Türkiye’deki İslamcılar tarafından “Alevi/Nusayri mezhepçiliği” ile suçlanan Suriye’de din dersleri Aleviliğe göre değil, Sünni/Hanefi itikadına göre veriliyor. İlk ve ortaöğretimdeki din derslerinden Hıristiyan kökenli öğrenciler muaf. Ancak Alevi ve Dürzi kökenli çocuklar, Sünnilerle aynı derse giriyorlar
AKP hükümeti ve İslamcı aydınlar, Batı medyası ile koro halinde Suriye yönetimini aynı şekilde suçluyor: Alevi/Nusayri Baas diktatörlüğü!
Buna Suriye yönetiminin geleneksel cevapları var: Beşar Esad Alevi kökenli, eşi Sünni. Başta ordu, bürokraside mezhepçi hassasiyetlerin kaşınmasına fırsat yaratılmıyor. Mezhep ayrımcılığı cezalandırılıyor. Noksan da olsa, kendine has bir tür “laiklik” uygulanıyor v.s.
Uygulamaları tartışılabilir. Hatta tartışılmalı da. Ancak bir konu var ki, Türkiye’de hemen hiç bilinmiyor ya da konuşulmuyor: Eğitim sistemi.
Her rejim kendi insanını yaratır. Bu da eğitimle olur.
Türkiye’de Cumhuriyeti kuran kadronun, Saltanat ve Hilafet’in kaldırılmasının ardından, ilk çıkardığı devrim kanunu Eğitim Birliği (Tevhidi Tedrisat) Yasası oldu. Tesadüf değildi bu. Kendi insanını yaratamazsa ayakta kalamayacağını çok iyi biliyordu.
AKP de işin farkında. Kendisini yeterince güçlü hisseder hissetmez eğitim sistemini ters yüz ediverdi. Yeni rejimini oturtabilmek için...
Hanefilik öğretiliyor
Beşar Esad yönetimi aylardır derdini anlatabilmek için adeta çırpınıyor, “Alevi mezhepçiliği yapmıyorum” diye. Eğitim sistemlerine bakacak olursak, bu doğru. Hatta, bir anlamda tersi yapılıyor Suriye’de. İlk ve orta öğretimdeki din derslerinde Alevilik değil, İslamın Sünni yorumu anlatılıyor. Hatta Sünniliğin Hanefi yorumu öğretiliyor.
Hıristiyan çocukları din derslerinden muaf. Birçoğumuza ters gelecek ama, Alevi ve Dürzi çocukları Sünni içerikli din derslerine girmek zorunda. Baas yönetimi, nüfustaki Sünni çoğunluğu kendince böyle dikkate alıyor.
Sünni fıkhı (hukuku), eğitimle de sınırlı değil. Dedik ya, Suriye lakliği kendine özgü. Aile hukukunda belli oranda şeriat hükümleri geçerli. Çok eşlilik yasal. Evlenme, boşanma, miras paylaşımı Sünni fıkhına göre.
Bitmedi. Alevilere ait kurumlara ve dini mekanlara devlet bütçesinden yardım yok. Oysa, bizdeki Diyanet İşleri’ne benzer işlevi bulunan Evkaf İdaresi devlet örgütlenmesinin bir parçası.
Baş müftülüğün fetvalarında, her cuma camilerde okunan hutbelerde de Alevilik değil Sünnilik esas.
İki konuda Baas’ı eleştirmek gerekiyor:
Bir: Baas iktidarı gerçekten “mezhepçilik” yapıyor. Ancak yapılan Alevicilik ya da Nusayricilik değil, Sünni mezhepçiliği.
İki: Baas iktidarı “katı laiklik” uygulamak bir yana, aile hukukunun temel alanlarını Sünni şeriatına bırakmış durumda.
Bunlar işin itikadi kısımları.
Bir de siyasi tercihler faslı var.
Bizim Batı dostu İslamcılar, Şam yönetiminin İran ile ve Lübnan Hizbullahı ile ittifakını mezhep kardeşliğine bağlamaktan hoşlanır. Şiiliğin fıkhi yönden Alevilikten çok Sünnilikle daha yakın olduğunu bilenler bilir, tartışmasına hiç girmeyelim.
İslamcı çevrelere sorular
Ama bir olgu var ki onu konuşmak lazım.
2003’te ABD Irak’ı işgal etti. Esad yönetimi, 2 milyon kadar Iraklı Sünni Müslüman mülteciye kapılarını ardına kadar açmakta hiç duraksamadı. 1 milyonu Suriye’de barınıyor hâlâ.
Ya yaklaşık yarım asırdır Suriye’de yaşam kurmuş yüzbinlerce Filistinli mülteci için ne demeli? Hepsi Sünni. Sünni Hamas liderliğinin birkaç hafta öncesine kadar Şam’da ikameti herhalde tesadüf değildi. Ayrılmasında Suudilerin dolar baskısını kim gözardı edebilir?
Şimdi, bizim İslamcılara sormak hak değil mi?
İslam kardeşliği diyorsanız, İslam kardeşliği... Ümmetin birliği diyorsanız, ümmetin birliği... Anti emperyalizm diyorsanız, anti emperyalizm... Hangi dilden anlıyorsanız, o... Bunların hangisinde Suriye’ye, İran’a ve Hizbullah’a karşı ABD ile beraber yürümek var?
Son Güncelleme: Çarşamba, 25 Nisan 2012 22:39
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder