde bağımsızlığın ikinci on yılı tamamlandı. Nasıl bir değerlendirmede bulunursunuz?
- Birinci on yıl yapılanma süresidir. Hiçbir şeyi bilmeyen bu ülkeler bu on yılı başarıyla atlattılar. Sağlam bir yapılanma oldu. İkinci on yıl da başarılı oldu. Türkiye açısından işler oturdu. Ortak projeler Türkiye’de de başladı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder